Paylaş
Ve yargıçlar, kentin önünü kapatmak için pusuda bekliyor.
Hayır efendim, süreç böyle işlemiyor! İdari yargının da İzmir’le bir alıp veremediği yok. Ayrıca, hiç kimse kamu yararını hiçe sayan ve hukuka aykırı bir iş yapmak için de can atmıyor...
Bir kere bu ülkede şehirciliğin altyapısına şekil veren onlarca (hattâ tonlarca...) yasal düzenleme var. Bunun yanında, İzmir’de olduğu gibi kentin kendine özgü profiline uygun olarak hazırlanmış ve gelişimi, sağlıklı büyümeyi amaçlayan ve/ya öngören sayfalar dolusu mevzuat, plân vs mevcut; bu karar üretenlerin çoğu zaman elini kolunu bağlıyor. İkincisi, idari yargıda görev yapan yargıçlar, ihtisas mahkemesi mantığıyla karar vermiyorlar ki... Uyuşmazlık hangi alana aitse, o konuda bilimsel yetkinliği olan bilirkişilerden ayrıntılı teknik görüş alıyorlar; tatmin oluncaya kadar... Ayrıca, “İdare mahkemesi yürütmeyi durdurdu” diye manşet atmak kolay ama idarî yargılama usûlümüze göre o kararı vermek ya da vermemek o kadar kolay değil...
Şimdi durup dururken bunları neden yazdım? Geçenlerde havalimanı kavşağından Menderes’e dönüyorum, yine gözüme takıldı, oraların hemen tek yüksek binası (eski Özkul Tekstil Fabrikası) ve yanındaki devasa kapalı alan... Senelerdir harap vaziyette bekliyordu. Şimdilerde giydirilmiş, eli yüzü toplanmış, özenilmiş, para harcanmış; sevindim. Sorup soruşturdum. “Mahkemelik” dediler. “Neden?” dedim, “Tahtalı Barajı’nın su toplama havzasında kalmış, ruhsat falan, filân...” diye kulaktan dolma bir cevap verdiler. “Eyvah ki eyvah” diyerek iç geçirdim; “Kimbilir, boş, âtıl, ne kendine, ne sahibine, ne de kente bir faydası dokunmadan daha ne kadar zaman yatacak?” Fabrika olur, okul olur, hastane olur, depo olur, spor kompleksi olur, AVM olur. Yeter ki “istemezük” demesin birileri... Sokaktaki adam halimle sebebi, sonucu, ayrıntıları beni ilgilendirmiyor. Ben oradan gelip geçtikçe, havalimanının tam karşısında göz bozmaya devam ettiğini biliyorum. Ben bu kentte yaşıyorum ve uyuşmazlık istemiyorum artık. Çözüm istiyorum; bu ve buna benzer daha ne kadar yer varsa İzmir’de...
İşte “istemezükçü kafa” burada devreye giriyor. “İstemezükçü kafa”, engelleyen, önleyen, izin vermeyen, dava eden kafa değildir. Daha fena bir şeydir. Kent için çözüm bulamayan, çözüm üretemeyen, seçenek sunamayan, (viyadük ayaklarında olduğu gibi) çürüten, uyuşmazlığı katma değere çeviremeyen kafadır. Güne “haklı olmak” için uyanır, “mutlu olmak” için değil... “Uzlaştık, çözüldü...” diye sevinmeye bakmaz, “İptal ettirdim, yürütme aldık mahkemeden” diye zafer çığlıkları atar. Oysa uygar ülkelerde “sorun yaratmak için değil, çözmek için” yaklaşılır kentin geleceğine. Kentlinin huzuru ve ağız tadı, en az kentin kültürü, estetiği ve ekonomisi kadar önemlidir.
ESİAD Başkanı, Yüksek İstişare Kurulu’nun son toplantısında yaptığı konuşmanın bir yerinde, ‘anlamak ve anlaşılmak kaygısı’ndan söz etti. “Toplum bu kadar kaygılıyken” diyor Bülent Akgerman, “Güçlendirmemiz ve körüklememiz gereken ama eksik bıraktığımız o kaygı, ‘birbirimizi anlamak ve anlaşılmak’ kaygısıdır.” Ege Sanayicileri ve İşadamları Derneği’nin ulusal mesaja yönelik bu tespitine şapka çıkartıyorum. Ve buradan aldığım cesaretle, “istemezükçü”lere dönüp şöyle diyorum: “Bu kent sizin gibileri affetmeyecek...”
Paylaş