Paylaş
Aramızda geçen konuşmaları paylaşıyorum:
“Pulların yerleri önceden belli.
Nasıl dizileceklerine birileri, yani kaideyi koyan ‘senin yerine’ karar vermiş” diye başladı söze.
“Oyuna nereden başlamaları ve -galip sayılman için- bittiğinde nerede bulunmaları gerektiği de öyle. Yani senin kazanmak için oynadığın oyunda, ‘seçimlerin ve tabii kararların pek çoğu sana ait değil...’ İşte heyecan burada gizli! Tavla, bir ‘emrivâkiler manzûmesidir’. Nasıl ki, ‘hükümran olan ölülerse ve yaşayanlar sadece itaat ediyorlarsa’, öyle...” dedi ve soluklandı.
Girişten etkilenmiştim; devam etmesini istedim.
“Bak, pulların hepsi aynı biçimde. Aynı kabiliyetteler ve tabii kıymetleri de aynı... Aynı zamana aitler, fakat mekânları farklı! Kaderleri ilk dizilişteki tesadüfe bağlı yani. Pullar için, fırsat eşitliği diye bir şey yok ortada; zarın dediği oluyor... Kırılan taşlar tavla dışına çıkartılır, ama oyuna geri dönebilirler biliyorsun. Sanki, kendi hesaplarına yeni bir başlangıç yapar gibi... Her şeye en baştan başlar gibi...”
Yeri gelmişti, dayanamadım ve “bütün bunları bana neden anlatıyorsunuz?” diye sordum.
“Bunları, -hayatı tavla oynar gibi oynayan- okuyucularına söylemen için” dedi.
“Einstein, yaratıcının işini şansa, rastlantıya ve belirsizliğe bırakmayacağına inandığı için, ‘Tanrı zar atmaz’ diyordu. Onlara açık açık anlatmalısın ki, zar atan özgür değildir. Çünkü, aklı özgür değildir. Önce atılan zarın sonucunu beklemek zorunda. Şayet, bu büyüklükte bir belirsizliğe razılarsa, bu hayat tarzında ısrar etsinler. Bakma, biz bu belirsizliği baş tacı ederiz! Bize göre lezzet orada gizlidir. Zar, kaderin önümüze çıkardığı durumlardır...”
“Açıklama ve yorum tamam da sizin özel bir tavsiyeniz olmayacak mı?” dedim.
“Yönlendirmek istemem” diye devam etti.
“Çünkü, belirsizliğin arkasına saklanmak, ölümlülerin en büyük ilahlarından biridir. Çoğu kez tesadüfler insanın yolunu açar. Ve tavla oyuncusu gibi yaşamanın en büyük avantajı, kaybettiğinde zarı bahane edebilmek, kaçamak yapmak, kıvırmak, kaytarmak ve mızıkçılık edebilmektir. Yani ‘ipler bütünüyle benim elimde değildi ki...’ diye söylenebilmek fırsatını hep elde tutmaktır...”
Ben, “Nerdbâz”ın yalancısıyım.
Paylaş