BUNDA bir yanlışlık olmalı diye düşünmekte haksız değilmişiz.
Öyle ya, Başbakan Tayyip Erdoğan bir topluluk önünde konuşsun, sağa sola yıldırımlar yağdırsın, PKK’nın birilerinin “taşeronu” olduğunu söylesin de “Bunun da asıl suçlusu medyadır” demesin... Olacak şey değildi. Neyse ki dün telafi etti.
Ve biz, son 26 senedir başımıza bela olan PKK’nın “kimin taşeronu” olduğunu öğrenemesek de, CHP’nin, MHP’nin ve Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) ile PKK’nın “tek bir cephe” oluşturduklarına dair iddialarını duyunca zaten “Artık ne derse desin, fark etmez” noktasına gelmiştik. Dün Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Meclis Grubu’nda yaptığı konuşmada: “Terörle mücadele sadece güvenlik güçlerinin işi değil. Muhalefet de, medya da bu konuda kendisini taraf olarak görmelidir. Birlik beraberliğe her zamandan fazla ihtiyacımız olduğu dönemde, şehit evine girip oradaki ayılıp bayılmaları göstermek terör örgütüne mi hizmet eder, ülkeye mi? Terör örgütünün amacı propaganda yapmak. Medya bilerek terör örgütüne yandaşlık yapmaktadır. Bu kadar ağır konuşuyorum. Teröre yataklık ediliyor” dediği bildiriliyor. Anlaşılan bundan böyle yayıncılık hayatımıza, yasaların çizdiği sınırlardan ayrı olarak bir de “Tayyip Erdoğan sınırları” uygulamamız gerekecek. Oysa kolayı var. O sınırlara uygun bir yasa çıkartır, “teröre yataklık eden medya” kavramına her kim giriyorsa onları içeri atarsınız. O zaman akılları başlarına gelir. Üstelik böyle bir yasanın çıkartılması için ne “milletvekili tam sayısının üçte ikisi”nin oyunu aramak zorunluluğu var, ne de “tam sayıdan bir fazla oya” ihtiyaç var. İktidar partisi, hükümetten gelen her öneriye “Evet” demeye hazır (TBMM Başkanı hariç) 335 milletvekiliyle bunu rahatça yapabilir. Nitekim Demokrat Parti iktidarı döneminde bu denendi. Örneğin “Zihinlerde olumsuz duygu ve düşünceler oluşturabilecek türden yayın yapanın” -yanlış anımsamıyorsak- bir buçuk yıl hapisle cezalandırılacağını emreden bir yasa tasarısı Meclis’e sunuldu. Gerçi çıkan yasada bu hüküm biraz yumuşatılmıştı ama yine de o yasa sayesinde hapishanelere bol sayıda gazeteci atılarak, çözüme ulaşılıp ulaşılamayacağı görüldü. Yok “O yol, yol değil... O çözüm de çözüm değil” diyorsanız -veya Başbakan Erdoğan öyle diyorsa- o zaman boşuna “Medya oradan resim almış, buradaki anaların feryadını yayınlamış” diyerek boş lafla vakit tüketmekten vazgeçip “O anaları ağlatmamanın yolu” üzerinde kafa patlatmak doğru olur. Onu da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu fevkalade yumuşak bir dille ifade etmiş. “Bu sorunun ancak tüm siyasi partilerin üzerinde mutabık kalacakları ulusal bir politika ile” çözüme kavuşturulabileceğini, “buna destek vermeye CHP’nin hazır olduğunu” belirtmiş. “Alçak dağları ben yarattım” diyor, bu öneriyi beğenmiyor musun? Ehh... Ne yapalım, o zaman kaderine razı olursun.