Paylaş
Deve cüce oynar gibi.
Bazen kendime şaşıyorum. İçimde, aslında küçük olduğunu bildiğim bir şeyin nasıl büyük kırmızı alarmlara, uykusuzluklara ve endişelere yol açtığını dışarıdan bir göz gibi izliyorum.
Diyorum ki, aklım bunun basit bir şey olduğunu biliyor, o halde duygular neden ayakta!
İnsan büyüdükçe korkuları artıyor. Komik değil mi?
Sanki korkan çocuklarmış gibi geliyor insana, ama aslında yetişkinlerin her şeyden ödü kopuyor.
Ya öyle olursa, ya böyle olursa, ya o yaptığım şuna sebebiyet verir ve yapmadığım buna neden olursa diye uyuyamıyorlar.
Korkular, kolaylıkla aşacağımız küçük şeyleri koca balonlar olarak üzerimize fırlatıyor.
Onlardan kaçalım derken, küçüklüklerini unutup onları büyük problemler gibi yaşıyoruz.
Mesela çocuk büyütürken çok oluyor.
Her kararın, birinin hayatında, en azından bir dönem, kanun hükmünde kararname gibi olunca, karar verme mekanizman iyice bozuluyor.
Onu mecbur korkulara bırakıyorsun.
En doğru kararı korkularım verir diyorsun.
Halbuki korku hep en yanlış kararı veriyor. Çünkü her şeyi o kadar büyüterek yaşanmaz.
Küçük geçici şeyler küçük ve geçici olduklarını bilmeli.
Korkunun kör kuyularında kayboluyoruz biz yetişkinler. Eskiler ne güzel demiş ‘su yolunu bulur.’
Oturup kalkıp bu kadim bilgilerle banyo yapmalı insan.
Şimdi konu değiştirmiş olacağım ama geçenlerde oğluma şunu da söylemek istedim: ‘Birisi seni yaralamak üzere konuştuysa, kendi yarasından bahsetmiştir’.
O gün, bir arkadaşım benimle bir konuda dalga geçti. Eve gelip, neden böyle bir şaka yaptığını düşündüm.
Düşünmemle bulmam bir oldu.
Onu rahatsız eden şey, onun hayatındaki en büyük boşluktu!
Onda yoktu o ve en çok olmasını istediği şeydi.
Benim o olmasını çok istediği şeyle kurduğum yakın ilişki, onu rahatsız ediyordu!
Çok soyut anlattım ama bence hepimizin hayatına cuk diye bir şey bu. Örneği çok.
Herkes kendi yarasından yaralıyor.
Çocuklara da bunu anlatmak lazım ki hem şaşırmasınlar hem de anlasınlar. Bununla kavga etmesinler.
Ben etmedim o gün. Güldüm geçtim.
Bana saplamak istediği ok kendi yaralı etinden kemiğinden yapılmıştı. Bunu görmek beni üzdü.
Bu şakayı yaparak rahatlayacaksa, benden bir şey eksilmez diye düşündüm. Onu da iyileştirmezdi.
O koca yokluğu geri koymazdı ama olsun.
Herkes kendi tepkisinden sorumlu, biz üzerimizdeki etkileri yönetme enstitüsüyüz.
Toparlamak gerekirse, küçük şeyleri bırakalım küçük kalsın.
‘Yaralıyanların yarası var’ teorisini unutmayalım.
Bir de önemli olan bizim üzerimizdeki etkileri yönetebilmek.
Bu büyük konu işte! Beni aşar.
Güzel haftalar, mis gibi yazlar.
Paylaş