Paylaş
Üstelik, savaşın orta yerinde ses getirmesinin sebebi, Chaplin’in ilk sesli filmi oluşu da değildir...
1997 yılında, Amerika Birleşik Devletleri Kongre Kütüphanesi tarafından “kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli” filmler arasına seçilerek Ulusal Film Arşivi’nde korunmasına karar verilen bu çarpıcı yapımda, Chaplin’in canlandırdığı Adolf Hitler’in kişiliğinde Nazizm ve Diktatörler, usta oyuncu tarafından “ağzını korkak alıştırmadan” yerden yere vurulur. Hele filmin sonunda, yaklaşık 4 dakika süren bitiş konuşması vardır ki, hâlâ taze ve güncel kalabilmiş olması, insanlığın bir arpa boyu ilerleyemediğini göstermesi bakımından da yaman bir çelişkidir. Konuşmanın bazı bölümlerini paylaşmak istiyorum:
“Üzgünüm. Ama ben imparator olmak istemiyorum. Bu benim işim değil. Kimseye hükmetmek ya da boyun eğdirmek istemiyorum. Elimden gelirse herkese yardım etmek isterim. Bu dünyada herkese yetecek yer var ve toprak hepimizin ihtiyacını karşılayacak kadar bereketli. Ama biz doğru yoldan çıktık. Açgözlülük insanların ruhunu zehirledi. Dünyayı bir nefretle kuşattı. Hızımızı arttırdık, ama bunun tutsağı olduk. Bolluk getiren makineleşme bizi yoksul kıldı. Bilgimiz bizi saygısız ve yobaz yaptı. Çok fazla düşünüyoruz ama çok az hissediyoruz... / ...Beni duyanlara sesleniyorum: Umutsuzluğa kapılmayın! Üstümüze çöken bela, vahşi bir hırsın ve insanlığın gelişmesinden korkanların duyduğu acının bir sonucudur. Nefret geçer, Diktatörler ölür. Halktan aldıkları iktidar halka geri döner... Son insan ölene kadar özgürlük asla yok olmayacaktır... / ... Kendinizi bu zorbalara teslim etmeyin. Sizi hakir gören ve esir eden, size ne yapmanız, ne düşünmeniz, ne hissetmeniz gerektiğini emredenlere, sizleri bir hayvan terbiye eder gibi şartlandırıp topun ağzına sürenlere boyun eğmeyin. Bu insanlıktan çıkmış beyni ve kalbi makineleşmiş kişilere teslim olmayın... / ...Nefret etmeyin, sadece sevilmeyenler nefret eder... / ...Cennet insanların içindedir. Tek bir insanın ya da bir zümrenin değil... Güç halkın elindedir... / ... Haydi birleşelim ve harika bir dünya yaratalım. Herkese iş sağlayan, gençlere umut, yaşlılara güvenlik sağlayacak bir dünya için savaşalım. Zalimler de bunları vaat ederek iktidara geldiler. Ama yalan söylediler! Sözlerini tutmuyorlar. Hiçbir zaman da tutmayacaklar. Diktatörler, kendi hırsları için halkı esarete mahkûm ederler... / ...Hırstan, nefretten, hoşgörüsüzlükten kendimizi arındırmak için, aklın tutsak olmadığı bir dünya için savaşalım. Bilimin ve ilerlemenin bütün insanlığa mutluluk getireceği bir dünya için savaşalım. Askerler, demokrasi adına birleşelim!”
Yıllar sonra fark ettim ki, bu konuşmanın eksik bir tarafı vardır. Meselâ, gün gelip de, “Atatürk zaten diktatör değil miydi?” diye soracak tarih biliminden nasiplenmemiş cahillere ışık tutmaz. Aklınızı neyle tutsak ettiğinizin yanıtını vermez. Cevabı, saf saf ve sadece “yüzünüzün kızarması” erdemine bağlamıştır. İşte bu sebeple, politik bir komedi değildir “Büyük Diktatör”. Günümüz şartlarında asıl politik komedi, “kendi aklı tutsak dolaşırken, köşe yazılarında aklınızı özgürleştirin” tavsiyesinde bulunan “Büyük Yazarlar”ın halidir.
Paylaş