Paylaş
TÜRK medyası, gazeteleri ve televizyonlarıyla, ülkedeki havayı tam yansıtamıyor galiba. Belki de, fark edilmeden yapılan çarpıtışlar söz konusu.
Yahut, sadece bazı çevrelerin havası iyi yansıtılıyor da, bunlara ülkenin genel havasıymış gibi görüntü verilince, ya olaylar çığırından çıkıyor ya da halk şaşkınlaşıyor. Örneğin, borsada spekülatif niteliği açıkça belli dalgalanmalar, şamatalı üslupla, sanki ekonomi çöküyormuş gibi bir havaya büründürülündüğü zaman, ekonomiyi sarsmaya kadar varabilecek sonuçlar çıkıyor ortaya. Son günlerde yaşananlar, uzmanların görüşüne göre, dünyanın ta öbür köşesinde, Arjantin'de ortaya çıkan bir bunalımdan kaynaklanmış ve böyle durumlarda hep görüldüğü gibi, zaten kaygan olan dış sıcak para, aynı şey burada da olabilir korkusuyla Türkiye'den kaçmış.
Ama, medyada bir telaş, bir telaş.
Batık bankalar operasyonlarının yarattığı ortamda sıranın kendilerine gelebileceğini sezen ‘‘yarı-batık’’lar ve ‘‘kirlenmiş’’ler de yangına körükle gitmekten kendilerini alamamışa benzerler. Öyle bir hava estirmek gerekiyordu ki, sanki operasyonlar bütün mali kesimi tedirgin etmiştir ve kovuşturmalarla sorgulamalar durmazsa ekonomi çökecektir. Buna bir de eski devlet başkanının sözleri eklenince, tablo tamamlanmış olmaktaydı. Samsun'da konuşurken, ‘‘Hem serbest piyasa ekonomisi, pazar ekonomisi, liberal ekonomi diyeceksiniz, sonra da bu ülke adamlarını tuttuğu işi yapmış olmaya pişman edeceksiniz; bu olmaz, herkesin dikkatini çekiyorum’’ demenin ardından Ankara'da da ‘‘Ülkede soygun falan yok; iş dünyasını ürkütmeyelim, müteşebbisin önünü kesmeyelim’’ denince, nazlı piyasa tedirgin olmaz mı?
Böyle durumlarda, medyanın görevi genel olarak yaratılmak istenen yapay tedirginliğe katkıda bulunacak bir üslup mu benimsemektir? Yoksa, yapılanların doğruluğunu ve halkın çıkarlarından yana olan yönlerini gösterip kamuoyunu aydınlatmak mı?
Elbette, tercihin aydınlatma yönünde olacağı söylenecektir. Ama, özellikle bazı televizyon kanallarında tutturulan telaşlı üslup spekülasyoncuların ve suçluluk telaşı içinde olanların ekmeğine yağ sürmüş olmuyor mu?
Benzer yaklaşımları enerji konusunda da söyleyebilirsiniz.
Gazetelerle televizyonlarda sürekli sözü edilen konu, elektrik tüketiminde darboğazın yaklaşmakta oluşudur. Keban'daki su birikiminin tehlikeli düzeye inmesi gibi haberler de buna tuz biber ekiyor.
Ama, yakın geçmişteki plansızlıklardan ve bütün umutlarını özelleştirmeye bağlamış olan sorumluların savsaklamalarından söz etmeden, son yılların hukuk mücadelelerini tek gecikme nedeni saymak yahut santrallarına sahip çıkmak isteyen işçilerin uyarılarını ve protestolarını haber konusu bile yapmamak, medyaya düşen aydınlatma göreviyle ne ölçüde bağdaşıyor?
Dördüncü, hatta birinci güç olduğu söylenen medya, farkında olmak zorunda ki, yanıltışları yüzünden güç yitiren bir ülkede kendisinin güç kazanması pek de onur verici bir başarı sayılamaz.
Paylaş