Paylaş
Pencerenin önündeki ağacın aynı dalına.
Baharı geçirmek için bizi seçiyorsun belli. Mart’ın 1’i.
Kışı zordu bahçenin. Karlar beton gibi yığıldı.
Seranın çatısı çöktü. Evet çocuklar ve büyükler çocuk oldular ve kar topu attılar birbirlerine. O iyi oldu.
Kışa şaştı İstanbul, suratını görecektin. Sen nereye gidiyorsun kışları? Kışlığın neresi?
Dağları mı denizleri mi daha çok seviyorsun diye sormuştun bana geçen bahar.
Cevabım kesin. Dağları.
Onları da karanın dalgaları gibi düşünüyorum artık. Dolomit Dağları’nı gördün mü?
Kireçtaşından yapıldıkları için soluk dağlar da deniliyor.
Güneşle danslarını görmen lazım.
Gideceksen oralara, bir kış sabahı uç.
‘Enrosadira’ (Alp Parıltısı) dedikleri pembe gün doğumu ışığını gör alınlarında.
Yuvanı o ışığı alacak bir yere yaparsan şaşırmam.
Her sabah gün doğarken ve her akşam gün batarken hayat tamamen senin olur.
Sen uçabildiğin için belki Ötzi gibi buzuldan kalma mumyalara da rastlarsın.
Ötzi’yi Dolomit dağlarındaki buzullarda keşfettiklerinde, 5000 yaşındaydı ama bir görsen 1000 bile göstermiyor.
O kadar diri kalmış. Okla vurulmuş.
Demek insan, beş bin yıldır birbirini vuruyor. Baykuşlukta savaş var mı?
Dediğim gibi cevabım belli.
Ben yazda da kışta da dağları seviyorum.
Senin yerinde olsam, dağlara taşınırım.
Kışın karlar, yazın kırlar. Başka da bir yere kıpırdamam.
Hem ayrıca Ötzi’yi vuran da fazla uzakta olamaz. Belki onu bile bulursun sen.
Hoş geldin bahçeme. Baharı kışından güzel evime.
Başka sorun olursa, seve seve cevaplarım.
Paylaş