Kentsel dönüşümde “Aşûre” modeli

KENTLERİN geçmişini geleceğe taşıyan köprüler arasında tarihi yapılar çok önemli bir yer tutar.

Haberin Devamı

Bu mekânlar, “görmüş geçirmiş” olmanın olgunluğunda, nice unutulmuşun ortak belleğidir. Bu anonim payda, “kaderde, tasada, kıvançta ortak olmak” idealini de yelpazelemeye yeter mi, üzerinde yeterince düşünülmemiştir. Bence dört duvar arasında edilmiş lâflar, tutulan bahisler, kavgalar, uzlaşmalar, isyanlar, siyasi vaatler, ilân-ı aşklar, hep mekânın tecrübe hanesine yazılmalıdır. Buna rağmen, statükoyu abartmamak adına, “tecrübe tek başına her şey demek olsaydı, kimse Londra’daki kaldırım taşlarından daha bilge olamazdı” diyen Bernard Shaw’a da hak vermemek mümkün değildir.
Bütün bunların bir arada ve etkileşimli bir anlam ifade edebilmesini, önemli bir koşulun yerine getirilmesine bağlamanın yanlış olmayacağı parantezinde, fikrimizi söyleyelim:

Haberin Devamı

“Bu mekânların hayatla olan bağları kesilmemelidir...”
İçinde yaşanan ve bu suretle yaşatılan mekânlar, ancak gündemin ve güncelin bir parçası olarak kalmayı sürdürdükçe, kentle, kentliyle olan alışveriş de devam edebilmektedir. Mekânlara bu fırsatı tanımak, kent estetiğini korumanın ötesinde, sosyal ve ekonomik açıdan da bir sorumluluktur.
Abdülhak Şinasi Hisar’ın “Boğaziçi Yalıları” kitabında, (kaleme alındığı tarihlerde bile) bu yadigârların çehreleri, kimlikleri, huyları, tavırları hattâ geri bildirimlerinden söz eder. Kentsel dönüşüm tamtamlarının, tanımsız ve belirsiz çalınmakta olduğu İzmir, kent silüetini süsleyen bu değerli ve işlevsel taşlara fazlasıyla sahip olduğu için, yerel yönetimlerin tasarımcı beyin takımlarına, “bu kitabı okumadan dozerleri çalıştırmayın” demek isterim.
Çünkü, dünyadaki bütün marka şehirler, “eski ve yeni kent” konseptini özgün sahiplenmelerle ayakta tutabilmişlerdir. Sokaktaki adama, “kentsel dönüşüm” yaklaşımını iyi ve doğru bir şekilde anlatabildiğimize inanmıyorum. Sorular sarmalı, tanımsızlığımızı zeytinyağı damlası gibi suyun üstüne çıkartıveriyor. Bu bir yıkım projesi midir? Birilerine daha iyi bir konut standardı sağlamaktan ibaret olmadığı bilinmekte midir? Yerel yönetimlerin ve kentli bilincinin karşılıklı yükümlülükleri nelerdir? Hedeflenen yeni resimde kente hangi kimlik biçilmiştir? Neden dönüşüm sözcüğü seçilmiştir? Ve nihayet, tamamlandığında veya olgunlaştığında kent, neye dönüşmüş olacaktır? Kentlinin bunları bilmeye hakkı yok mudur?

Haberin Devamı

Şimdi lütfen iş edinip sokağa çıkın. Onlarcası içinden sadece 2 küçük örneğe alıcı gözüyle bakın. Pasaport Vapur İskelesi ve Kantar Polis Karakolu’nun kavlamış boyalarına üzülün önce... Vaktiniz varsa limandaki Alsancak Karakolu’nun perişanlığına da bir göz atın; bir de orada kahrolun. Geçmişi neye dönüştürdüğümüzle yüzleşin ki, geleceği neye dönüştürebileceğimizin risklerini yüksek sesle konuşabilelim. Bu bilgi yoksunluğu ve kirliliğini hepimiz önemsemeliyiz. Çünkü, bildiğiniz üzere aşûre, “kent plânlamasındaki stratejik ve estetik kategorilerden bir” olmayıp, damak zevkine hitap eden bir tatlıdır.
Bu yazıyı, Alsancak Garı’nın başarıyla elden geçmiş ve işlevini sürdüren atmosferinde yazmaya başladım. Sonuna geldiğimde, geleneksel “ahşap, pirinç ve andezit üçlemesi”ne, alüminyum, yapay granit ve abdesthane mermeri seçeneğiyle, “dönüşüm” adı altında ihanet edilmiş Ankara Garı’ndayım. Dönüşürken, hak ettiğimiz kenti yaratmak, kendi ellerimizde...

Yazarın Tüm Yazıları