SÖZE isterseniz, siyasi iktidar mensuplarını -özellikle Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin’i- çok kızdıran yerden başlayalım:
Anayasa Mahkemesi, son Anayasa değişikliği paketini karara bağlarken “Yasal yetkisi olmadığı halde, içerik incelemesi yaparak, yetki gaspında bulundu” diyorlar.
Kâğıt üzerinde yerden göğe kadar haklı görünüyorlar. Ama sadece kâğıt üstünde... Çünkü Yüksek Mahkeme de eğer, “Anayasa Mahkemesi, Anayasa değişikliklerini ancak şekil yönünden inceler” anlamındaki hükme bugünkü iktidar sahiplerinin kafasıyla baksaydı, o zaman -aynen 10 ve 42’nci maddelerle oynayarak Anayasa’nın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen maddelerini geçersiz kılmaya kalkışılması gibi- Anayasa’nın temelini dinamitlemek isteyenleri engellemek imkânsız olacaktı. Anayasa Mahkemesi evet, görünürde yasal hükümleri çiğnediği izlenimini veren bir çığır açtı. Ama bununla Anayasamızın kendisine verdiği temel görevi yaptı yani “Atatürk milliyetçiliğine bağlı (...) demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti”ni kurda kuşa yem etmeyeceğini gösterdi. Bu Anayasa Mahkemesi’nin, yasada açıkça yazılı olmadığı halde kendisine yapılan başvurular karşısında gereğinde “yürütmeyi durdurma” kararı alması veya Anayasa’ya göre “İptal kararları, gerekçesi yazılmadan açıklanmaz” diyen 153’üncü maddesinin hükmüne rağmen kararların üstelik bizzat Başkan tarafından açıklanması gibidir. Kısaca “zaruretin” doğurduğu bir sonuçtur. Sadece bu nedenle ve bu gerekçeyle sınırlı olmak kaydıyla Anayasa Mahkemesi’nin -iktidar sözcülerinin ifadesiyle- “içerik incelemesi” yapması, ülkemizdeki “hukuk devleti” kavramını güçlendiren bir tutumdur. Bugün, değişikliğin karşımıza neler getirdiğini yazalım diyorduk. Özellikle İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın dün “Bu paket yasalaştıktan, Anayasa’ya girdikten sonra farklı bir Türkiye olacak” şeklindeki beyanından sonra buna ihtiyaç var. Ama sıra galiba ona gelmeyecek, çünkü kendi gözlemlerimizin ürünü bir düşünceyi sizinle paylaşmak istiyoruz: Siyasi iktidar sahipleri sanki sonsuza kadar o makamlarda kalacaklarmış gibi düşünür, o sırada işlerine gelen hükümleri getirirler. Oysa şimdi koydukları kural, iktidardan düştükleri zaman başkalarından önce kendilerini mağdur eder. İsterseniz bekleyin, bugünkü iktidarın, yargıyı kendisine bağımlı hale getirmek için yaptığı bu son Anayasa değişikliği bir gün onu destekleyenlerin canını yakınca, bu satırları hatırlarsınız. Yer kalmadı. O nedenle bir başka noktaya kısaca değinelim, sonra Sayın Atalay’ın “farklı Türkiye”sine sıra gelir. Anımsarsınız... Anayasamızın Cumhurbaşkanına verdiği yetkilerin fazlalığından yakınanların başında bugünkü iktidar geliyordu değil mi? Oysa referanduma götürülecek olan bu Anayasa değişikliğinin en belirgin özelliği, Cumhurbaşkanının yetkilerini artırmak... Söylemle eylem çelişkisi bir yana... Acaba bunların arkasında Cumhurbaşkanı olunca bugünkünden daha fazla yetki kullanmayı hesaplayan birileri mi var?