Bu sözler, “Mehmet Öz’den skandal açıklama”, “Öz, FETÖ elebaşını savundu” gibi başlıklarla duyuruldu. Peki, biz Mehmet Öz’ün bunun tersine bir açıklamasını duymuş muyduk, 15 Temmuz darbe girişimi nedeniyle FETÖ elebaşını suçladığı bir açıklamasını bilen var mı?
Ben hatırlamıyorum...
BİLMİYOR AMA ‘KANIT YOK’ DİYOR
Hekim olarak bir açıklama yapması gerekli mi? Bence değil, hele hele 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili belgeleri okumamış ise yapmamalı da zaten...
Ama, Amerikan kurulu düzeni ve medyası, Öz’e hiçbir şey bilmediği 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili FETÖ elebaşı hakkında “Darbeye karıştığına dair inandırıcı bir iddia yok” açıklaması yaptırabiliyor.
Mehmet Öz gibi kariyere sahip birisi böyle bir açıklamaya zorunlu bırakılırken, işin acıklı yönü onun da bunu kabullenmesi.
Demek ki
Hrant Dink bir suikast sonucu öldürülmüş, katil ve azmettirenler yakalanmış, devreye giren istihbaratçılar kamera kayıtları dahil delilleri karartmış, kurbanın çevresine girmiş, tutanaklar, ifadeler, raporlarla “olağan şüpheliler” anlatılmış, ellerine de “Ergenekon” diye bir örgüt şeması verilmiş ve ortalığa bırakılmıştı.
Hrant Dink’in hakkını savunduğunu söyleyen sözde gazeteciler dosyayı okuyup gerçeği yazmak yerine “ön yargılarını, ideoloji ve egolarını” okşayan istihbaratçıların oyuncağı olmuştu. İstihbaratçılar onlara “dünyanın en akıllı adamları” olduğunu hissettirdikçe gerçeklerden uzaklaştılar.
Oysa sadece basit bir gazetecilik merakı gerçeği ortaya çıkarmaya yeterdi.
DİNK VE YAZICIOĞLU DOSYASI
2007 yılından itibaren, suikastçıların yakalanmış olmasına rağmen bu cinayetin arkasında soruşturmayı yürüten FETÖ’cü istihbaratçıların olduğunu yazıp çizdim. Başıma ne geldiyse bundan sonra geldi. Ama zamanla yalanlar savrulup gitti, 15 yıl sonra bugün de kendini koruyan gerçek ortaya çıktı. Ve vardığım sonuç şu oldu: Suikast dosyasında kim delilleri karartıyor, yok ediyor ve değiştirip fail yaratıyorsa aslında gerçek fail odur.
FETÖ’cü istihbaratçılar faili oldukları dosyada delil karartıp fail yaratmıştı. Daha sonra Muhsin Yazıcıoğlu suikastı dosyasında da aynı durum ortaya çıktı.
Fail, soruşturmayı yürütürken delil karartan ve fail yaratan suikastları kamuoyu oluşturmak için Ergenekon dosyasına alıp sonra da çıkartan FETÖ mensubu yargı ve istihbarat personeliydi.
DELİL KARARTMA SORUŞTURMASI ÖNEMLİ
“Bu işlerin sulandırıldığı gibi bir kaygı var. Bana da öyle geliyor. Baksanıza sürekli Silivri Cezaevi’yle GATA arasında yatay geçiş, yani yatış geçişi var. Bizim Erzurumlular bunu şöyle yorumluyor: ‘Bu işin içinde bir GATA’kulli var.’”
Aynı dönemde Bülent Arınç da FETÖ operasyonlarına tam destek veriyor, “Türkiye bağırsaklarını temizliyor” diyordu.
Öyle bir iklim oluşmuştu ki hiçbir suçu günahı olmayan Yarbay Ali Tatar atılan iftiralardan dolayı onur intiharını seçiyor, Ergenekon kasası denilen Kuddusi Okkır bir deri bir kemik kalırken niceleri gibi hayatını kaybediyordu.
ŞEHİT VE GAZİLERİMİZ
FETÖ’nün kötülükleri kumpas operasyonlarıyla sınırlı kalmadı. 15 Temmuz gecesi darbe girişimi sırasında sivil vatandaşların üzerine F-16’lardan bomba attılar, tanklardan ateş açtılar. 251 insanımız şehit oldu. Polis Özel Harekât merkezine attıkları bombanın yakıcılığı, şehit polislerimizin DNA’sını bile bırakmadı. Tabutlarına taş ve toprak konularak defin işlemleri yapılabildi. Başı vücudundan ayrılan kadınlar, kalbinden vurulan çocuklar, vücudu tank paletinin altında kalıp bedeni yol ile kaynaşan şehitler... Kolunu, bacağını, gözünü kaybetmiş, vücudunun hatta beyninin bir yerinde tabanca mermisi ile yaşayanlar dahil sayıları 2 bin 500’ü bulan gaziler...
FETÖ işte böylesine alçak, böylesine cani ve kahpe bir örgüttür.
24 İTİRAFTA ADI GEÇİYOR
Bülent Arınç
Cumhuriyet Halk Partisi, İyi Parti, Saadet Partisi, Gelecek Partisi, Deva Partisi ve Demokrat Parti liderlerinin bir araya gelip çektirdikleri fotoğrafın tek adı var: Siyasi hile.
Birbirine benzemeyen hatta zamanında birbirine en ağır hakaretleri etmiş kişilerin yan yana gelmesi gibi durumdan söz etmiyorum.
Siyasetçiler bunları sindiriyor. Ben burada bildiğiniz siyasi hileden bahsediyorum.
Peki bu hileyi, siyasi rakiplerine karşı mı yapıyorlar?
Hayır, tam tersi bu hileyi kendilerini destekleyen seçmenlerine yapıyorlar. Ama ne rakipleri ne de taraftarları yemiyor bu hileyi; sadece gülünç bir duruma düşüyorlar.
TOPLANTININ AMACI
Anlatayım...
12 Şubat günü bir araya gelen altı parti, toplantının amacını şöyle açıklamışlar:
TMT’yi, amacını ve TMT kahramanlarını bu satırlar anlatır, gerisi boş laftır.
Gazeteci büyüğümüz Ayşenur Aslan’ın, “Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatı adada suikastlarla bilinen illegal yarı resmi bir oluşumdu” sözleri üzerine konuyu, uzmanı Doç. Dr. Mehmet Balmeyez’e sordum. KKTC’de de görev yaptıktan sonra TSK’dan Kıdemli Albay olarak emekli olan Mehmet Balyemez’in “İngiliz Yönetimi Döneminde Kıbrıs Türklerinin Siyasi Örgütlenmeleri (1923-1960)” başlıklı doktora tezi Türk Tarih Kurumu tarafından kitap olarak basıldı. Başka kitap ve makaleleri de bulunan Balmeyez, KKTC’deki üniversitelerde de görev yaptı.
Doç. Dr. Mehmet Balyemez
TMT ne zaman, kimler tarafından hangi amaçla kuruldu?
Rumlar, Kıbrıs’ın Yunanistan’la birleşmesinin kavramsal ifadesi ENOSİS amacına ulaşmak için 1952 yılında EOKA terör örgütünü kurdular. 1 Nisan 1955’te önce ‘İngiliz Sömürge Yönetimi’ne karşı haziran ayından itibaren de Kıbrıs Türklerine saldırmaya başladılar. Kıbrıs Türkleri de, bu saldırılar karşısında Dr. Fazıl Küçük’ün de desteklediği Kıbrıs Türk Mukavemet Birliği, Volkan, 9 Eylül Cephesi, Kara Çete, Yıldırım, Kara Şahin adı altında direniş örgütlenmelerini kurdu.
Rauf Denktaş, Dr. Burhan Nalbantoğlu ve Kemal Tanrısevdi, 1957 Kasım’da tüm direniş örgütlerini bir çatıda toplamak için TMT’yi oluşturdu. Türkiye’nin TMT’yi destekleme kararından sonra 14 TSK subayı Albay Ali Rıza Vuruşkan önderliğinde Kıbrıs’a gitti. 1958 Ağustos’ta TMT’yi yeniden organize ettiler. Kıbrıs’taki toplumlararası çatışmalar bitince TMT, gizli yollarla üye temini ve silahlanma faaliyetlerine devam etti ve yeraltına indi. Rumların, 21 Aralık 1963’te Kıbrıs Türklerini yok etmek amacıyla yürürlüğe koyduğu Akritas planı sonrasında TMT, tekrar görünür oldu ve 1976 yılına kadar Kıbrıs Türklerinin güvenliği için çalıştı. TMT, 1976’da halen KKTC’nin silahlı gücü olan Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı ve Sivil Savunma Teşkilat Başkanlığı’na dönüştürüldü.
Bundan 6 ay önce CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 8 Ocak 2017 günü Parti Meclisi’nde “15 Temmuz kontrollü darbedir” demişti. TBMM Araştırma Komisyonu’nun CHP’li üyeleri Zeynel Emre, Aykut Erdoğdu, Sezgin Tanrıkulu ve Aytun Çıray da, Kılıçdaroğlu’nun daha komisyon çalışmaları devam ederken ve rapor yazılmadan 6 ay önce söylediği “kontrollü darbe” ifadesini 307 sayfalık muhalefet şerhi haline getirip kamuoyu ile paylaştılar.
KILIÇDAROĞLU: BELGEM YOK
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu dahil parti yöneticileri, darbe girişiminin üçüncü yılından sonra “kontrollü darbe” söylemini değiştirdi, sonrasında tamamen bıraktı. Hatta o gece Bakırköy Belediye Başkanı’nın evinde saklanan Kılıçdaroğlu’nun son değerlendirmesi şöyle oldu: “15 Temmuz darbe girişimi oldu. Hep beraber mücadele ettik. Hep birlikte yapıldı. Mücadele ettik. Darbecilere karşı çıkıldı.”
15 Temmuz için, “tiyatro, senaryo, kontrollü darbe” ifadeleri FETÖ elebaşı Gülen dahil örgüt üyelerinin ürettiği tanımlardı. Komisyon çalışmaları devam ederken Kemal Kılıçdaroğlu, darbeyi yöneten FETÖ’nün TSK imamı Adil Öksüz ile ilgili, “Kim bu Adil Öksüz, neden serbest bırakıldı ve neden yakalanmıyor? Bu konuda bilgim var ama belgem olmadığı için şimdilik söyleyemem” dedi.
BEKLENEN ‘BELGE’ FETÖ’DEN GELDİ
Beklenen belge, açıklamasından bir buçuk ay sonra, 4 Kasım 2016 Cuma günü CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, CHP Milletvekili Aytun Çıray ve gazeteci Can Ataklı’ya “denizbayrak83” isimli e-posta adresi üzerinden yollandı.
MİT’te çalıştığını belirten
Fetullahçı Terör Örgütü’nün MİT ve Emniyet mahrem yapılanmasının, yabancı istihbarat örgütleri ve yargıdaki mensupları ile gazetecilerinin işbirliğinde Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik ilk ihanet operasyonu tam 10 yıl önce böyle başlamış oldu.
Yalnız Hakan Fidan değil, eski müsteşar Emre Taner, yardımcısı Afet Güneş dahil olmak üzere dört MİT mensubu da ifadeye çağrılıyordu.
AKIL ALMAZ SUÇLAMA
Suçlama, insan aklının almayacağı türdendi; MİT yönetimi KCK/PKK terör örgütüne yardım ve yataklık etmekle hatta onları yönetmekle suçlanıyordu.
Erdoğan’ın ameliyat hazırlıklarının gecikmesi, FETÖ’nün ihanetinin sonuçsuz kalmasını sağladı. Başbakan’ın “İfadeye gitmeyin” demesi üzerine kumpas boşa çıktı.
7 Şubat ile neyin amaçlandığı, kumpası planlayan FETÖ mensuplarının yargılandığı davanın iddianamesi ve mahkemenin cezalandırması sonrası gerekçeli kararında şu cümlelerle özetlendi:
“...
- Gaz bombası, sis bombası atmak.
- Gerçek ve plastik mermi ile ateş ederek öldürmek ya da yaralamak.
- Kimyasal içerikli tazyikli su ile müdahale etmek.
- Sınırına jiletli tel çekerek geçişleri engellemek.
- Sınırı geçmeyi başaranların paralarına, eşyalarına el koyup çırılçıplak soyarak yollara bırakmak.
- Coplarla, tahtalarla, tekme tokatla sırtlarından kan gelinceye kadar dövmek.
- Sınır tellerine tırmananların yüzüne kaynar su dökmek.