Şehitlerimizin mekânı cennet olsun, ailelerinin ve milletimizin başı sağ olsun. Elbette ne onlar, ne alçak terör örgütü PKK’nın yaptıkları unutulmayacak.
İşin acı ve dayanılmaz tarafı, terörist PKK’nın siyasi kolu ve sözcüsü HDP milletvekillerinin yaptıkları açıklamalar oldu.
Acımıza acı kattılar.
Hele HDP milletvekilleri Hüda Kaya ile Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun zehirli dilleriyle sosyal medyadan yaydıkları mesajlar unutulacak gibi değil.
Terörist FETÖ ve PKK’lıların sözcülüğünü elden bırakmayan Ömer Faruk Gergerlioğlu şu mesajı paylaştı:
“PKK elindeki esir askerlerin yakınları 2.5 sene önce bana başvurmuştu. Sağ salim dönüşleri için yardım istemişlerdi. Bir barış ortamı olsa belki o insanlar hayatta olurdu. Barış, hayat için her şeyi yapardım ama devlet yetkilileri böyle bir şeyi hiç düşünmedi, adım atmadı.”
PKK sözcüsü HDP milletvekili Hüda Kaya da sosyal medya hesabından şunları yazdı:
“Hakikatler bu kadar mı çarpıtılır?
Benden de şehit Astsubay Ömer Halisdemir’e bir mektup yazmamı istediler.
Galiba bu çalışmada en zor görev bana düştü...
Çünkü 15 Temmuz darbe girişimi sırasında, canı pahasına Türkiye’nin, hepimizin kaderini değiştiren kurşunu atan Ömer Halisdemir’di.
Attığı kurşun, yalnız bir haini öldürmeyecek, kendisini de şehadete götürecekti.
15 Temmuz’a giden sürecin taşları böyle örüldü. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, o şûralarda, 15 Temmuz gecesi kendisini darbe ile devirecek hatta öldürecek FETÖ’cülerin listeleri imzalatıldı. O yüzden 2020 yılı YAŞ toplantısında tuğgeneralliğe terfi ettirilen ve Kara Kuvvetleri İstihbarat Dairesi Başkanlığı’na atanan FETÖ’cü Serdar Atasoy meselesi en ince ayrıntısına kadar aydınlatılmalı. Yoksa şu iki soru hep akılları kurcalayacak: Atasoy’u kim korudu ve onun gibi başka FETÖ’cüler de var mı?
ATAMA DOSYASINI HAZIRLAYANLAR ARAŞTIRILMALI
Konuyla ilgili ilk yazımda, bu atama dosyasının hazırlanmasında doğrudan ve dolaylı etkisi olanların tümünün FETÖ iltisakı ve irtibatının araştırılması gerektiğini yazmıştım.
Hâlâ aynı düşüncedeyim hatta TSK içinde sadece “sabit hat” soruşturmalarıyla yürütülen FETÖ araştırmalarının, uygulamadan kaldırılan FETÖMETRE dahil tüm yöntemlerle sürdürülmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü TSK’daki tek bir FETÖ’cü, rütbesi ne olursa olsun, bir bardak sudaki bir damla siyanür gibidir; affetmez, öldürür...
BAKAN AKAR’IN AÇIKLAMALARI
Bu konuda açıklamasını en çok merak ettiğim kişi Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’dı. Çünkü YAŞ toplantılarına terfi dosyalarının hazırlanmasında sorumluluğu olan bakanlığın en üst makamında. Akar’ın görüşleri dün Hürriyet yazarı Sedat Ergin’in kaleminden okudum. Sedat Ergin’in yazısından ilgili bölüm şöyle:
“Serdar Atasoy adındaki bir kurmay albayın geçen ağustos ayındaki YAŞ’ta tuğgeneralliğe terfi etmesi ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nda istihbarat başkanlığına atanmasından sonra FETÖ’cü olduğunun ortaya çıkması hadisesini kendisine sordum. Konunun kamuoyunda tartışma konusu haline geldiğini belirterek, ‘Böyle bir kişinin nasıl terfi edebildiği sorusu tartışılıyor’ diye ekledim. Milli Savunma Bakanı, ‘Bu kişi ile ilgili bilgi ve belgelerin gelmesiyle ilişiği kesilmiştir’ diye yanıtladı.
Mülakatın bundan sonraki soru-cevap bölümü şöyle geçti:
Ama yine de İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bir televizyon kanalında, “15 Temmuz’u FETÖ mü yaptı?” sözünün, 15 Temmuz’a “tiyatro”, “kontrollü darbe” diyen CHP’liler ve yandaşları ile özellikle FETÖ’cü sosyal medya hesapları tarafından dakikalar içerisinde hızlı bir şekilde paylaşılması, konunun bir kez daha gündeme gelmesini sağladı.
Aslında Soylu’nun söylediği açıktı; FETÖ’nün darbe girişiminin arkasındaki ABD’yi işaret ediyordu. Ertesi gün, Soylu’nun konu hakkındaki sözleri daha açık bir şekilde Hürriyet’te yayınlandı. Aynı gün Reuters Haber Ajansı çevirisini yapıp servis etti. Saatler sonra da Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, iddiaları reddetti ve şu açıklamayı yaptı: “Açıkça ifade etmek gerekirse, ABD’nin, 2016’da Türkiye’de gerçekleşen darbe girişimine hiçbir dahli olmamıştır. ABD bu girişimi derhal kınamıştır. Aksi yöndeki iddialar yanlıştır ve Türkiye’nin NATO müttefiki ve ABD’nin stratejik ortağı olmasıyla bağdaşmamaktadır.”
BIDEN DARBEYİ BİLİYORDU
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price belki bilmiyordur ama 15 Temmuz darbe girişiminden haberdar olan üç grup vardı: Birincisi 25 Aralık 2015’ten itibaren Ankara’da darbe toplantılarını organize eden FETÖ’nün Genelkurmay imamı Adil Öksüz ile 15 Temmuz gecesi Akıncı Üssü’nde beraber hareket ettiği “mahrem imamlar” ve FETÖ elebaşı Gülen. İkincisi, o toplantılara katılan TSK içindeki FETÖ’cü darbeci askerler, üçüncüsü de şimdiki ABD Başkanı Joe Biden...
“Hiç de inandırıcı değil” dediklerini duyar gibiyim. FETÖ’cülerin ByLock kayıtları olmasa ben de aynısını düşünürdüm. Ama Biden’ın Türkiye’de bir darbe hazırlığından 2016 yılı Ocak ayında haberdar olduğunu FETÖ’nün iki üst düzey yöneticisi olan Rıdvan Kızıltepe ve Barbaros Kocakurt’un 2 Şubat 2016 tarihli ByLock yazışmalarından öğrenmiştik.
İSTANBUL’DAKİ ‘BOŞBOĞAZLIK’
Şimdiki ABD Başkanı’nın ülkesindeki bir lakabı da
BU ADAMI KİM KORUDU?
Bahsettiği kişi, 1988 yılında FETÖ yapılanmasına giren, “Servet” kod adını kullanan ve 15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden bir yıl geçtikten sonra, 2017’de 2. Ordu Komutanlığı Harekât Başkanlığı’na, dört yıl sonra da 2020 yılı Yüksek Askeri Şurâ’sında tuğgeneralliğe terfi ettirilerek Kara Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığı’na atanan Serdar Atasoy’du.
ÇALINTI SORUYLA SUBAY OLMUŞ
Atasoy “itirafçı” olarak verdiği 1 Şubat 2021 tarihli ifadesinde, 1988 yılında, lise birinci sınıftayken FETÖ’ye katıldığını, 1991 yılında Harp Okulu’na çalıntı sorularla girdiğini söyle anlattı:
“Askeri liselere hazırlık döneminde yurtta Yavuz Kod adlı şahsa ait odada ders çalışırdık. Burada Yavuz bize sorulabilecek soruların bulunduğu testleri getirdi. Bu dönemde ayrıca mülakatta sorulabilecek soruları sorardı. Yavuz bu dönemde, bizi cemaatle bağlantısı olmayan bir dershaneye kayıt yaptırdı. 1991 yılında ben, İskender (Girgin), Erdal Kara Harp okulunu kazandık. Mezun olup 1995-1996 yıllarında Tuzla Piyade Okulu’nda eğitim aldım. Bu dönemde Yavuz beni Altunizade’de bulunan FEM dershanesinin üst katına Fetullah Gülen’in yanına götürdü. İlk başta büyük bir salonda namaz kılındı ve akabinde beni küçük bir odaya götürdüler. Daha sonra Fetullah Gülen bana o dönem rütbem olan teğmen yani tek yıldızı taktı ve elini öpüp ayrıldım.”
ÇALINTI SORUYLA KURMAY OLMUŞ
Serdar Atasoy, ifadesinde kurmaylık eğitimi için Harp Akademileri’ne girişte de FETÖ yöneticilerinin kendisine verdiği sorularla hazırlandığını ve kazandığını şu cümlelerle anlattı:
“2003 döneminde kurmaylık sınavına hazırlanıyordum. İsmini hatırlamadığım bir ‘abi’ beni Kavacık’ta bulunan bir eve
Bana da o dakikada soranlar oldu, kesilip kırpılmış görüntüye bakıp, “kastettiği Amerika” dedim. Çünkü aynı sözleri 15 Temmuz darbe girişiminin hemen ardından da söylemişti. Kendini zeki zanneden algı operatörleri yine de boş durmadı. Ben de gerçeği merak edenler için ve ola ki 'aklı karışanlar' vardır diye Bakan Soylu’ya ne kastettiğini sordum. İşte cevabı:
BEN BUNU DEFALARCA SÖYLEDİM
“Ne kastettiğim belli, yaptığım açıklamanın hemen arkasından söylüyorum. Orada söylediğim çok açık bir şey var, ben bunu defalarca söyledim. 15 Temmuz’un hemen ardından 24 saat geçmeden 16 Temmuz günü saat 16.00-17.00 gibi Kahraman Kazan’a, şehitlerin cenazesine giderken, telefonda televizyonlara açıklama yaptım. ‘Bu darbenin arkasında Amerika vardır’ dedim. Biz 1960 darbesinin arkasında Amerika olduğunu uzun yıllar sonra dönemin İngiliz belgelerinden öğrendik. 1980 darbesinin arkasında Amerika olduğunu, ‘Bizim çocuklar başardı’ sözünden sonra anladık. 28 Şubat’ın arkasında kimler olduğu belli. Ben 20-30 yıl geçmeden bu darbenin arkasında Amerika olduğunu söyleyip tarihe bir not olarak bıraktım. Bugün değil, 15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden 24 saat geçmeden söyledim. Ondan sonra ben İçişleri Bakanı oldum. İçişleri Bakanı olduktan sonra Amerika’nın etkin olduğu her yerde FETÖ olduğunu gördüm.
Orada bir başka şey söylüyorum: Bir, FETÖ şeytani bir örgüttür. İki, istihbari bir örgüttür. Üç, bir terör örgütüdür. Dört, bir iletişim aygıtıdır. Dört özelliğini söylüyorum. Bunun bir başka özelliğini söylüyorum: FETÖ İslam’ı başkalaştırmak için icat edilmiştir. İki, PKK da İslam’ın en güçlü olduğu alanlardan birisi olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinden İslam’ı kazımak için icat edildi. Ayrıca DEAŞ da İslam’ı tahrip etmek için icat edilmiştir. Ve bunların hepsini icat eden aynı unsurdur. Şimdi LGBT’yi ortaya koyuyorlar. Bu bizim topraklarımızın bir değeri değil.
TOPLUMU UYARMAK
Şimdi 15 Temmuz meselelerini anlatırken, 15 Temmuz ile, FETÖ ile ilgili izahat yapıyorum. Belki bu örgütlerin hangi kulvarlarda koştuğunu bilmiyorsunuz. Bunların iç yönetimlerini, eğilimlerini, hangi iletişim dilini kullandıklarını bilmiyorsunuz. Mesela dedim ki, PKK elebaşlarından Cemil Bayık, üç gün önce HDP’ye kasten dedi ki, ‘Gerillanın üzerinden yükü alacaksınız’... Bunu ben okuyorum ve biliyorum. Benim burada yapacağım, toplumu bu konuda uyarmaktır. Benim görevim bu, önleyici hizmet. Ben bunları açıklayarak önleyici hizmet görevimi yerine getiriyorum.
15 Temmuz’un arkasında sadece FETÖ mü var, sadece o mu yaptı, hayır. Sadece 15 Temmuz olarak değil, Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri’nde ne işi var, ne yapıyor? Kim kimin ülkesine böyle bir yapıyı sokar? Ha, bizi aldattılar, ‘Müslümanlık’, ‘Türkçe’, ‘bayrak’ gibi kelimelerle, herkesin hoşlanacağı söylemlerle faaliyette bulundular ve bunu Amerika iyi yönetti, Avrupa da bu işe teşne oldu, neticede 15 Temmuz’u yaptılar.
Bunun ilk somut adımları atıldı. Örgütün Avustralya’nın Queensland eyaletindeki yapılanmasındaki çatı kuruluşlarından QECF (Queensland Education Cultural Foundation) Pensilvanya’dan alınan atama kararlarını tanımayacağını açıkladı.
Hatırlayacaksınız, 2 Ekim 2020 tarihinde bu köşede yayınlanan yazımda, FETÖ içindeki bölünmeyi anlatmış, çoğu 17-25 Aralık 2013 sonrası yurtdışına kaçan örgüt üst düzey yöneticisi 150’ye yakın ismin, “Gelenekçiler”, “Yenilikçiler”, “MÖZ (Mustafa Özcan Grubu)” ve “Barbarosçular (Barbaros Kocakurt Grubu)” şeklinde bölünmeye başladığını aktarmıştım.
TACİZ, TECAVÜZ, YOLSUZLUK
Esas olarak FETÖ elebaşının ölümü sonrasına hazırlanırken birbiriyle kıyasıya savaşan grupların, Gülen’in ölümü sonrası yerine geçmesi beklenen İsmail Büyükçelebi’nin başında olduğu “Gelenekçileri” hedef alarak, yolsuzluk ve dolandırıcılık hatta örgüt içi taciz ve tecavüzlere yol açmak ve gizlemek ile suçladıkları görülüyordu.
Türkiye’deki binlerce itirafçı ifadesiyle, askeri ve polis okulları ile üniversite sınav sorularının çalınması, Ergenekon ve Balyoz operasyonlarında sahte deliller ve kumpas boyutunun ortaya çıkması, 15 Temmuz darbe girişiminde FETÖ’nün rolünün kabul edilmesi örgütü zor durumda bıraktı.
‘İLLİMÜNATİ’DEN DAHA TEHLİKELİ’
İster “milliyetçi” deyin, ister “ulusalcı”, millet ittifakı üyesi partilerde, terörist PKK’nın siyasi kolu HDP ve FETÖ uzantılı şahıslarla işbirliğine itiraz eden milletvekilleri ya ihraç ediliyor ya da eleştirileri yok sayılıp istifaya giden yol açılıyor. Uyarıları dikkate alınmadığı gibi istifa ederken de “dur” diyen olmuyor. Eleştiriler için “parti içi demokrasi” diyorlar ama dikkate alan yok. Kim neye itiraz ederse etsin, hep genel başkan ve çevresindeki oligarşik yapının dediği oluyor.
PARTİ FARKLI, UYARI AYNI
İP’den İsmail Ok, Ümit Özdağ, İsmail Koncuk gibi isimlerin kendi partilerine itirazları ne ise CHP’den Muharrem İnce, Mehmet Ali Çelebi, Hüseyin Avni Aksoy ve Özcan Özel’in itirazları aşağı yukarı aynı.
CHP’den ihraç edilen