Paylaş
Özellikle, gençlerin öncelikleri ve beklentilerini görmek, ona göre strateji geliştirmek akıllı siyasetin işi.
Yerel seçimlerde sonuçları belirleyen gençler, bundan sonraki sürecin de vazgeçilmezi olacak. 5 milyonu ilk kez oy kullanacak olan genç seçmenin toplamı 13 milyonu buluyor. Yani bu kitle, seçmenlerin neredeyse yüzde 20’si. Z kuşağı olarak adlandırılan bu gençlerin önceliklerini belirleyen yeni araştırmalardan söz etmek istiyoruz. Bir kaç araştırma şirketinin art arda yaptığı çalışmaların B yüzüne baktığımızda şöyle bir tablo çıkıyor ortaya:
- Gençler, isteklerini “özgürce yaşamak, demokrasi, adalet” olarak tanımlıyorlar. Genç seçmen, ekonomik kalkınmanın bunlar olmadan sağlanamayacağına inanıyor.
- Gençlerin, farklı düşünmeye sahip kişilerle birlikte yaşama sorunu bulunmuyor. Tek ölçü olarak kendine müdahale edilmemesini gösteriyor.
- Korkuları, eğitim hayatlarından sonra iş bulamamak. Talepleri ise “Kendi emekleri, fikirleri ve çalışkanlıkları ile bir yere gelmek.”
- Gençler, objektif ve açık kriterler arıyorlar ve kuralların sık sık değişmesine itiraz ediyorlar. “Baş eğmek, boyun eğmek” gibi kavramlara yabancılar.
- Siyasi partilerde gördükleri en büyük sorun, tepeden aşağı örgütlenen yapılar. Gençler, bu yapılarda kendilerine özgürce hareket etme olanağı verilmediğini düşünüyor.
- Siyasilerin dili ve üslubu gençlere hitap etmiyor. Yeni ve farklı şeyler söylenmesini, proje odaklı konuşulmasını önemsiyorlar.
Bu sonuçlar, sadece siyaset için değil, eğitim odaklı çalışanlar, kurumlar, gelecek planlaması yapan herkes için altın değerinde. Gençlere sadece potansiyel oy deposu olarak bakan kaybeder.
HAYALET FAKÜLTE
ARAYAN BULAMADI ÜÇ ODA BİR DEKAN
BOLU Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde sadece üç odası olan, öğrencisi bulunmayan, yöneticilerinin başka fakültelerde görevli olduğu “hayali bir fakülte” olduğu ortaya çıktı. İlginç durum, TBMM’nin gündemine geldi. Bölge milletvekillerinin dikkatini çeken bu durum, Sayıştay raporlarında da yer aldı. Önce ilginç durumu anlatalım.
Hacer Boyacıoğlu’nun araştırmasına göre, kurulan fakülte çatısında sadece Ağaç İşleri Endüstri Mühendisliği yer aldı. Başka hiçbir bölümü olmayan fakültenin, bu bölümü de öğretim üyesi ve öğrencisi olmadığından faaliyete geçemedi. Fakülte sekreterliği olarak ilan edilen isimlerin aslında Hukuk Fakültesi Sekreterliği’nde görevli olduğu ortaya çıktı.
Olmayan fakültenin dekanı olarak Erciyes Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Endüstri Mühendisliği bölümünden bir akademisyen atandı. Bu sanal fakülteye yer bulunamadığı için, Mimarlık Fakültesi binasının zemin katında üç oda verildi. Öğrencisi olmadığı gibi, dersliği de gösterilemedi. Gerekli alt yapı oluşturulmadan fakülte kurulması, öğrenci olmadan, personel istihdam edilerek maaş ödenmesinin yasalara aykırı olduğu konusu raporlara yansırken, milletvekilleri tarafından da “hayalet fakülte” olarak bütçe görüşmelerinde gündeme getirildi. Sonuçta ihtiyaç gözetilmeden, yeterli koşullar sağlanmadan fakülte açılmasının hem kamu kaynaklarının israfı, hem de üniversitedeki öğretim elemanlarından oluşan insan kaynağının etkin bir şekilde kullanılmaması anlamına geldiği belirtilerek, YÖK’ün bu duruma son vermesi istendi. Şimdi milletvekilleri, hem YÖK hem de üniversite yönetiminin vereceği kararı bekliyor.
BU DA PANDEMİ KAFASI
KORONAVİRÜS salgınının yeniden pik yaptığı şu günlerde, uzmanlar özel seçilmiş kelimelerle, “seyreltilmiş ve sakinleştirilmiş” hayat yaşanması gerektiğine vurgu yapıyor. 8 aydan sonra, bu uyarıların vatandaştaki karşılığı ölçüldü.
Sağlık Bakanlığı Toplum Bilimleri Kurulu’nun, değişen toplumsal psikolojiyi ortaya çıkarmak için yaptığı son araştırma, vatandaşın “pandemi kafasını” ortaya çıkardı. Araştırma, vatandaşın kafasının karışık olduğunu gösterdi. Toplumda, virüse yönelik korkuların arttığı, sevdiklerini kaybetme korkusu yaşandığı saptandı. Ancak aynı kitlenin, konulan kurallara uymak konusunda sorunu olduğu görüldü. Bu ikisinin bir arada nasıl olduğu konusunda uzmanların tek bir yorumu var:
Bıkkınlık, yorgunluk ve sonuçta da umursamazlık...
Araştırmada ortaya çıktı ki; kadınlar erkeklerden, eğitimliler eğitimsizlerden, orta yaşlılar gençlerden daha duyarlı. Araştırmaya göre, salgının komplo olduğuna inananların sayısı artıyor. Yani her krizde olduğu gibi pandemiyi getirip, “dış güçlerin oyununa” bağlayanlar az değil. Öyle bir kesim var ki; ekonomik güçlükler nedeniyle her türlü riski göze alıyor. “Toplu taşıma kullanmak zorundayım, sokağa çıkmak zorundayım, her gün işe gitmek zorundayım” diyenler önemli bir çoğunluğu oluşturuyor.
Sonuçta Sağlık Bakanlığı Toplum Bilimleri Kurulu tarafından belirli periyodla yapılan bu araştırmalar, toplumun nabzını tutmak ve ona göre öncelik geliştirmek amacı taşıyor. Sonuçlar gösteriyor ki; öncelikle, pandeminin ciddiye alınmasını sağlayacak argümanlar geliştirmek gerekiyor.
Paylaş