Paylaş
Bu kez önce bir telefon, birkaç telefon daha derken, “duyarlı bir neslin”, işinin arkasını bırakmayan ısrarından bahsetmek istiyorum... Önce “belediye yetkilileriyle, gerekirse Sayın Başkanla bir görüşeyim, yazıyı sonra yazarım” diye düşünüyordum ki, web sitesine girince, bir başka acayiplik çıktı karşıma: İngilizce bir yazı; Türkçesi, “Bu hesap askıya alınmıştır” gibi bir şey... “Kısmet değilmiş” diye söylenerek, oturdum bilgisayarımın başına.
“Duyarlı nesil” derken, işe kimi, kimleri kastetiğimi tanımlayarak başlayalım: “SGK İzmir Narlıdere Dinlenme ve Bakımevi”nin değerli sakinleri onlar... Yaşları itibariyle, Cumhuriyetin “ilk gözağrısı bebekleri” onlar. Rahmetli Gazi’nin ışığıyla büyümüş, “ilk heyecanın çocukları” onlar. Savaş görmüş, yokluk çekmiş, buna rağmen pek çoğu ömrünü bir mesleğe adamış, “aydınlanmanın ilk yetişkinleri” onlar. İçlerinden biri (tesisin pencerelerinden, seyir teraslarından bakan onlarca çift göz adına...) beni aradı. Önce telefonda konuştuk, sonra kahve içip tavla oynarken de daha etraflıca dertleştik. Bana anlatılanları aktarıyorum:
“23 Nisan’dan beri hem şaşkın hem de üzgünüz... Balkona çıktım. Hemen önümüzde belediye binası var. Gözümüzün ilk aradığı şey tepesinde dalgalanan epeyce büyük Türk Bayrağı... Her taraftan görünür. Burası rüzgâr da aldığı için, gece-gündüz öyle nazlı nazlı dalgalanır. Baktım bayrak yok -eskimiştir, yıpranmıştır, yenisini koyacaklar herhalde- diye ertesi güne kadar bekledim, yine yok. Bunun üzerine, belediyeye telefon açtım. Tesadüfen Başkanın sekreterine bağladılar. Durumu anlattım, sebebini sordum. -Endişeli ve kızgınız- dedim. ‘Aaaa öyle mi? Teyzeciğim benim haberim yok, ama ilgileneceğim. Merak etmeyin, öyle şeyler olmaz bizim burada. İçiniz rahat olsun’ diyerek kapattı telefonu kızımız. Üstünden 3 hafta geçti. Benden sonra, başka arkadaşlarımız da aradılar. Bayrağın olmadığından haberleri bile yok! En son söyledikleri, ‘İpleri eskidi, halkası koptu yapan firmaları ancak bulduk değiştirecekler’ gibi bir şey. Artık gerisi size emanet...”
Emanetin büyüklüğü ile ilgili olarak bütün düşündüklerimi yazmaya kalksam, kalemin nerede duracağını kestirmek zor. Kaç kişiyle mahkemelik oluruz tahmin etmek zor. Bu köşede bir daha görüşebilir miyiz? O da bilinmez. İyisi mi, terbiye ve asgarî nezaket dairesinde, samimi bir eleştiri ile yetinmek galiba... Yalnız, bana kahve ikram eden Ürgün Hanım’ın, telefona çıkan kişiye söylediği bir cümlenin altını özellikle çizmek isterim: “O bayrağı hemen asın oraya. O bizim yaşama sevincimiz...”
Sevgili Başkan, bir yanlışlık var bu “ipsiz, halkasız, duyarsız” cevapta! İzmir’in orta yerinde, elinizde her türlü imkân varken haftalarca boş kalamaz o gönder. O bayrak altında seçilmiş bir politikacı olarak, o bayrak altında büyümüş hemşehrilerinizin “yaşama sevincini” örselemeye hakkınız olmadığını düşünüyorum. Gece bununla yatıp, sabah bununla uyanıyorlar. Ayrıca, hiçbir şey, onların bu haklı isteklerinden daha önemli de olamaz. Bakmayın şairin, “gökteki öksüz dilimi Bayrağıma ay yaparım...” dediğine. O bayrak “öksüz de değildir, sahipsiz de...” Sizden, bu “sevimsiz” durumu çözmenizi rica ediyorum. Çözün ki, İzmirli belediyelerin, iki satır eleştiri kaleme aldığımızda, “çok özel günlerden geçiyoruz, bari bu aralar yüklenmeseniz” diye sitem etmeye hakkı olsun. Saygılarımla.
Paylaş