Paylaş
TEMİZEL niçin istifa etti?
Kimilerine göre olayın nedeni açık: ‘‘Tek günlük devlet hizmeti bile bulunmayan bir kişinin altında çalışmam!’’ demiş. Otuz küsur yıllık kamu hizmeti deneyimi bulunan ve başında bulunduğu kurumun şunun bunun ‘‘altında’’ değil, ‘‘özerk’’ olduğunu bilen birinin böyle konuşacağı düşünülebilir mi?
Olsa olsa, ‘‘Türkiye'nin devlet yapısı ve bürokrasisi konusundaki bilgisi Dünya Bankası'nın yapısı ve çalışma tarzı konusundaki bilgisi kadar zengin olmayan bir kişinin siyasal sorumluluk yüklendiği düzende çalışmam zor olur’’ demiş olabilir. Gerçekten de, Dünya Bankası ve IMF temsilcilerinin ‘‘program revizyonu’’ bakımından bula bula ‘‘Türk Telekom'un yüzde 51 blok satışı için yasa çıkarılsın’’ önerisini ortaya attıklarını okuyunca, dolaylı da olsa oralardan estirilecek rüzgárların ne gibi çıkmazlar yaratabileceği belli oluyor. Bu beyler bilmiyorlar ki, Telekom'un yüzde 51'i mutlaka kamuda kalması gereken bir anonim şirket olması Anayasa Mahkemesi kararlarının gereğidir ve aksini yapmak, yasayla değil, ancak Anayasa değişikliğiyle mümkündür.
Peki, Temizel'in gidişinde yeni Bakan Derviş'ten gelen bir isteksizlik söz konusu olmuş olabilir mi? Fikret Bila, dünkü Milliyet'te ekonomiden sorumlu yeni ‘‘bakan yardımcısı’’ Bayan Oya Ünlü'nün ‘‘Sayın Derviş, Temizel'i hep takdir eder ve beğenirdi; çok üzüldü ve şaşırdı’’ dediğini yazmaktaydı.
O halde niçin gitti Temizel?
Necati Doğru, Sabah'taki köşesinde dün soruyordu: ‘‘...bazı gazeteci arkadaşların nereden öğrendiklerini, hangi belgelere dayandıklarını belirtme ihtiyacı duymadan yazdıklarına göre, Temizel'e bazı kişilerin korunup kollanması telkin ediliyormuş. Kim bu kişiler? Bazı kişilerin haklarında işlem yapılmaması rica ediliyormuş. Kim bu insanlar? Savcılara dosyaların içini boş göndermesi isteniyormuş. Nerede bu dosyalar?’’
Bu satırları okuduktan sonra, Tuncay Özkan'ın Milliyet'te Temizel'le ilgili olarak yazdığı pazar yazısında durup dururken ‘‘Uluğbay'ın intihar girişimi’’nden söz etmesini anlamlı bulmaz mısınız?
Uzun devlet hizmetinden politikaya gelmiş bu temiz insanların siyasette dönen nüfuz oyunlarından ve çıkar baskılarından daha önce büsbütün habersiz oldukları söylenemez. Peki, onları yine de bazı durumlar karşısında intihar girişimlerine ve Temizel'inki gibi ani istifalara sürükleyen ruh hali nedir?
Yanıt, belki de, bu oyun ve baskılardan doğan isteklerin hiç beklenmedik bir ağızdan kendilerine aktarılmış olmasında ve bu yüzden onları politikaya çeken kişi hakkındaki sarsılmaz güvenlerinin sarsılıp içlerindeki bütün değerler sisteminin çökme noktasına gelişinde saklıdır.
Dürüst diye bilinenin yolsuzluk savunuculuğuna, doğru diye bilinenin entrikacılığa, haksever diye bilinenin haksızlığa soyunduğunu görmek ve bundan başkalarının kolay kolay duyamayacağı kadar yoğun azap, üzüntü, hayal kırıklığı duymak, yaşamlarının en ağır yıkımını ve sadakatlerinin tarif edilmez yenilgisini yaşamaya daha fazla katlanamamak.
Paylaş