Paylaş
“Hoşgörü ve barış” üstüne bir şeyler söylememi istediler. Orada aktardığım düşüncelerimin bir bölümünü sizlerle de paylaşmak isterim:
“Sözü edilen, topla tüfekle savaş ve bunun karşıtı haller ise, çeşitli kaynaklar, insanlığın 5 bin yıllık tarihinde, savaşsız geçen yalnız 292 yıl olduğunu kaydediyor. (Kuşkusuz daha yeni araştırmalar vardır...) Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün 1980’li yılların başında yayımladığı bir rapora göre ise, son 300 yıl içinde insanlık yalnızca 26 gün savaşsız yaşayabilmiş. Küresel veya bölgesel savaşın olmadığı sadece 26 gün; düşünün bir ay bile değil. İnsanlığın hoşgörü karnesi berbat. ‘Hal ve gidiş’ de ümit vermiyor.”
Konuşmamı hazırlarken, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’un da bir demecine rastladım. ‘Uluslararası Hoşgörü Günü’ vesilesiyle yayımladığı mesajda, “Yaşlı dünyanın, yavaş yavaş, ancak geri dönülemez şekilde değiştiğinden ve dünyanın çehresinin, yeniden şekillenmeye başladığı bir dönemden geçildiğini belirtmiş.” Son cümlesi ise şöyle: “Kin ve nefretin panzehiri, hoşgörüdür...”
Konuklara, son günlerdeki politikacı telkinlerin sevimsizliğinden bahsedip, biraz eski dilde söylenmiş olmakla birlikte, “yaratılmış her şey zıddıyla kaimdir” tespitinden söz ettim. Yani, “her şey, varlığını karşıtına borçludur” anlamındaki bu yaklaşıma göre, panzehir olarak baş tacı ettiğimiz hoşgörü de varlığını bastırılmış karşıtına yani “horgörü”ye borçluydu.
Aslına bakarsanız, güzel bir sözcük olmasına rağmen, “niyet okumaya kalktığınızda” hoşgörü, bencil bir tehdit de içerir. (Dostlar, yazılarımda aynı görüşü savunduğumu hatırlayacaktır) “Hoşgörüyorum” demek, “aslında hor da görebilirdim; kıymetini bil” demektir. Küçük bir lütûf gizlidir. Biraz acıtsa da kültürümüzde hoşgörü, “müsamaha gösterme, tahammül etme, katlanma, görmezden gelme veya göz yumma, sabretme” kavramlarıyla eş anlamlı olarak kullanılmaktadır.
Son olarak, şunu sordum konuklara:
“Peki bu toplantıda kastedilen hangisidir? Hangi kavrama methiyeler düzmek için toplandık?” Yanıtı, şöyle vermeye çalıştım:
“Aradığımız, bizim dışımızda bir yerde değil ki? Hoşgörünün temelinde içgörü olmalıdır. Önceklikle ‘içgörüye ve kendimizle barışık olmaya, kendimizle savaşmamaya’ ihtiyacımız var. İnsanlık barışı, içgörüyü kaybettiği için elinden uçuruyor. Çoğu kez... Barış ve hoşgörünün arkasında, alçaktan uçabilen bir gönlün olduğunu ıskalıyoruz. Deveciyle ahbaplık etmek isteyenin avlusu geniş olmalı... Sözü usta bir ozanın dizeleriyle tamamladık:
“Hüdâî, incinir inciten dersen / Ne kimseden incin, ne eli incit”.
Paylaş