Paylaş
Gözlerimizi kapıyoruz.
Tek ayağımızı havaya kaldırıyoruz, öbür ayakla sağa sola arkaya ve çaprazlara doğru rastgele sıçrıyoruz.
Bu sırada spor öğretmenimiz, koca bir pilates topuyla bize çeşitli yönlerden hafifçe çarparak dengemizi bozmaya çalışıyor.
Amaç, dengeni gözün kapalıyken bile kaybetmemek.
Ben bu egzersizi çok seviyorum, neden mi?
Bence bu bir ruh eğitimi de ondan. Biz hayatta zaten yarı kör ilerliyoruz.
Beynimizin içindeki algılar denizinde, belli belirsiz gördüğümüz kimi serap kimi gerçek adalara seyahat ederken, vapurumuza her yönden dalgalar çarpıyor, rüzgarlar esiyor.
Amaç, bu çılgın seyahatler esnasında batmamak, dibe çökmemek, yola devam etmek.
Hayatın ruha yaptırdığı egzersiz, bizim spor salonunda bedene yaptırdığımızla aynı.
Misal mi?
Bize çok uzak bir diyarda yangınlar sönmüyor.
Santa Ana rüzgarları var gücüyle alevlere üflediği için yangın körükleniyor ve yüzbinlerce insan evsiz kaldı.
İnsanlar, itfaiyeciler ve tüm canlılar tehlikede!
Sizin yangında eviniz yandı mı? Bizim kütüphanemiz yandı.
Yangın, dakikalar içinde içindeki her şeyi yutan bir canavar.
O gün, bütün olanları gözyaşlarıyla izlerken, hortumla fışkırtılan suyun onu, o karar vermeden durduramayacağına ikna oldum.
İtfaiyeciler olmasa elbet her yere yayılırdı, şükürler olsun ki söndürdüler ve birkaç ağaç dışında hiçbir canlıya bir şey olmadı.
Yangın durulduğunda her şey bir kül düzlüğüne dönmüştü.
O simsiyah küllere, yanıp bitmiş eşyalara neden hâlâ su sıktıklarını sorduğumda şöyle dediler. Hâlâ için için yanıyor kor. İçin için yanan kitaplar ve eşyalar var. Gerçekten korku filmlerinde ölü gibi görünüp, hâlâ canlı kalan kötü adamlar gibi yatıyordu orada.
Turuncusu capcanlı nefes alıp veriyordu. Yangın denen canavarı dilerim kimse yaşamasın derken, California bir kağıt gibi tutuştu.
Dünyanın bir yeri tutuştuğunda bizim de elimiz yanar.
Nasıl mı?
Ruhumuza çarparlar ve canımızı yakarlar da ondan.
Gazze’deki çocukları kimse yazmasa, tek bir fotoğraf görmesek bile, gözyaşları ve isyanlarla kucağımızda taşımıyor muyuz yıllardır?
Felaketler, yangınlar yakmıyor mu bizi?
Çığlıkları gelmiyor mu kulağımıza kadınların, çocukların, gencecik bedenlerin?
Haksızlığa uğrayanların o hakkı boğazımıza takılmıyor mu?
Her canlının can yakan sesi kulağımızda çığlık değil mi?
O zaman ne mi yapalım?
Bütün bunlar bize çarparken, o tek ayağın üzerinde dengemizi kaybedip düşmemek için kalbimizi temiz, vicdanımızı temiz, aklımızı tertemiz tutalım.
Bu çağda zor, her yer kor ama yapabiliriz.
Paylaş