ANKARA’da yazla birlikte, “yaz partileri” de başladı. Emre Dökmeci Gölbaşı Edit Lakeside’da Ömer Uluç, Burhan Doğançay ve Mehmet Güleryüz’ün resimlerinin sergilendigi bir davet verdi.
O gün yağan yaz yağmuruna rağmen keyifli bir akşam oldu. Levent Güdüllüoğlu Home Store’da, Beril ve Can Çavuşoğlu Panora Alışveriş Merkezi’ndeki Mac Athletic Club’ın terasındaki havuzbaşında birer yaza merhaba partisi verdi. Ankara’lıların yazlık yerlere tatile gittigi bu günlerde ben de sizleri biraz yazlık şehirlerde dolaştıracağım. Bu pazar şu anda yazımı yazdığım Miami’den biraz sözedelim. Chicago’da yaşayan Amerikalı bir arkadaşımın düğünü vesile oldu gelmeme. Bir hafta otelde olacaklarını ve bu zaman zarfinda tekne turu, müze, golf, spa gibi aktiviteler düzenleyeceklerini düğün davetiyesinde haber veriyordu. Aslında Monaco’da Prens Albert’in balosuna gidecektim, aranjmanlarımı da yapmıştım ama bu sosyal açıdan daha ilginç geldi. Madrid uzerinden uçarak kendimi düğünün yapılacağı Sunny Isles Beach’teki otelimde buldum.
Miami’de “para” turu
Bu bir hafta süresince South Island’a gidip Downtown Miami’de tekne turu, şehir turu yaptım, malikanelerle kaplı adacıkların etrafında, şehrin içinde, limanda dolaştım. Turlarda rehberlerimiz yolculuk boyunca orada yaşayan ünlülerden, evlerinden ve bunların fiyatlarından sözedip, sürekli para konuştular. Bu Miami’de şöhret ve maddiyatın ne kadar ön planda olduğunun bir tezahürüydü. Kız tarafı geleneksel Amerikalı, erkek tarafı geleneksel Yunanlı, ama davetliler çeşitli milletlerdendi. Bu çesitlilik tatile de renk katti. Miami, gökdelenlerle müstakil evlerin karışımından oluşuyor. Çeşitli yörelerde yoğunlaşmış gökdelenler bu nedenle fazla gözü rahatsız etmiyor. Nikki Beach halen South Beach’te gözde beach clublardan. Sushi ve deniz ürünleri öğle yemeklerinde özel bir yer tutuyor. La Piaggia daha küçük bir beach club ama aksam üstü beach partileri daha elit bir kalabalık topluyor. The Ritz Carlton, Four Seasons gibi bazi otellerin havuzları ve havuzlarının olduğu bahçeleri kendilerinden ön planda. Buralarda da beach partileri yapılıyor, geceleri barlarinda eğlenceler düzenleniyor. Hepsinin ortak özelliği, DJler çok güzel müzik çalıyor. Bir anlamda Bodrum Türkbükü’nü anımsatıyor partiler. Hotel Delano en bu otellerin en ünlüsü. Otelin lobisi tam bir parti mekanı olarak dizayn edilmis, barlar ve restaurantlar var. Yüksek volümlü müzik çalıyor. Bahçesinde büyük bir yüzme havuzu, onun bir tarafında bungalovlar, diğer tarafında localar var.
Güne göre hareket
Mekanların ise diğer pek cok şehirde oldugu gibi hareketli olduğu günler var. Tıpkı Ankara´da Salı akşamları Filistin Caddesi´ndeki The House Cafe’nin, Cuma akşamları Kitchnette’in olduğu gibi. Delano oteli gecelerin en popüler mekanı. Gece kulübü olarak da Mynt halen gözde. Ancak oradaki kalabalik pek benim tarzım değil. Alışveriş için de Bal Harbour çok keyifli bir yer. Prada, Brijoni, Paciotti, Chanel gibi magazaların yanısıra Sax Fifth Avenue´nun de mağazası bizim İstinye Park’ın açık bölgesindeki konsepte benzer şekilde peşpeşe dizilmiş. Adventura ise büyük bir alışveriş merkezi. Burasi orta-üst gelir grubuna hitap eden bir yer. Marka yelpazesi oldukça geniş. Abercrombie and Fitch bırakın alışveris yapmayı içinde yüksek volümlü çalan müziği, parfüm kokusu ile vakit geçirmenin keyifli olduğu bir mağaza zinciri. Aslinda genç kesimi hedeflediği halde daha üst yaş gurubunda da popüler oldu. Okyanus burada cok dalgalı değil, dolayısıyla Pasifik gibi bir sörf cenneti değil ama zaman zaman fırtına çıkıyor. Bir gece otelin balkonunda bir grup fırtınanın etkisiyle oluşan şimşek ve yıldırımları izledik uzun süre. Çakan şimsekler adeta bir sahne gösterisi oluşturdu. Bazi davetliler gökyüzündeki bulutların şekillerini kahve falı bakar gibi yorumlamaya calıştılar. Bu aslında yeni evlenen çiftin üçüncü düğünüydü. İlki resmi nikah olmuş Chicago’da, ikincisi yine orada, Katolik Kilisesinde, üçüncüsü ise bu. Cumartesi sabahi Yunan Ortodoks Kilisesinde yapılan nikah töreni geleneklerine uygun olarak oldukça uzun sürdü. Düğün yemeğine kadar yine önceden bir davette tanışmış olduğum ama bu seyahatte bana kardeşim diye hitap edecek kadar samimi olduğumuz Fransız dostum Jacques’le Nikki Beach’e kaçtık. Diğer davetlileri ekip gündüzleri beach clublara, akşamları da gezmeye gitmemiz kıskançlık krizlerine yol açmıstı. Akşam otelde smokinleri giyip şampanya ikram ettikleri kokteyle indiğimiz zaman bir sürpriz bekliyordu bizi. Smokin ve rugan papuçlarla yine fotoğraf ve video çekimi için kumsala alındık. İnsanlar halen denize ve havuza girerken o sicakta yine uzun süren bir fotoğraf faslından sonra içeriye girebildik ve oturma düzeninde yemeğe basladık. Yemek boyunca bazı davetlilere küçük şiirler, İncil’den bölümler okuttular. San Fransisco’da oturan, Ermeni asıllı davetli Petros’un adını benim “Büyük şişman Yunan düğünüm” diye tercüme edebileceğim “My Big Fat Greek Wedding” filminden alıntı yaptığı “Erkekler baştır, kadinlar ense, başı ense çevirir” sözü peşinden pek çok espriler getirdi.