Nedim Şener

‘Heybedeki turpun büyüğü’ kumpası

29 Ocak 2021
Hrant Dink cinayetinde, Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer başta olmak üzere FETÖ’cü istihbaratçıların sorumluluğunu anlattığım ‘Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları’ kitabım nedeniyle, 2009’da İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandım.

Emniyet İstihbarat Dairesi’nin FETÖ’cü başkanı Akyürek’in avukatlığını Nurullah Albayrak yapıyordu. 28 yıl hapis istemiyle yargılandım ve beraat ettim. Şimdi, Akyürek ve Yılmazer dahil FETÖ’cüler, Dink cinayetinden yargılanıyor, avukat Nurullah Albayrak ise firarda.

12 yıl sonra Nurullah Albayrak yine karşıma çıktı, bu kez FETÖ elebaşı Gülen’in avukatı olarak. Muhsin Yazıcıoğlu suikastı hakkında yazdıklarıma cevap veriyor.

İTİRAFLAR PANİKLETTİ

Anlaşılıyor ki, FETÖ’nün Elazığ il imamı Abdullah Önder ile 19 şehrin bağlı olduğu FETÖ’nün ‘gaziantep büyük bölge imamıKamil Bakum’un itirafları onları panikletti.

Her ikisi de yüzlerce sayfalık ifadelerinde, FETÖ’nün hukuk yapılanmasını ve Yazıcıoğlu suikastında, düşen helikopterden elektronik cihazları söken FETÖ’cü askerlerin dosyasını nasıl kapattıklarını itiraf ettiler.

İlginç olan ise Kamil Bakum’un, FETÖ’cü avukat olarak Nurullah Albayrak’ın da adını vermesiydi. Bakum, Albayrak’ın örgütün Ankara il imamına bağlı avukatı olduğunu, Ankara’ya gittiğinde Maltepe civarındaki bürosuna uğradığını anlattı. Hatta Nurullah Albayrak’ın, “Mustafa Tekin” adıyla ‘ID.108582’ No’lu ByLock kullanıcısı olduğunu ve kendi ByLock grubuna da kayıtlı olduğunu itiraf etti.

İşte böyle bir avukat olan FETÖ’cü

Yazının Devamını Oku

Yargıda üç renk FETÖ: Dün Vefa, Ay Yıldız, Sosyal Demokrat, ya bugün?

27 Ocak 2021
Bundan 2 bin 200 yıl önce yaşamış olan fizikçi Arşimet’in, “Bana bir dayanak noktası verin, dünyayı yerinden oynatayım” sözü abartılı olsa da evrensel bir fizik kuralını anlatır.

Ben de abartılı ama içerisinde bir hakikati barındıran şu cümleyi edeceğim: “Bana bir hâkim ve savcı verin, istediğiniz adamı ipe götüreyim.”

Bunu, mesleğini onurla yapan, hukuka bağlı olan vicdan sahibi yargı mensupları için değil, sayıları az da olsa sahip olduğu yetkiyi FETÖ ve benzeri örgütsel yapılar için sınırsız bir operasyonel güç olarak kullananlar ya da kullanacaklar için yazdım.

Böyle bir tehlike vardı, hâlâ var ve “geçmişten ders almayanlar için” gelecekte de var olacak gibi görünüyor.

FETÖ KİMİN DERDİ?

7 Şubat 2012 MİT Müsteşarı’nın tutuklama girişimi, 17-25 Aralık 2013 operasyonları, 2014 MİT TIR’larnın durdurulmasında FETÖ’cü savcı ve yargıçların yaptıkları hafızalarda olduğunu düşünüyorum.

Peki geçen hafta HSK’nın 9 hâkim-savcıyı ihracı, 4’ünü açığa alması, 22 tanesinin göreve iade talebinin reddi ve Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nın 44 hâkim savcı için gözaltı kararı bir şey ifade ediyor mu?

Yüzlercesi hakkında incelemenin devam etmesi, FETÖ’nün 15 Temmuz darbesi sonrası bile yargıya eleman sokması sadece bu soruşturmaları yapanların derdi mi?

FETÖ’yü en iyi FETÖ’cüler anlatıyor. O yüzden çoğu zaman

Yazının Devamını Oku

Kripto FETÖ’cü savcıdan itiraflar

25 Ocak 2021
Geçen hafta İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun annesine ağır hakaret eden ahlak yoksunu bir kişi hakkında mahkemenin verdiği “denetimli serbestlik” kararı etrafında yargı tartışması yine gündemdeydi.

Nitekim Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, kararlara yönelik yine hukuk yolunu işaret etse de “kaynar su ile kadın yakanı serbest bırakan, süt banyosu yapanı tutuklayan” mahkeme kararlarına yönelik eleştirisini dile getirdi.

Şikâyet eden de muhatabı da bakan olunca ortada bir sorun olduğu ama adının tam konamadığı açıktı.

Çünkü bunun için yargı sistemi içinde halen varlığını koruyan, “renklendirme” taktiği ile başka grup ve cemaatlerden olduğu görüntüsünü veren FETÖ’cü kripto unsurlara eğilmek gerekiyor. O yüzden ben Soylu’nun mesajındaki “provokasyon” kelimesine atıf yaparak ‘Yargıda provokasyona dikkat’ başlığıyla bir yazı kaleme aldım. Aldığım mesajlar, yargıda hâkim güç olmak isteyen FETÖ ve başka yapıların yarattığı sorunların büyüklüğünü de gösteriyor.

‘KAMİKAZE KARARLARA’ DİKKAT

evet, biliyorum, birileri 15 Temmuz’a kadar 13 bin hâkim ve savcının 4 bin 500’ünün FETÖ mensubu olduğunu unuttu. Hâlâ sistem içinde yüzlerce kripto unsur olduğunu duymak bile istemiyor. Bunu yazdığım için kimilerine can sıkıcı geldiğimi de biliyorum. Ama can sıkıntısı, bir gün kripto FETÖ’cü veya benzeri bir savcının ya da hâkimin “kamikaze kararıyla” operasyonunu yemekten iyidir.

Sadece geçen hafta yaşananlar örnek olmalı: Hâkimler ve Savcılar Kurulu, perşembe günü dokuz hâkim ve savcıyı ihraç etti, dört hâkim ve savcıyı açığa aldı. 22 FETÖ’cü hâkim ve savcının ihraç kararının iptal edilerek, mesleğe dönme talebini reddetti. Ankara Cumhuriyet Savcılığı da 44 FETÖ’cü hâkim ve savcıya operasyon yaparak gözaltına aldı. Ekim ayında ihraç edilen 11 hâkim ve savcının 6’sının 15 Temmuz darbe girişiminden sonra mesleğe girdiği gerçeği, bize FETÖ’nün yargı içindeki kripto unsurlarını korurken, hâlâ sisteme sızma amacının var olduğunu da gösteriyor.

‘VEFA GRUBU’ ADINI VERDİLER

Evet, yine biliyorum, rakamlar bazen yaşadığımız tehlikeyi soyutlaştırıyor. Ben size somut bir örnek vermek istiyorum. 2017 yılı Şubat ayına kadar Savcılık ve Adalet Bakanlığı’nda tetkik hâkimi olarak görev yapan

Yazının Devamını Oku

Yargıda ‘provokasyona’ dikkat

22 Ocak 2021
Yargı, yasadışına çıkmayan, hukuka inanan yurttaşların en güvendiği sığınaktır. Kanunlara güvenen insanların hakkını hukuk eliyle aramak en doğal talebidir. Bu nedenle yargının herkese eşit mesafede olması beklenir. Bu beklenti içinde olanların yargıya zarar vermeyecek tutumda olması gerekiyor.

Türkiye, yargının belli bir siyasi düşünce ile hareket etmesinin, sistemin belli grupların eline geçmesinin nasıl sonuçlar doğurduğunu çok acı örneklerle yaşadı. 13 bin hâkim ve savcının 4 bin 500’ünün FETÖ mensubu olduğunu, bunun nelere mal olduğunu hatırlamakta yarar var.

Yargıyı korumanın hem yurttaşların, hem siyasetçilerin hem de yargı mensuplarının görevi olduğunu artık öğrenmiş olmalıyız.

Maalesef son gelişmeler, yaşadıklarımızdan yeterli dersi çıkardığımızı söylemenin zor olduğunu gösteriyor.

İbret verici gelişme önceki gün yaşandı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu şöyle bir tweet attı:

“45 gündür anam hastanede. Annemle fotomun altına küfreden alçak mahkemeye çıkıyor ve adli kontrolle serbest kalıyor.

Ne yapmalıyım.

Bakan olsam ne yazar.

Millet, devlet işleriyle boğuşurken anasının namusuna sahip çıkamamak ne ifade eder.

Yazının Devamını Oku

Muhsin Yazıcıoğlu, Hrant Dink’in kardeşine ne anlatacaktı?

18 Ocak 2021
28 Ekim 2015 tarihinde Posta gazetesindeki köşe yazım, ‘Yazıcıoğlu, Dink Ailesi’ne ne anlatacaktı?’ başlığını taşıyordu. O tarihte, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nın Dink cinayetinde FETÖ’cülerin rolünü anlatan iddianamesi çıkmış, Yazıcıoğlu ve Hrant Dink isimleri sekiz yıl sonra yine yan yana gelmişti.

İki isim, Hrant Dink’in öldürüldüğü 19 Ocak 2007’den sonra sık sık beraber anılmıştı; biri “maktul”, diğeri ise neredeyse “katil” gibi muamele görüyordu.

Dink’i öldürülen katil Ogün Samast’ı yönlendiren Trabzon Emniyeti’nin yardımcı istihbarat elemanı (YİE) olarak BBP çevresi ile Alperen Ocakları çevresine sızdırılan Erhan Tuncel ve beraber hareket eden BBP üyesi Yasin Hayal üzerinden Yazıcıoğlu ile partisi de zan altında bırakılmıştı.

Tam sekiz yıl sonra, 2015’te hazırlanan iddianamede ise her ikisinin de 2006 yılı Haziran ayında İstihbarat Daire Başkanlığı’nda yasadışı olarak kurulan C5 isimli bir büro tarafından takibe alındığı bilgisi yer alıyordu. Yazıcıoğlu ve Dink, “sağ terör ve azınlıklar masası” tarafından hem de öldürülmelerinden çok önce takibe alınmışlardı.

27 Ekim 2015’te Posta’da bu konuyu ‘Karanlık büro: C5’ başlığıyla kaleme aldım.

NE ANLATACAKTI ACABA?

Ertesi gün Hrant Dink’in kardeşi Hosrof Dink ile görüştüğümde şaşkındı ve bana çok ilginç bir şey söyledi, “Rahmetli Yazıcıoğlu ölümünden bir hafta önce bizimle görüşmek istemişti. Gazeteci A.B. aracı oldu, görüşecektik ama bu olay oldu, acaba ne anlatacaktı?” dedi.

28 Ekim 2015 günü Posta’daki köşemde bunu şöyle yazmıştım: “Hrant Dink öldürüldüğünde BBP’ye bağlı Alperen Ocakları, dolayısıyla partinin genel başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun adı bir anda gündeme oturdu. Çünkü cinayetin azmettiricisi olmakla suçlanan Emniyet Yardımcı İstihbarat Elemanı (YİE) Erhan Tuncel, Alperen Ocakları yöneticisiydi. Katil Ogün Samast’ı yönlendiren Yasin Hayal de parti üyesiydi. Cinayetin ardından Muhsin Yazıcıoğlu’nun daha önce Trabzon’a yaptığı ziyaret ile ilgili fotoğraflar ortaya çıktı. O meşhur karede Tuncel, Yazıcıoğlu’nun arkasındaydı. Bu durum BBP çevresini ‘olağan şüpheli’ haline getirdi.

Yazıcıoğlu kendisine ve partisine komplo kurulduğunu anlatmak için hep şu sözü söyledi: ‘Bizim tarla çoktan sürülmüş.’

Yazının Devamını Oku

Yazıcıoğlu dosyasının her tarafından FETÖ’cü fışkırıyor

15 Ocak 2021
Hatırlayacaksınız, yılbaşı öncesi Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindeki 6 kişinin ölümüyle ilgili yazdığım yazıda ‘Muhsin Yazıcıoğlu’na yargı suikastı’ başlığını kullanmıştım.

Çünkü 25 Mart 2009 tarihinde helikopterin düşmesiyle ilgili soruşturma 12 yıldır yargının elinde parçalara ayrılmış, ilgili ilgisiz kişilerin soruşturmalara dahil edilmesiyle kumpas ve komplolara alet edilmeye kalkışılmış, içinden çıkılmaz hale gelmişti.

Şimdi yeni bir süreçteyiz ve bütün yük yine yargının üzerinde. Ama bu kez sadece Yazıcıoğlu için adalet konusuna odaklanmalı ve daha fazla suiistimallere izin vermemeliyiz.

Bu nedenle Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nde üst düzey kamu görevlilerinin yargılandığı davada verilen 221 sayfalık ana, 81 sayfalık ek mütalaa şu anda soruşturmayı yürüten Kahramanmaraş Başsavcılığı’na da yol gösterecek nitelikte.

İDDİANAMEDEKİ EKSİKLİK

Buna karşın Kahramanmaraş Savcılığı, 11 Aralık 2020 tarihli son iddianamesi, FETÖ vurgusu yaparken birçok yönden de eksikliği barındırıyor. İddianamede,daha önce hakkında dava açılan ve açılmayan sınırlı sayıda FETÖ mensubu yanında, tanık ve gizli tanık olanlar da sanık yapılmış. Bunların ayrıntılarına daha önceki yazılarımda değinmiştim. Şu anda Yazıcıoğlu ve yanındakilerin ölümüyle ilgili açılan birçok dava mevcut.

İKİ İTİRAFÇI HER ŞEYİ ANLATTI

Bunların dışında Yargıtay’da üst düzey kamu görevlilerinin yargılandığı dava ve Jandarma ile ilgili dava karar için gün sayıyor. En önemli dava ise 11 Aralık 2020 tarihli iddianameyle Kahramanmaraş’ta açıldı. Ancak baştan da söylediğim gibi, bu iddianamede itirafçı Abdullah Önder’in dosyaya müdahale konusunda girişimde bulunan FETÖ mensuplarının bulunmaması büyük eksiklik. Savcılık iddianamenin en altına bir not düşerek Önder’in ifadesinin adı geçen FETÖ’cülerin yargılandığı dosyalara yollanacağını belirtmiş. Oysa onların yargılanması gereken yer bu dava olmalıydı. Öte yandan HTS kayıtları ve ByLock yazışmalarıyla verdiği bilgiler teyit edilen Önder’in ifadesini doğrulayan bir başka gelişme, geçen hafta İstanbul’da yakalanan, 19 ilden sorumlu FETÖ mahrem imamı Kamil Bakum’un 150 sayfalık ifadesi oldu. Önder’in verdiği tüm bilgileri, isimleri doğrulayan, ek isimler de veren Bakum’un ifadesi Kahramanmaraş’taki Yazıcıoğlu davasında yeni boyutlar katacak nitelikte.

Yazının Devamını Oku

Bir mahrem imamdan daha Yazıcıoğlu itirafı

13 Ocak 2021
25 Mart 2009’da düşen helikopterde 6 kişi ile birlikte hayatını kaybeden BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu dosyasının üstünün kapatılmasında FETÖ parmağı her geçen gün belirginleşiyor. 2004’te FETÖ’ye katılan, 2014 ile 2 Mayıs 2017 arasında örgütün “Elazığ avukatlar imamı” olan, 8 Mayıs 2018’de itirafçı olarak ifade veren Abdullah Önder’den sonra, geçen hafta FETÖ’nün gaybubet evinde yakalanan ve örgütte üst düzey mahrem imam olarak görev yapan Kamil Bakum da Yazıcıoğlu suikastı davasının üstünün örtülmesi konusunda aynı itiraflarda bulundu.

Aralarında Gaziantep, Kahramanmaraş, Hatay, Mersin, Osmaniye, Batman, Siirt, Diyarbakır, Şırnak, Elazığ gibi şehirlerin bulunduğu ve FETÖ’nün “Gaziantep büyük bölge” diye adlandırdığı 19 ilden sorumlu mahrem imam olan Kamil Bakum, 150 sayfalık ifadesinde örgütün hukuk yapılanmasını anlatarak 300’den fazla ismi tek tek verdi. Savcılıkta da etkin pişmanlıktan yararlanarak ifadesini tekrar eden Bakum, mahkemede de FETÖ’nün iç yüzünü anlattı.

FETÖ Elazığ avukatlar imamı Abdullah Önder, 8 Mayıs 2018’de verdiği ifadede Malatya’dan Kahramanmaraş’a gelen Yazıcıoğlu dosyasında 17 Nisan 2014’te gizlilik kararının kalkmasıyla, FETÖ mensubu Mustafa Atalar’ın, helikopterden cihazları söken FETÖ’cü askerler Davut Uçum ile Aydın Özsıcak’ın avukatlığını yaptığının ortaya çıktığını söyledi.

Bunun ortaya çıkmasıyla paniğe kapılan FETÖ örgütünün hukuk yapılanmasından birçok isimle bir araya gelerek toplantılar yaptıklarını anlatan Önder, şu isimleri vermişti: Elazığ il imamı Mehmet Durakoğlu, FETÖ’cü avukat Ahmet Atilla Kavuran, büyük bölge imamı Sezai Çetin, Gaziantep bölgesi avukat dernekleri imamı Turan Canpolat, Malatya dar bölge sorumlusu Halil Kayış.

Abdullah Önder’in ismini verdiği FETÖ’cülerden birisi de Akdeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinden 19 kentin bağlı olduğu “Gaziantep büyük bölge imamı” Kamil Bakum’du.


Abdullah Önder, ifadesinde Yazıcıoğlu dosyasının üstünün kapatılmasında Bakum’un rolünü şu sözlerle anlatmıştı: “Bu görüşme sonrası Mehmet Durakoğlu Elazığ’a döndüğünde kendisine neler konuşulduğunu sordum. Mehmet Kocatürk ile beraber Kamil Bakum ile de görüştüğünü, ayrıca Gaziantep ilinde örgütün ‘hâkim ve savcı sorumlusu’ ile de görüştüğünü söyledi. O dönem Muhsin Yazıcıoğlu dosyasına bakan soruşturma savcısı olan ve halen Elazığ Cumhuriyet Başsavcısı olan Habip Korkmaz’ın yabancı biri olmadığını, bizim abilerimizden biri olduğunu, kendisine örgütün ‘Gaziantep hâkim-savcı bölge sorumlusunun’ ilettiğini söyledi.”

Yazının Devamını Oku

Küreselci mafyanın Big-Tech oligarkları işbaşında

11 Ocak 2021
Amerikalılar, 1787 tarihli Amerikan Anayasası’na 1791 tarihinde eklenen 1. madde ile gurur duyarlar. 230 yıl önce anayasaya eklenen bu ilk madde; inanç, ifade ve basın özgürlüğünü şöyle hükme bağlar: “Kongre, dini bir kuruma ilişkin veya serbest ibadeti yasaklayan ya da ifade özgürlüğünü, basın özgürlüğünü kısıtlayan ya da halkın sükûnet içinde toplanma ve şikâyete neden olan bir halin düzeltilmesi için hükümetten talepte bulunma hakkını kısıtlayan herhangi bir yasa yapmayacaktır.”

Bu hüküm, 1789 Fransız İhtilali sonrası İnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesi’nin etkisinde yazılmıştır. Tüm dünyayı etkileyen beyannamenin 11’inci maddesi hem ifade ve basın özgürlüğünü hem de sınırlarını şöyle belirlemiştir: “Düşüncelerin ve inançların serbestçe dışavurumu en değerli insan haklarından bir tanesidir. Her bir yurttaş yasaların belirlediği durumlarda bu özgürlüklerin kötüye kullanımından sorumlu olmak şartı ile bu ifadelerini özgürce konuşabilir, yazabilir ve yayınlayabilir.”

Amerika ve Avrupa ülkeleri dünyada ifade özgürlüğünün savunuculuğunu yaparken hep bu tarihsel metinlere atıf yaparlar. Bu konuda başka ülkelerde yapılan araştırma, yazılan kitap ya da tezlerde hep aynı atıfları görürsünüz.

BEYİNLERDE İNŞA EDİLEN KALE

Böylece beyinlerde, düşüncelerde Batı ülkelerinden “yıkılmaz bir ifade özgürlüğü kalesi” inşa edildi. Batı yalnız “ifade örgütlüğü kalesi” değil “demokrasi kalesi” olarak da görüldü.

Elbette insan haklarının gelişimi konusunda zaman zaman örnek olma özelliğinin öne çıktığı dönemler de oldu. Ancak bu rollerini öyle abarttılar ki Amerika ve Avrupa dünyanın geri kalanına hazırladıkları raporlarla, ülkeleri okul öğrencilerine not verir gibi karneye bağladılar, zaman içinde kendi içine düştükleri durumu göremediler.

20’nci yüzyıl onların yol açtığı dünya savaşları, yokluk, işgal, katliam ve soykırımlarla geçti. Bunları yaparken, demokrasi, özgürlük gibi kelimeler ağızlarından hiç düşmedi. 21’inci yüzyılın başında Irak’ın sahte gerekçelerle işgal edilmesinde emperyalizmin suç ortağı da çok övündükleri “özgür basın” oldu. Yine demokrasi götürüyorlardı ama geride 1 milyon ölü ve parçalanmış bir ülke bıraktılar. Bugün Suriye’de olduğu gibi...

EMPERYALİZMİN KESKİN DİŞLERİ

Tıpkı ortaçağ şatolarındaki soylular, ruhbanlar, şövalyeler gibi, kendi içlerinde

Yazının Devamını Oku