Nihat Hatipoğlu

Dinimizi özetleyen bir diyalog (2)

24 Eylül 2008
Adam: "Kıyamet günüde Rabbimin merhamet etmesini arzu ediyorum" dedi.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem:

"Nefsine ve Allah’ın kullarına karşı merhamet et! Böylece Rabbin de sana Kıyamet günü merhamet eder" buyurdu.

Arab: "Ey Nebi günahlarımın az olmasını istiyorum" dedi.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: "İstiğfarı çoğalt ki, günahların azalsın" buyurdu.

Yazının Devamını Oku

Dinimizi özetleyen bir diyalog (1)

23 Eylül 2008
HZ. Halid bin Velid’den rivayet edildiğine göre bir Arap, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi:<br><br>"Ya Resulullah! Beni dünya ve ahirette başı dik kılacak (amelden) sormak için, size geldim" dedi. Peygamberimiz, "Soracaklarını sor" buyurdular.

"İnsanların en bilgini olmak istiyorum" diye sordu.

Peygamberimiz, "Allah’tan kork ki, insanların en bilgini olasın" buyurdu.

"İnsanların en zengini olmak istiyorum" diye sordu.

Peygamberimiz, "Kanaatkár ol ki, insanların en zengini olasın" buyurdu.

Yazının Devamını Oku

Mümin olarak bir Ömer aranıyordu (3)

22 Eylül 2008
Bu áyetleri okuyan Hz. Ömer’in yüzü değişti. "Bu sözler ne kadar güzel! Ne kadar değerli" diyerek hayranlığını dile getirmeden duramadı.

Onun böyle söylediğini işiten Habbab da saklandığı yerden çıktı ve Hz. Ömer’in yanına gelerek:

"Ey Ömer! Vallahi Allah’ın Peygamberi’nin duasının sana nasip olacağını umuyorum. Ben dün Peygamber Aleyhisselam’ın şöyle dua ettiğini işittim:

’Allah’ım İslam’ı Ömer bin Hattab veya Ebu-Hakem bin Hişam (Ebu Cehil)dan biriyle güçlendir’ Ey Ömer! Müjde olsun sana."

Hz. Ömer Erkam’ın evinin yolunu tuttu. Kapıya vardığında kendisini ilk gören Bilal-i Habeşî oldu. Hz. Ömer’i böyle yalın kılıç kapıda görünce endişe etti. Peygamber Aleyhisselam’a:

Yazının Devamını Oku

Mümin olarak bir Ömer aranıyordu (2)

21 Eylül 2008
BAŞLARINI Ebu Cehil’in çektiği Mekke müşrikleri, İslamiyet’in önüne geçmek için artık Peygamber Aleyhisselam’ın vücudunu ortadan kaldırmaktan başka bir çare olmadığına karar verdiler. Bu işi yapabileceğine inandıkları bir tek kişi vardı: Ömer bin Hattab. Onu ikna etmek de çok zor değildi.

Bir gün kendisine, Peygamber Aleyhisselam’ın kırk kişiye yakın bir kalabalıkla Erkam’ın evinde toplandığı haberi verildi. Hz. Ömer, kılıcını kuşanarak yola çıktı. Yolda Nuaym bin Abdullah ile karşılaştı. Nuaym kendisine sordu:

"Ey Ömer, nereye gidiyorsun?"

Hz. Ömer öfkeyle cevap verdi:

"Atalarımın dinini bırakıp yeni bir din tutan şu Muhammed’e gidiyorum. Öldüreceğim O’nu!"

Hz. Ömer’i caydırmak isteyen Nuaym:

"Sen Muhammed’i öldürünce, Abdi Menafoğulları seni sağ bırakırlar mı? Sen kendi ev halkına dönsen de, onlara bir baksan, bacının haline baksan. Amcanın oğlu ve enişten Said bin Zeyd ile kız kardeşin Fatıma onların ikisi de Müslüman oldular."

Bu duydukları üzerine Hz. Ömer yolunu değiştirdi. Erkam’ın evine gitmekten şimdilik vazgeçip, kız kardeşinin evinin yolunu tuttu.

O sırada Said bin Zeyd ve Fatıma Hatun’un evinde Habbab bin Eret de bulunuyordu ve hep birlikte üzerinde Kuran’dan sureler yazılı bir sayfayı okumaktaydılar. Hz. Ömer’in sesini işiten Habbab bir köşeye saklandı. Fatıma ise sayfayı alıp gizledi. Ancak Hz. Ömer, onların Kuran okuduklarını duymuştu. İçeriye hışımla girerek bağırdı:

"İşittiğim şey neydi?"

Fatıma Hatun:

"Hiçbir şey yok" dedi.

Hz. Ömer, "Vallahi ben sizin Muhammed’in dinine girmiş olduğunuzu öğrendim" diyerek eniştesi Zeyd’in üzerine saldırdı. Fatıma, kocasını kurtarmaya çalışırken, Hz. Ömer vurup onun başını yaraladı. Ömer bin Hattab, kardeşinin başını yardığını görünce yaptıklarına pişman oldu. Kız kardeşine:

"Az önce okuduğunuz sayfayı bana verin. Muhammed’in getirdiği şey ne imiş bakayım?"

"Sen putlara taptığın sürece pis sayılırsın. Kuran’a böyleleri dokunamaz" dedi.

Bu sözler üzerine Hz. Ömer kalkıp yıkandı. Gelince de sayfaları alıp okumaya başladı. Kendisine verilen sayfada Táhá Suresi yazılıydı. Baştan on altıncı ayete kadar okudu:

"Tá há. Biz Kuran’ı sana güçlük çekmen için indirmedik. Onu Allah’tan korkan kimse için bir öğüt olarak indirdik. O, yeri ve yüce gökleri Yaradan’ın katından peyderpey indirildi. O Rahman ki, arşa kurulmuştur. Göklerde, yerde, ikisi arasında ve nemli toprağın altında olan ne varsa O’nundur. Sen sözünü açığa vursan da, vurmasan da birdir. O saklı olanı da bilir, ondan daha gizli olanı da. Allah ki O’ndan başka ilah yoktur-en güzel isimler O’nundur. Musa’nın haberi sana geldi mi? Hani o bir ateş görmüş ve ailesine, siz durun demişti. Gözüme bir ateş ilişti. Bakarsınız, ondan bir kor alıp getirir, yahut orada yol gösterecek birisini bulurum. Ateşin yanına geldiğinde, ’Ey Musa!’ diye seslenildi. Ben senin Rabbinim. Ayakkabılarını çıkar; çünkü kutsal vadi Tuvá’dasın. Seni peygamber seçtim; şimdi sana vahyedileni dinle. Ben Allah’ım. Benden başka ilah yoktur; yalnız bana kulluk et. Beni anmak içinde namaz kıl. Kıyamet vakti gelecektir. Herkes çalışmasının karşılığını görsün diye onu gizliyorum. Buna inanmayıp da heveslerinin peşine takılanlar sakın seni alıkoymasın; yoksa helak olursun."

(Devamı yarın)

İyilik ederseniz kendinize, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz. (İsra, 17/7)

Abdullah bin Amr’dan (RA) rivayet edildiğine göre Resulullah (SAV) şöyle buyurmuştur. "Sizin en hayırlınız, ahlakı en güzel olanınızdır." (Buhari Edep 38, Müslim Fezail 68, Tirmizi Birr 48, Ebu Davud Sünnet 14, İbni Mace Zühd 31.)

Peygamberi heyecanlandıran dua:

Allah’ım ben senden, reddedilmeyecek, kabul edilecek bir iman istiyorum.

Allah’ım ben senden, tükenmeyen bir nimet istiyorum. Allah’ım ben senden, derecelerin en yükseğinde, Hazreti Peygamber’le beraberlik istiyorum. Allah’ım ben senden, ebedilik cennetinde Peygamber’inle beraberlik istiyorum.
Yazının Devamını Oku

Mümin olarak bir Ömer aranıyordu (1)

20 Eylül 2008
ÖMER bin Hattab, Mekke’nin en çekinilen şahıslarından biriydi.

Güçlüydü, öfkeliydi. Zamanının çoğunu Ebu Cehil gibi İslam düşmanlarının yanında geçirirdi. Peygamber Aleyhisselam ve İslamiyet hakkında işittikleri yüzünden kalbinde bir nefret ve kin oluşmuştu. Öyle ki Müslümanlara karşı, insanların en katı davrananıydı.

Bir gün sırf Peygamber Aleyhisselam’a sataşmak ve eziyet vermek gayesiyle evden çıktı. Allah’ın Resulü, Mescid-i Haram’a gidiyordu. Hz. Ömer peşinden gittiyse de, Resulullah ondan önce Kábe’ye vardı. Hz. Ömer ise arkasında bir yerde öyle bekledi. Peygamber Aleyhisselam, Hákka Suresi’ni okumaya başladı. Hz. Ömer duyduğu bu kelimelerin düzgünlüğüne hayran oldu. Kendi kendine, "Bu vallahi, Kureyşlilerin dediği gibi bir şair galiba" dedi. O aklından bunları geçirirken Peygamber Aleyhisselam, surenin şu ayetlerini okuyordu:

"Yemin ederim gördüklerinize ve görmediklerinize. O çok şerefli bir elçinin getirdiği bir sözdür. O, şair sözü değildir. Fakat pek az inanıyorsunuz." (Hákka, 38-41)

Bu ayetleri işiten Hz. Ömer bu sefer kendi kendine:

Yazının Devamını Oku

Namazı düşündünüz mü-2

19 Eylül 2008
Namaz insanın maddi ve manevi temizliğinin vasıtası olmaktadır.

Çünkü namaz kılmak için gerekiyorsa gusül abdesti almak, normal durumlarda abdest almak suretiyle bir tür vücut temizliği yapılmış olduğu gibi, ayrıca elbisenin ve namaz kılınacak yerin de temizlenmesi gerektiği için bir üst baş temizliği yapılmış olur. Daha da önemlisi namaz günahlardan arınmanın da bir yoludur. Namaz esas itibariyle insanı günah işlemekten alıkoyar, günahtan uzaklaştır. Nitekim bir áyette: "Sana vahyedilen kitabı oku ve namaz kıl; çünkü namaz çirkin ve kötü işlerden alıkoyar. Allah’ı zikretmek büyük şeydir. Allah yapıp ettiklerinizi bilir." (el-Ankebût 29/45) 

Ayrıca namaz, işlenmiş hata ve günah kirlerinin giderilmesini de sağlar. Peygamber Efendimiz günde beş vakit namazı, bir insanın kapısının önünden akıp giden bir ırmağa, namaz kılmayı da bu ırmakta her gün beş kere yıkanmaya benzetmiş ve şöyle demiştir: "Ne dersiniz, birinizin kapısının önünden bir ırmak geçse ve o kimse orada günde beş kere yıkansa bedeninde hiç kir kalır mı?" Sahabeler, "Kalmaz ey Allah’ın Resulü" deyince Peygamber Efendimiz "İşte beş vakit namaz buna benzer. Allah böyle bir namaz sayesinde günahları siler" demiştir. (Buhárî, "Mevákit"i6)

Namazın özü, kalbin huşû ve huzur içinde olmasıdır. Kalbin huzuru yoksa kılınan namaz, fayda sağlamayacaktır. Allah bu noktayı şöyle belirtmektedir: "Beni anmak için namaz kıl." (Táhá 20/14) Bu ayette namaz Allah’ı anmanın bir yolu olarak önerildiği gibi, aynı zamanda namazı Allah’ı anmaktan ibaret olduğu da vurgulanmaktadır. Çünkü Allah’ı anmak için namaza duran kişi, namaz boyunca Rabbin huzurunda olduğundan gaflet ederek namaza hakkını verememiş ise nasıl Allah’ı anmış sayılabilir? Devlet başkanıyla görülmek, ondan bir şeyler talep etmek isteyen kişi, bu imkánı bulup onun huzuruna çıktığında, onunla görüşmek yerine, orada bulunan eşya ile ilgilenirse veya yanında getirdiği kitabı okusa veya bir şarkının veya şiirin sözlerini mırıldansa, o devlet başkanının muhtemel tepkisini bir tarafa bırakalım, buna görüşme denir mi, gelen kişi arzusunu iletmiş olur mu? Bu basit örneğinde gösterdiği gibi namaza duran kişi, Allah’ın huzurunda olduğunu bilmeli, bunu hissetmelidir. "Ne dediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın" (en-Nisá 4-43) ifadesi, ne dediğinden haberi olmayan sarhoş kimselere yönelik olmakla birlikte, namaz da tam bir şuuru da simgelemektedir. Peygamberimizin, biraz sonra ölecek olanın namazı gibi namaz kıl, emri önemlidir. Yine Kuran’da, namaz kılarken gaflet ve ciddiyetsizlik içinde olanlar ağır bir üslupla kınar. (el-Máun 107/4-5). Gerçek de böyle değil mi Allah insanların kalıplarına değil kalplerine bakar.

GÜNÜN AYETİEy insanlar! Yeryüzünde bulunan nimetlerin helal ve temiz olanlarından yiyin. Şeytanın izinden gitmeyin, çünkü o, açık bir düşmanınızdır. (Bakara 2/168)

GÜNÜN HADİSİ
Ebu Hureyre (r.a.) Peygamberimizin (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: "Allah buyuruyor ki, mümin kulumun samimi dostlarından birinin ruhunu aldığım zaman, üzülür. Fakat mükáfatını Allah’tan beklerse, onun için ancak Cennet vardır." (Buhari Rikak 6)

GÜNÜN DUASIÖlüm anında sıkıntıdan kurtulmak için okunacak duaYa Allah, ateşin fitnesinden ve azabından sana sığınıyorum. Kabrin fitnesinden ve azabından sana sığınıyorum. Zenginliğin fitnesinden ve azabından sana sığınıyorum. Deccal’ın fitnesinden ve azabından sana sığınıyorum.

Yazının Devamını Oku

Namazı düşündünüz mü-1

18 Eylül 2008
HER din, yaratıcı kudret karşısında boyun eğmek ve kutsal ile bağlantı kurmak temeli üzerine kurulur ve her dinde bunu sağlamak üzere öngörülen merasimler bulunur. İslam dininde yüce yaratıcı Allah’a yaklaşmanın yolu, ona yükselmenin basamağı anlamındaki en önemli ibadet, namaz ibadetidir. Bu özelliğinden dolayı namaz diğer bütün ibadetlerin özü ve özeti sayılmıştır. Nitekim Hz. Peygamber bir hadislerinde, "Namaz dinin direğidir (Tirmizi, "İman", 8; Müsned, V, 231, 237) buyurmuş, secdeyi de kulun Allah’a en yakın olduğu hal olarak nitelendirmiştir. (Müslim, "Salat", 215; Nesai, "Mevákit", 35)

Kelime-i şehadetten sonra İslam’ın en önemli farzı olan namaz, günde beş ayrı zaman diliminde olmak üzere kadın erkek her Müslüman için bir görevdir. Esasen namaz ibadetinin hiçbir amaç ve hikmeti olmasa bile, diğer ibadetlerde olduğu gibi, namaz ibadeti sırf inanılan dinin bir gereği, yüce yaratıcının bir emri olduğu için yerine getirilmelidir.

Namaz kılan kimse, Cenab-ı Allah’ın kudret ve kuvvetini, azabını, rahmetini hayaline nakşederek nefsini her türlü fenalıktan, hatalardan, suçlardan alıkoymaktadır. Allah düşüncesi ve kalbi Allah’a bağlama, insanı her türlü fenalıktan alıkoyar. Namaz da Allah’ı sürekli hatırlamanın en büyük vesilesidir. Nitekim ayette, "Beni hatırlamak/anmak için namaz kıl" (Táhá 20/14) buyurulmaktadır.

Namaz emrini Allahü Teala’nın yeryüzüne melek aracılığıyla göndermeyip Miraç gecesi Hz. Peygamber, huzuruna çıktığında ona tebliğ etmesi de (Buhári, "Salát" 1; Müslim, "İman" 263) bu ibadetin Müslüman’ın dini ve ruhani hayatı açısından önem ve anlamını göstermektedir. Bu sebeple de "Namaz müminin miracıdır" denilmiş, ümmetin namazla ilgili olarak ortak bilinç ve değerlendirmesi adeta bu cümleyle özetlenmiştir.

Namaz, belli eylemler ve özel rükünler ile yüce Allah’a kulluk etmektir. Namazın dış görünüşü birtakım şekiller ve zikirden ibret ise de, içerisi ve gerçek mahiyeti, yüce yaratıcıya yakarmak, O’nunla konuşmak, O’na yakınlaşmak ve O’nu müşahede etmektir. Bu özelliğinden dolayı, yani yüce yaratıcı ile teklifsiz, aracısız buluşma ve konuşma anlamına gelişinden dolayı, namaz ilahi bir lütuf olarak kabul edilmiştir.

Namazı terk etmek, kılmamak büyük günahtır. Peygamberimiz, kıyamet gününde hesabı sorulacak ilk amelin namaz olacağını bildirmiştir. (Tirmizi, "Salát" 188)
Yazının Devamını Oku

Dosta doğru giderken

17 Eylül 2008
Peygamber efendimizin hastalığı iyice ağırlaşınca, ensardan (Medineli Müslümanlardan) bazıları yere oturmuş ağlıyorlardı. O esnada Peygamberimizin amcası Hz. Abbas ile Hz. Ebû Bekir oradan geçiyorlardı. Ağlayan sahabelere yaklaştılar ve "Niçin ağlıyorsunuz?" diye sordular.

Onlar da: "Bir zamanlar Allah’ın Resulü ile yaptığımız sohbetleri hatırladık ona ağlıyoruz" dediler. Bu iki sahabeden biri Resûl-i Ekrem’in yanına gitti ve Medineli Müslümanların halinden söz etti. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, başına bir sarık bağlayıp minbere çıktı ve bir konuşma yaptı. Bu O’nun minberdeki son konuşması oldu.

Allah’a hamdü sena ettikten sonra şöyle dedi:

"Ey insanlar! Hele şöyle yakına gelin" sahabeler etrafına toplanınca Resûlullah şunları söyledi:

"Ensar (Medineliler) günden güne azalacak, başkaları ise çoğalacaktır. Size ensara iyi davranmanızı vasiyet ediyorum. Çünkü onlar benim yakınlarım ve sırdaşlarımdır. Onlar verdikleri sözde durup üzerlerine düşen yardımı yaptılar. Bunu karşılığında da hak ettikleri cennete kavuşacaklardır. Ensarım iyilik edenlerine sizlerde iyilik ve ikram ediniz. Fenalık yapanları affediniz."

Yazının Devamını Oku