DOĞRUSUNU bir önceki CHP lideri Deniz Baykal çok söyledi... Başbakan Erdoğan’ı, ikide bir “Türk’üyle, Kürt’üyle, Laz’ı, Çerkez’i, Abaza’sıyla bir hepimiz bir mozaiğin parçalarıyız” şeklindeki sözlerinin aslında “ulusal birliği perçinleştirici” değil, tam tersine “parçalayıcı” etkisi olduğunun farkına varması için çok uyardı.
Ama bekleneceği gibi bu sözleri Başbakan Erdoğan hiç duymadı. Böylece Türkiye’de, “Türk” diye bir üst kimlik olmadığını, bunun aynen ötekiler gibi sadece bir “etnik” kimlik sayılması gerektiğini savunan “Kürtçü”lerin söylemiyle Başbakan’ın söylemi örtüşüverdi. Şimdi o bakışın sonuçlarını yaşıyoruz: Son olarak Bursa’nın İnegöl’ünde ve Hatay’ın Dörtyol İlçesi’nde yaşanan “etnik” gerginliklerin ve yer yer çıkan şiddet olaylarının nedenlerini ararken, sadece o olayları ateşleyen “alacak-verecek” kavgasını yahut “minibüsçü itişmesini” görmek o nedenle aldatıcı olur. Hele olayı İçişleri Bakanı Beşir Atalay gibi, “Referandumdan önce beklediğimiz türden bir olay” diye görmek, “Maç amigolarının tahrikiyle meydana gelmiş” gibi bir gerekçeye bağlamak, özellikle Bursa Valisi Şahabettin Harput gibi “Alkol alanlar yüzünden çıktı” demek, kanımızca karşı karşıya bulunduğumuz gerçeği -yahut ciddi tehlikeyi- göz ardı etmektir. Tıpkı 15 Ağustos 1984’te PKK’nın Eruh ve Şemdinli’ye yaptığı baskınları, “Birkaç çapulcunun işi” diye niteleyen Başbakan Turgut Özal ile o dönemin İçişleri Bakanları Dr. Ali Tanrıyar ve Yıldırım Akbulut’un öngörüsüzlüklerinin ülkemize çok pahalıya patlaması gibi. Türkiye’nin bir etnik çatışmanın arifesinde olduğunu gösteren birkaç olayı birlikte anımsayalım: * Balıkesir’in Altınova Beldesi’nde 2 Ekim 2008 günü arabalarıyla Doğu kökenli M.A.’nın dükkânı önüne gelen 4 genç, yüksek sesle Estergon Kal’ası isimli türkü ile İstiklal Marşı çalmakta ısrar edince çıkan kavga, kısa bir süre sonra bir büyük arbedeye dönüştü. Kürt kökenli olanlarla olmayanların bu kavgası 2 kişinin ölmesine, 7 kişinin yaralanmasına yol açtı. * Rize’de 17 Ağustos 2009 günü bakkaldan yapılan alışveriş sırasında Doğu kökenli işçiler ile mahalle sakinleri arasında çıkan tartışma kavgaya dönüştü. Yaklaşık 70 kişinin taş ve sopalarla birbirine girdiği kavgayı polis güçlükle ayırdı. * Bu yılın 4 Mayıs günü Teğmen Ahmet Altunoğlu’nun cenazesini kaldıran Samsun’da, yaklaşık 30 kişilik bir grup genç, sahipleri Diyarbakırlı olan üç ayrı lokantaya saldırmaya kalkıştı. Neyse ki polis zamanında önlem alarak olayın büyümesini önledi. Muş’un Bulanık İlçesi’ndeki olaylarla ilgili olarak Samsun’da görülen davanın çıkışında, kapatılan DTP’nin eski Genel Başkanı Ahmet Türk’e 12 Nisan 2010 günü yapılan yumruklu saldırı ile bundan 8 gün sonra Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’a Kayseri’de yumruk atılması, aynı gerginliğin yansımaları değil mi? Daha iki hafta önce, karşı karşıya bulunduğumuz tehlikeyi görüyormuş gibi yapan, muhalefet liderleriyle görüşen, ülkenin birliğini, bütünlüğünü korumak için bu tür diyaloğun önemini vurgulayan Başbakan Tayyip Erdoğan nerede? O tehlike ortadan kalktı da bizim mi haberimiz yok?