Bayramı Bodrum’da geçirdik. Uzun zamandır gitmediğim bir yerdi ve özellikle şehre inince fazla bir şey kaçırmadığımı gördüm.
Gündüzleri baba oğul arasında deniz mi, havuz mu kavgası yaşanırken ben, kendimi kitaplarım, müziğim ve sudoku’mla gölgeye attım. Ne denize bulaştım, ne havuza.
Bizim gençliğimizin, hatta çocukluğumuzun en büyük eğlencelerinden biri, telefonla dalga geçmekti. Yaşlar küçükken şakalar da masumdu. Yaşımız büyüdükçe müstehcenleşmeye başlamıştı doğal olarak. Hatırlarım, bir numarayı beller, iki dakikada bir arardık. "Alo Mukaddes Hanım orada mı?" diye. Yaklaşık on telefondan sonra tekrar arar, "Alo ben Mukaddes. Beni arayan var mı?" diye sorardık.
Ne gülerdik, ne gülerdik...
Eşimin arkadaşı ve 13 yaşındaki kızı Güneş de Bodrum’daydı. Sinan’ın o yaşta bir kızla çok daha iyi anlaştığını gözlemledim doğrusu. Hatta Sinan onunla ciddi bir biçimde uğraşıyor, onu kızdırmak için elinden geleni yapıyordu zaman zaman. Güneş ise, son derece sakin ve güleryüzlü bir şekilde idare ediyordu oğlumu.
Bir akşam hava nefisti. Biz de güzel bir balık lokantasına gitmiştik. Çocuklar takdir edersiniz ki iki dakikada karınlarını doyurup masada oturamama belirtileri gösterdiler. Sonra da arabada oturup müzik dinlemek istediler. Normalde benim eşim bu teklife karşı çıkardı ama bu sefer Güneş’in yaşı büyük olduğu için kabul etti.
Arabaya gittiler ve epey bir süre yok oldular.
Sonra da kahkahalar atarak geldiler. Güneş’in cep telefonu ile kızın en yakın arkadaşıyla dalga geçmişler. Daha doğrusu onu korkutmuşlar.
Önce numarayı görünmeze almışlar. (Nasıl yapılır bilmem. Öyle bir özellik mi varmış telefonlarda, onu da bilmem.)
Sonra kızı aramışlar ve Sinan hiç yaşının olmayan kalın sesiyle kızla konuşmaya başlamış. Kız da haliyle epey tırsmış. Birkaç kere de sürdürmüşler aramayı.
Sonra Güneş, arkadaşını aramış ve şakayı itiraf etmiş ama inandıramamış konuşan çocuğun henüz 8 yaşında olduğuna.
Pek kikirdeyerek geldiler yanımıza.
Onlar bunu anlatırken belki doğru değil, ama ben çok güldüm. Eski günlerimi hatırladım. Zararsız telefon dalgalarını, hoşlandığımız çocuklara ettiğimiz sessiz telefonları...
Evde mi değil mi öğrenmek için arkadaşımıza aratıp, ay yanlış numara geyiklerini...
O evdeki ilkel(!) telefonlarla neler neler becerirdik.
Ama bunları yaptığımızda bu yaşlarda değildik. Biraz daha büyüktük sanırım.
Yalan değil, yaş farkını bir kenara bırakırsak, Sinan’ın yaşındaki kızların bile erkeklere nazaran ne kadar farklı ve ilerde olduklarını görebiliyorum. Erkekler acaba yıllar sonra biz kadınlardan bunun intikamını mı alıyorlar dersiniz! Küçük yaşlarda onlara kötü davranan, hor gören, dalga geçen kız çocuklara yıllar sonra ödenen ağır bedel!
Geçenlerde bekar bir erkek arkadaşım; kızların ne kadar değiştiğinden şikayet ediyordu bana. "Kadın kadın gibi olmalı, erkek de erkek gibi!" dedi. "Eskiden kadınlar daha bir öyleydi, şimdi erkek gibi oldular!" diye devam etti.
Ama arkadaşıma söylemeden edemedim: "Evet ama erkekler de kadın gibi artık!!!"