Paylaş
Ama dün öyle olmadı. Baykal, oyunun kuralını bozdu. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “görüşme” talebini içeren mektubuna verdiği yanıtı, Erdoğan’dan önce basına verdi.
Baykal’ın bu tavrına bakınca insanın aklına, “Bizim bu süreçten hiçbir beklentimiz yok. İstiyoruz ki siz de bu taşın altına elinizi koyun. Bu ulusal sorunu çözmenin hazzını hep birlikte yaşayalım” anlamındaki çağrılarının hiç de samimi olmadığını düşündüğümüz Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yaptığı ile Baykal’ınki arasında “siyaset etiği” açısından hiç fark olmadığı geliyor.
Çünkü sorunu çözme ve bunu samimi bir işbirliği anlayışıyla gerçekleştirme niyeti olan Başbakan önce o işbirliğinin altyapısını oluşturur. Muhataplarını yaklaşımının “samimi” olduğuna inandırır. Sonra da o zeminde yürür gider.
Oysa Başbakan Tayyip Erdoğan’ın siyasi yaşamının -tamamına hiç gerek yok- sadece bir aylık bir kesitini inceleyen herkes, “siyasi çıkar” hesabını göz önünde tutmayan hiçbir şey yapmadığını ve yapmayacağını görür. Gerisi -yani ağzından çıkanlar- bu gerçeği saklamak için kullanılmış “sisleme” sözleridir.
Demek ki tartışılan konunun sağlıklı bir sonuca varmasından önce tarafların -özellikle de Başbakan Erdoğan’ın- çözmesi gereken bir “siyasi etik” sorunu vardır.
Konunun özüne gelince:
Açılımın adı üzerindeki tereddütleri bir yana bırakalım. Hükümetin başlattığı açılımı, daha önce de birkaç defa yazdığımız gibi, ilkesel olarak destekliyoruz.
Açılımın temelinde “meselenin mevzuatla ilgili bölümünü -yani yasa çıkarmak türü önlemleri- belirleyip çözme” kısmı yatmaktadır. Bunun için hükümetin, Meclis’teki muhalefetin önüne demokratikleşme yönünde şu adımları atmayı düşünüyoruz, demesi ve önerileri koyması yeter. Konu, hiçbir ayrım yapmadan yani herkesi içine alan önlemler yoluyla çözülecekse, yol budur.
Konunun “kültürel, ekonomik ve sosyal önlemler” boyutu yani yörede istihdamı artırıcı, refah düzeyini ve eğitim kalitesini yükseltici önlemler kısmı da hükümetin tek başına belirleyip uygulayacağı şeylerdir. Şimdiye kadar yapıldığı gibi söz verip unutma huyundan vazgeçilirse, bu “yol haritası” hepimizi selamete ulaştırır.
Geriye “PKK’nın silah bırakması” ile, içerideki birtakım Kürt kökenli siyasetçilerin “Anayasa’nın ilk üç maddesini -mümkünse hepsini- değiştirmeyi, ülke içinde özerk bölgeler yaratmayı, Kürtçenin eğitim dili olarak kabul edilmesini” dile getiren hayalci talepleri mi kalıyor?
Tayyip Erdoğan’ın Deniz Baykal’la konuşacağı husus bunlardır.
Ama bunun için önce en zorunu yapması yani “samimiyet” sınavını geçmesi gerekir. Baykal’la yapacağı görüşmeye sonra ve elinde bir projeyle gitmelidir.
Öyle ya, iki ayı aşkın süredir üzerinde çalışıp da hâlâ “Biz somut bir öneri üretemedik” deme durumundaysa, önce o dağarcık dolmalıdır.
Paylaş