“Yeryüzü Sahnesi, İzmir” bir yaşına bastı

“Henüz kendisine ait bir sahnesi olmadığından bu ismi almış olamaz” diye düşündüm, haklıymışım; “derûnunda çok başka şeyler” saklıymış...

Haberin Devamı

Topluluğun, 2011 yılı başlarında, “efelenerek” yayınladığı “Kuruluş Bildirgesi”nden birkaç satırı ancak paylaşabiliyorum:
“Sanatın, yaşama estetik ve düşünsel bir müdahale aracı olduğuna inanır. Sıradan güldürülerle içi boşaltılan, estetik ve düşünsel kaygılardan uzakta ‘boş zaman geçirmeye’ dönüştürülen özel tiyatro tavrını reddetmektedir. Güncel olanla popüler olan arasında, sıradanlaşma, halk dalkavukluğu, estetik ve düşünsel olanın yıpratılması açısından, çok ince bir çizgi olduğunu bilir. Sözü estetiğe, estetiği söze kurban edemez. / Zevksizlikle elitizmin, son tahlilde birbirine denk olduğuna inanır. Sanatın öncü işlevini unutmadan, ama ‘anlaşılmazlık’, ‘benmerkezcilik’ ya da ‘burnu büyüklük’ batağına düşmeden çalışır. Her süreçte ve ilişkide, profesyoneldir. Sanatı maddi ve manevi açıdan ucuzlatacak hiçbir girişimde bulunamaz. / Kuruluşunda fesatlık değil, ama yaşamın ve sanatın kalitesi adına hırs egemendir. Yaklaşımı içtenlik kadar, kenti, ülkesi ve dünyası adına iddia da taşımaktadır...”
Düşündüm de Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Bölümüne sahip bir kent, sanat dünyasına, tam anlamıyla “özel ve profesyonel bir topluluğu”, ancak 35 yıl sonra armağan edebilmişse, ilk yılın muhasebesi daha bir anlamlı ve önemlidir gibi geldi bana. Geçen cuma akşamı, ilk sezonun son temsiliyle, “virgül” dediler.
Oyunun yazarı Eve Ensler, 2010 tarihli bir mülâkatta, “kendini şiddeti durdurmaya ve dünyayı kadınlar için daha yaşanır bir hale getirmeye adadığından, kadınların başlarına gelen inanılmaz hikâyeleri dinleyince insanlığından utandığı”ndan söz ediyor. Nihal Geyran Koldaş’ın “Zorunlu Hedefler” adıyla çevirdiği yapıt, Haluk Işık’ın yorum ve yönetiminde “Ölü Kadınların Şarkısı” halini alınca, yetişkin izleyiciye yönelik ilk çalışma ortaya çıkmış. Basında yankısı, program metni ve izlerken aldığım notlara gelince...
Yakın tarihin trajik olaylarından, Bosna iç savaşından yola çıkan oyun, şiddet ve tecavüz mağduru bir grup kadının, barındıkları mülteci kampında yaşadıklarını anlatıyor. Sanatçıların mesajı ise şöyle:
“İnsanlık, hâlâ pamuk ipliği üstünde... Bu iplik koparsa, insanlık insanlığından vazgeçer. İnsanlığa düşen, böyle bir yazgıyı reddetmektir. Oyun, bunları anlatmak ve anımsatmak için atılmış bir çığlıktır. Onlar ölü, yitirilmiş ve bir daha geri dönemeyecek kadar uzak bir ülkeye gitmiş kadınlardır. Aynı hüzünleri tekrar yaşamak istemiyorsak, bu şarkıyı dinlemek zorundayız. Bu hepimizin öyküsüdür; insanlığın... Dünyanın bütün Bosna’ları için umut yok mu? Olmasaydı bu oyun seçilip sahnelenir miydi? Umut, aynada... Çekinmeden bakalım. Yeter ki, gördüğümüzü ‘izlemekle’ yetinmeyelim.”
Oyunun evrensel yapısı, özel görsel malzeme yanında, dünya halk ve devrim şarkılarıyla desteklenmiş... Ama ben tercihimi, beni alıp götüren Joan Baez’den “Donna Donna Don...” için kullanacağım.
Genel Sanat Yönetmeni Haluk Işık’a ayaküstü “Yönetmen Bakışı”nı sordum:
“Profesyonel bir topluluk, (günümüz koşullarında daha kolay tüketilebilir ürünler yerine) sözün ve estetiğin kaygısına düşerek, böyle bir oyunu neden seçer?” “Yanıt, ‘Yeryüzü Sahnesi, İzmir’in tavrında gizli...” dedi. Oyunculardan hiç söz etmeyişim, rastlantı değil. Çünkü onlar, fazlasını hak ediyorlar. Onlar “Ölü Kadınlar” çünkü. Meraklısı, onlarla tanışmak ve şarkılarını dinlemek için biraz olsun çaba sarfetsin isterim... Topluluğa, facebook sayfalarından ulaşabilirsiniz.

Yazarın Tüm Yazıları