Paylaş
İyi not verdiklerinde neredeyse bayram ilan eden hükümetler, notlar kırılınca küplere biniyor.
Ama ne benim iktisatçı olmak gibi bir iddiam var, ne de bu şirketlerin de ticari, siyasi çıkarları olabileceğini göz ardı edecek kadar safım.
Yine de bu Moody’s olayı hakkında söyleyecek iki lafım var.
Çünkü Standart and Poors 15 Temmuz kanlı darbe girişiminin hemen sonrasında alelacele Türkiye’nin notunu kırdığı zaman öfkelenen hükümet Moody’s üç aya kadar bekleyip gelişmeleri göreceğini ilan edince çok sevinmişti.
Gerçi Moody’s 23 Eylül geç saatlerde Türkiye’yi yatırım yapılabilir listesinden çıkarmadan bir gün önce 22 Eylül’de New York’ta Bloomberg kanalına konuşan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bu kuruluşların değerlendirmelerine önem vermediğini, değerlendirmelerini ekonomik değil siyasi ölçülere göre yaptıklarını söylemişti.
Belki duyduğu bir şey vardı, ondan böyle konuştu.
Çünkü daha bir gün önce, 21 Eylül’de Moody’s Türk ekonomisinin 15 Temmuz darbe girişiminin kötü etkilerinden sıyrılmakta olduğunu ve bunun da muhtemelen “gelecek ay sonundaki” değerlendirmeyi etkileyeceğini söylüyordu.
Dolayısıyla dünkü bakanlar kurulu ardından basın toplantısı düzenleyen hükümet sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un da hakkı var “İki günde ne değişti?” diye sormaya, “Karar siyasi içeriklidir” dedikten sonra.
Kendi internet sitelerinde “hukuk devleti” ve “kurumsal dayanıklılık” alanlarında zafiyete bağlı riskler gördüklerini açıklamışlar.
Peki. İki gün önce göremedikleri bu riskleri nasıl iki gün sonra görmüşler? Kurtulmuş da bunu soruyor.
Herhalde Erdoğan’ın 22 Eylül’de Türk derneklerine hitap ederken “FETÖ şüphesiyle” varlıklarına el konanlara atfen söylediklerinden anında etkilememişlerelerdir. Herhalde Erdoğan’ın “Biz bunlara araziler verdik. (..) Normal şartlarda bunları geri alamazdık. Ama şimdi KHK ile OHAL ile (..) ihanet şebekesinin mallarına mülklerine devlet el koymaya başladı” sözlerini mülkiyet ve yatırım özgürlüğünün tehdit altında olduğu şeklinde yorumlamamışlardır.
Herhalde Erdoğan’ın o Bloomberg mülakatında söylediği “Merkez Bankasın Gülencilerden temizlenmeli, faizler düşürülmeye devam etmeli” sözlerini hemen o anda Merkez Bankasının bağımsızlığına müdahale olarak görmemişlerdir.
Herhalde 23 Eylül’de yine Türk derneklerine hitap ederken, ABD yönetiminin Fethullah Gülen’e işlem yapmamasına kızarak “Neymiş? Mahkemeymiş! Ne mahkemesi ya? Teröristin ne mahkemesi olacak ki?” sözlerini yargı bağımsızlığına müdahale niyeti olarak okumamışlardır.
Erdoğan’ın sözlerindeki siyasi mesajı görmezden gelip, bunu ekonominin gidişine risk olarak bu kadar çabuk değerlendirmemişlerdir herhalde.
Herhalde Moody’s Türkiye’yi de, Erdoğan’ı da o kadar tanıyordur.
Eğer öyle değerlendirmişlerse de Kurtulmuş’un “siyasi içerikli” değerlendirmesinde haklılık payı vardır. Ama Daron Acemoğlu’nun James Robinson ile yazdığı “Ülkelerin Düşüşü” kitabında da söylendiği gibi ekonomi siyaseti belirler ama ekonominin gidişine karar veren ve uygulayan da siyasettir.
Yani, kredi değerlendirme şirketlerinin kararları da siyasi olabilir.
Doğru mudur? O ayrı konu, ama ekonomiyle siyaseti birbirinden ayrı düşünmek imkânı yoktur.
Ama dedim ya bence kredi değerlendirme şirketlerine olduğundan fazla önem veriliyor.
Ekonominin verimli üretmesi, gelirin halkın refahı cinsinden ifadesi ve adaletli dağılması ile ihtilaf halinde başvurulacak mahkemenin bağımsız ve tarafsız karar vereceğine güven benim için daha önemli. Ve bir de gazeteci olarak o ihtilafları özgürce yazmaya devam edebilmesi.
Yoksa Moody’s komplo kurmuş, ya da kurmamış, bence o kadar önemi yok, biz sağlam olalım, sağlam duralım, o yeter.
Bu gelişmenin Türkiye’ye gelen yatırımları nasıl etkileyeceğini ise bekleyip göreceğiz.
Paylaş