Paylaş
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu 26-30 Ağustos tarihlerinde Çanakkale’de “Adalet Kurultayı” toplayacağını ilan etmiş bulunuyor.
Hedef belli: CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun 25 yıla mahkûm edilip hapse atılmasının ertesi günü, 15 Haziran’da Ankara’dan İstanbul’a 25 günlük “Adalet Yürüyüşüne” başlamıştı Kılıçdaroğlu. Yürüyüş, 16 Nisan referandumunda “Hayır” diyenlerin adı konulmamış platformuna dönüşmüştü. Kılıçdaroğlu şimdi “Hayır” ruhunu diri tutmaya, belki bu toplantıyla kurumsallaştırmaya çalışıyor.
Ancak bunu bir strateji çerçevesinde yaptığına dair henüz bir işaret yok.
Oysa Erdoğan 7-9 Ağustos arası Rize, Trabzon ve Giresun konuşmalarıyla stratejisini ayrıntılandırmaya başladı.
Erdoğan’ın nihai olarak AK Parti iktidarını zedelemeden yeniden cumhurbaşkanı seçilmek stratejisinin üç aşaması var:
Yeniden yapılanma: 16 Nisan referandumu ardından Erdoğan’ın ilk işi AK Parti olağanüstü genel kurulunu toplamak ve yeniden genel başkan seçilmek oldu. Karadeniz konuşmalarında, parti ara kademelerinden gelebilecek tepkileri göze alarak da olsa köklü değişimlere gitmeye kararlı olduğunu defalarca tekrarladı. “Bunları yapamazsak kazanmamız çok zor” sözü zaten yeterince açık bir ifade. Bu süreç muhtemelen 2018 baharındaki genel kurul ile sonlanacak.
Yerel seçimler: Erdoğan Karadeniz konuşmalarında yeni parti yapılanmasının “ilk testi” olarak Mart 2019 sonu itibarıyla yapılacak olan belediye seçimlerini gösterdi. İstanbul belediye başkanlığından geldiği için bu konuya verdiği önem ortada. Dahası, 16 Nisan’da İstanbul ve Ankara dâhil pek çok büyük şehirde “Hayır” oyu çıkmış olması. Erdoğan Kasım 2019 diye planlanan cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri öncesi büyük şehirlerde, özellikle de Ankara, ya da İstanbul’un en azından birindeki mevzi kaybının ciddi bir siyasi darbe olacağını biliyor.
Cumhurbaşkanlığı ve Meclis seçimleri: AK Parti Kasım 2015’te yüzde 49,5 ile açık ara galip gelmişti. Ama 16 Nisan sonrasında 49,5 ile Erdoğan seçilemez; yüzde 50 artı 1 oy lazım. Oysa 16 Nisan’daki yüzde 51,4 içinde sadece AK parti oyu yoktu; MHP, BBP gibi partilerin ve Fethullahçıların yerini doldurmak isteyen cemaat ve grupların da oyu vardı. Erdoğan bu sorunu aşmak için bir tür cephe-ittifaklar siyaseti izleyebilir.
CHP’ye baktığımızda bunların hiç birinin olmadığını, ya da varsa açıklanmadığını görüyoruz.
Yani Kılıçdaroğlu ne Erdoğan gibi partisinin aksaklıklarını teşhis edip tedavisi yoluna gidecek bir yeniden yapılanma planı, ne AK Parti’nin elinden mevzi kapacak bir yerel seçim planı, ne de Meclis’te AK Parti’ye zemin kaybettirecek ve nihayetinde Erdoğan’ı seçtirmeyecek bir stratejisi açıkladı henüz.
Yalnızca cumhurbaşkanlığına aday olmayacağı ve partiler üstü bir cumhurbaşkanı adayından yana olduğu beyanı var.
Bunu Kılıçdaroğlu’nun son kararı olup olmadığını da bilemiyoruz. Çünkü henüz partinin kurumsal görüşü oluşmadı. Biraz da o yüzden Deniz Baykal “Kurultay yapalım, adayımızı belirleyelim” diye çıkışlar yapıyor.
Aslında CHP Genel Başkanı olarak cumhurbaşkanlığına talip olmamasının hem Kılıçdaroğlu’na, hem CHP’ye maliyeti yüksek de olabilir.
Bunu Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşüyle CHP potansiyelinin ötesinde bir seçmen kitlesine sesini duyurmuş olması nedeniyle söylemiyorum. Zaten Yürüyüşün CHP’nin oy potansiyelini artırdığına dair somut veriler yok henüz elimizde.
Ama CHP’nin 2014’te Erdoğan’a karşı) şimdi MHP milletvekili) Ekmeleddin İhsanoğlu’nu desteklemiş olmasının CHP tabanında yarattığı fren etkisi ortada ve hala giderilmiş değil.
Evet, CHP partili cumhurbaşkanını ve parlamenter sistemin terkini ilke olarak kabul etmiyor, bunda haklıdır da. Ancak hali hazırdaki sistem bu ve değiştirmek için de en azından meclis kontrolünü ele almak gerekiyor. Ayrıca yakında yeni Anayasaya göre başbakanlık makamı da ortadan kaldırıldığında, bakanlar kurulu ile cumhurbaşkanı arasında mesafe kalmayacak, yani cumhurbaşkanı siyasi iktidarın başı olacak.
Yani, Kılıçdaroğlu’nun, ya da CHP genel başkanının cumhurbaşkanlığına aday olmaması, tabanda siyasi iktidara talip olmadığı algısına yol açabilir. Oysa iki turlu bir seçim her türlü sürpriz, ihtimal ve ittifaklara da açık bir seçim usulüdür. Bu çerçevede Saadet Partisi ve Merak Akşener tarafından –muhtemelen Ekim ayında açıklanacak- yeni sağ parti, ayrıca “Hayır” cephesinde yer almış ama temsil imkânı bulamayan soldaki küçük ama dinamik partiler muhtemel ittifak ortakları olarak ortaya çıkacaktır.
O nedenle Erdoğan stratejisini belirleyip kampanyaya fiilen başlamışken, ana muhalefet olarak CHP’nin ne yapacağının merak edilmesi, demokratik işleyiş bakımından doğal sayılmalı.
Paylaş