ERBAKAN Hoca’ya güveniyoruz. Ne yapar bilemeyiz ama bu işin altından da çıkmanın yolunu bulur sanıyoruz. “Bu işin” derken neyi kastettiğimizi anlatalım: Biliyorsunuz -o tarihin para birimiyle- “Kayıp trilyon” diye bilinen dava yüzünden hazineye -sonuçta- 14 milyon TL ödemeye mahkûm edildi ya...
Hazine, hükmün infazını geciktirmek için ne kadar ayak sürüse de, tüm bahaneler ve yasal yollar tükenince “E artık şu parayı ödeyin. Yoksa mal varlığınıza el koyup biz satacağız” demeye mecbur kaldı. İşte o aşamada Erbakan, yeni bir “yasal delik” buldu ve damadının başında olduğu MİLDA isimli şirketin, “Her yıl 2 milyon 400 bin TL taksitle bu borcu 5 yılda kapatacağını” Maliye’ye taahhüt etmesiyle “belayı savuşturmuş gibi” oldu. Hoca’nın “Altından kalkacağına eminiz” dediğimiz birinci konu bu. Onun ayrıntılarına girmeden değinelim: Bir de ikinci konu var: Biliyorsunuz Hoca’nın “demokrasi” anlayışının temel ilkesi, “onun verdiği karara itaat”tir. Saadet Partisi’nin şimdiki Genel Başkanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş bu ilkeye ihanet etti. Partinin son Kongresinde, Hoca’nın veliahtı olan oğlu Fatih Erbakan’la kızı Elif Hanım’ı Genel İdare Kurulu listesine almadı. Bu yüzden Hoca tarafından düpedüz aforoz edildi. Ceza olarak Hoca, partinin Olağanüstü Kongre’ye çağrılmasını ve Kurtulmuş’a “haddinin bildirilmesini” emretti. Lakin dünkü haberlerden öğreniyoruz ki yeni Genel Başkan işi sıkı tutmuş. Olağanüstü Kongre çağrısı altındaki imzalardan 150’sinin mükerrer olduğunu Notere tespit ettirmiş. İmzacılardan 33’ü de “Kongre toplamaktan vazgeçtik” deyince, imza sayısı “Kongre çağrısı” için gerekli 626’nın altına, 617’ye düşmüş. O nedenle Hoca, umduğu gibi Numan Kurtulmuş’a haddini bildirmekte zorlanacak gibi görünüyor. Çünkü bu konudaki haberi veren arkadaşımız Turan Yılmaz’ın bildirdiğine göre Büyük Kongre tam da Kurtulmuş’un istediği gibi en erken gelecek kasım ayına ve hatta gelecek yıla kalmış oluyor. Ama biz Hoca’nın yanındaki hukukçuları biliriz. Deveyi iğne deliğinden geçirecek kadar marifetlidirler. Nitekim şu yukarıda sözünü ettiğimiz “Kayıp trilyon” davasında da Hoca’nın taa 1999 yılında aldığı 2 yıl 4 ay hapis cezasının infazı, işte o sayede 2006 yılına kadar engellendi. O tarihte çıkarılan özel bir yasayla da “Villada istirahat” cezasına çevrildi. Bakın hepimizin unuttuğu bir ceza daha var. Hani 1994’te Bingöl’de “halkı birbirine düşman edici bir konuşma yaptığı” için 2000 yılında “Bir yıl hapse” mahkûm olmuştu. Onun sonunun ne olduğunu hiçbirimiz bilmiyoruz. Şimdi o 14 milyonla ilgili haberler de iyi değil. Çünkü “Ben öderim” diyen ve 1 milyon TL’yi Maliye’ye yatıran damat beyin şirketinin de, işçilerinin ücretini ödemediği için gelirlerine ipotek konduğu ve zaten “tabelasının bile kâğıttan olduğu” bildiriliyor. Ama biz Hoca’ya güveniyoruz. O kerametini gösterir bunu da çözer.