Fuar’daki, “Motosiklet-Bisiklet Özel Bölümü”nden başlayalım... Katılım olmayınca, İZFAŞ ne yapsın? Özünde bir kabahati yok tabii. Ama o zaman da duyuruyu daha “mütevazı” yapmak lâzım. “Tutkunları için özel hol” dediğinizde, meraklısındaki beklentiyi yükseltirsiniz. “Sektörün seçkin firmaları katılıyor” dediğinizde ise, o merak bacadan çıkar. Oysa, ihtisas fuarlarını kastetmiyorum; İstanbul ve yurt dışındaki herhangi bir buluşmada, motosiklet standlarını görmüş olanlar, İzmir’deki “hol”ün ne kadar “uyduruk” olduğunu zaten hemen anlıyor. Özetle; İzmir de (6-9 Eylül arasında, II. Motosiklet Festivali için Yamanlar Köyü’nde buluşacak) İzmirli motorcular da daha fazlasını hak ediyor... Bu arada, İzmir Bisiklet Derneği’nin standı, “iz bırakacak” kadar farklıydı. “İzmir’in bisikletli yaşamın merkezi olması fikri”ni ve “Bisikletin Başkenti İzmir” sloganını gönülden destekliyorum. Müthiş bir buluş! Benim “butik” anlayış ve iddiama da tümüyle uyuyor. Bu konuyu ileride daha ayrıntılı yazacağım. İzmirli motorcular demişken... Türkiye’de (eğer doğruysa) yaklaşık 2 milyonun üzerinde motosiklet kullanıcısı olduğu biliniyor. Bunların önemli bir bölümü “yaz ayları sürücüsü” olsa da motosiklet sürücüsü ve artçısının, diğer kara taşıtlarının sürücülerine oranla çok daha savunmasız olduğu açık. Bu eşitsizliği hafifletebilecek, birbirini tamamlayan başlıca 3 önlem var: Birincisi; kask ve yardımcı güvenlik ekipmanlarını ısrarla ve bilinçle kullanmak. İkincisi; trafikteki diğer sürücüleri eğitmek, uyandırmak, onların farkındalığını yükseltmek. Üçüncüsü; kamu otoritesinin gözetim faaliyetlerini artırmak. Yol kaplamasına ilişkin “çukur, kasis vs.”nin ıslahından ümidi kestiğim için hiç bahsetmiyorum bile... Kamu otoritesine bahsi, kendi içinde çok parçalı. İşin “sürekli eğitim” kısmı var ki, “İleri sürüş teknikleri dersleri”nin özendirilmesi için bir yol bulmak lâzım. Yol denetimi kısmı var... Trafik polislerimizin, gözlerinin önünde cirit atan ve “kaskın kollara veya motorun arkasına takılacağını zanneden pizzacılar”ı neden enselemediğini merak ediyorum doğrusu. (Göremezden gelerek, firma ve/ya kuryenin rızkını kollamış olmuyorsunuz. Canıyla oynamasına göz yummuş oluyorsunuz...) Bir diğer aklıma gelen de sürüş güvenliği sağlayan, ama kalite standardı sorgulanmayan ucuz (?!) malzemelerin, raflara uluorta konulabilmesi. Birisinin çıkıp, bu çocukluğumuzun “emaye lâzımlık”larından bozma kaskların satışını engellemesi gerekmiyor mu? Demem o ki, bu işe bir el atsak. Bir İzmir refleksi göstersek. Motosikletin “İzmir Halleri”ne bir çeki düzen versek elbirliğiyle... İzmirli motosiklet kullanıcılarına hatırlatsak; öldüren 3 yalanı söylemeseler kendilerine: “Aradan geçerim - beni görürler - bana bir şey olmaz...” Devam etsek; “motosiklet kullanımında usta olmak göreli bir kavramdır. Motosikletin -çizgi üstünde yürüyen- geometrisi herkesi bağlar. Yerçekimi, merkezkaç kuvveti, mazot-yağ lekeleri, kasisler, çukurlar, mıcır, su birikintisi, yorgunluk, uykusuzluk, aşırı özgüven, sabırsızlık, alkol herkes için geçerlidir”. İzmirli araç sürücülerinden basit bir ricamız olsa; “sadece biraz daha özen, biraz daha dikkat, biraz daha saygı...” desek. Trafik polislerimizden de (herkesin iyiliği için), motosikletlilere biraz daha tatlı-sert davranmalarını istesek. Ve işe ciklet manisine benzer bir “İzmir Güzellemesi” ile başlasak: “İster usta ister çırak / Sen kaskını mutlaka tak...”