Paylaş
Gerçi Cumhurbaşkanı daha önceki konuşmalarının pek çoğu gibi bu sonuncusunda da bazı konulara “Ne şiş yansın ne kebap” düşüncesiyle yaklaşmış. O kadar ki kendisinin geride kalan mart ayında verdiği “Yakında güzel şeyler olacak” mealindeki müjdesinin bugün ne halde olduğuna bile değinmekten kaçınmış. Onun yerine 14 sayfalık konuşmanın üçte birinden fazlasını “farklılıkların uyumu ve bundan doğan zenginlik” edebiyatına ayırmış.
Ama hakkını yemeyelim. Muhatabını belli etmese de yer yer bayağı açık mesajlar vermiş.
Örneğin Gül, demokrasiye içtenlikle bağlı bir devlet adamının ağzından çıkacak laflar söylemiş. Demokrasinin bir “açıklık, hesap sorulabilirlik, uzlaşı, katılım” rejimi olduğuna ilişkin doğru ve açık görüşler dile getirmiş. Özellikle “hukuk devleti” kavramıyla “demokrasi” arasındaki sıkı bağın önemini vurgulamış. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı kavramı üzerinde durmuş.
Bunlar “demokrasinin alfabesi” sayılması gereken kavramlar. O nedenle Cumhurbaşkanı’nın hâlâ bu kavramların önemini vurgulamak gereğini duyması, “demokratlığımızın” hangi noktada olduğunun da itirafı anlamına geliyor.
Ama açıkça belirtelim:
Demokrasi konusundaki sözlerin muhatabı kanımızca ne TBMM üyeleri ne de toplumun diğer kesimleridir. Bu sözler, örneğin:
“Hükümetlerin yönetim yetkisi sınırsız değildir. Hükümetler, hukukun üstünlüğüne bağlı olarak hareket ederler.”
“Türkiye’de bugün tartışılan sorunların büyük bir bölümü, demokrasinin yetersiz uygulanmasından kaynaklanmış sorunlardır.”
“Devlet ve millet hayatının temel meselelerinde gerçek uzlaşma kültürünün hâkim olması, geleceğe yön vermenin tek yoludur. Herkesi ilgilendiren siyasi meselelerde ‘partili’ olmakla ‘partizan’ olmak arasındaki çizgi kalın bir şekilde çizilmelidir.”
“Hukukun üstün olduğu yerde keyfiliğe yer yoktur” şeklindeki cümleler doğruca hükümeti ama özel olarak da Başbakan Tayyip Erdoğan’ı hedef alıyor olmalıdır. Çünkü bu cümleler Erdoğan’ın politika ve uygulamalarıyla örtüşmektedir.
Kaldı ki o sözlerin hükümetten başka birini hedef alması mantıken de mümkün değildir. Çünkü ülkeyi yönetme sorumluluğunun nihai adresi hükümettir.
Cumhurbaşkanı Gül’ün konuşmasında “Cumhuriyetimizin kurucu felsefesine” atıfta bulunması ise, aynı felsefeyle kendisi arasına mesafe koyan bu dönemde kanımızca dikkate değer bir husustur.
Paylaş