Paylaş
ÜLKENİN başına çok dert açan ‘‘Çoğunluk biziz, istediğimizi yaparız’’ esrikliği, bereket, ara sıra akla ve hukuka çarpıp paramparça oluyor da yüreklere su serpiliyor.
‘‘Fazilet kapatılırsa erken seçim olur’’ korkusuyla oturup kurnazca bir formül bulmuşlardı, olmadı. Çünkü, yaptıkları, mahkeme böyle bir kapatma niyeti taşısın taşımasın, cumhuriyeti koruyan kurallara karşı cinayetti.
Meclis'te muhalefetle birlikte üçte ikiyi aşan çoğunluklarına güveniyorlardı. Anayasa Mahkemesi'nin anayasa değişikliklerini ancak dar bir şekil koşulu açısından denetleyebilmesi de işi kolaylaştırmaktaydı.
Oysa, 27 Mayıs'ı unutmamalıydılar. Onun öncesinde de, Meclis'te ezici çoğunluğa sahip olanların ulus adına her şeyi yapabileceği sanılmıştı.
Çoğunluk gücüyle hukukun kafasını gözünü yarma cüreti, öyle anlaşılıyor ki, Meclis'le sınırlı kalmayıp ülkedeki bütün kurumlara sıçramıştır.
Hatta, üniversitelere.
Örneğin, Abant İzzet Baysal Üniversitesi'nin yönetim kuruluna.
Olay şu: Fakültelerden birinde Doçent Dr. E.B. anabilim dalında ilan edilen profesörlük kadrosuna atanmak üzere 1998 yılında rektörlüğe başvurmuş, başvuru reddedilmiş. Doçent, hukuka aykırılık savıyla idare mahkemesine başvurup iptal isteminde bulunuyor, mahkeme de başvuranın profesörlüğe atanması gerektiğine karar veriyor. Ama, üniversite yönetim kurulu kararı yerine getirmediği gibi, rektörlük mahkeme kararını Danıştay'da temyiz ediyor.
Doçent ise, üniversitenin direnişine karşı idare mahkemesinde yeniden dava açıyor. Mahkeme, hem direnme kararının iptaline, hem de yargı kararının uygulanmayışı nedeniyle manevi tazminat ödenmesine hükmediyor.
Bu arada, rektörlüğün Danıştay başvurusu sonuçlanmış ve usul yönünden, iptal kararını alan mahkemenin hükme varmadan önce bilirkişi incelemesi yapması gerektiğine karar verilmiştir. İdare mahkemesi bu gereği de yerine getirip yeniden iptal kararı alıyor.
Ne var ki, idare mahkemesi kararını kabul eden üç üye dışında, üniversite yönetim kurulundaki çoğunluk atama yapmamakta ısrarlıdır.
Yasal haklarını isteyen doçente karşı, ‘‘Sizi yargıçlar profesör yaptı; maaş farklarınızı da onlar ödesin’’ diyen bir kamu görevlisi.
Yeniden iptal davası ve ret oyu verenlere karşı bu kez kişisel tazminat istemi.
İlginç bir durum. Elbet yargı süreci devam etmektedir; davanın esası üzerine şu anda yorum yapılamaz. Öte yandan, aradaki mahkeme kararlarına karşı bir çoğunluk direnişinin inatla sürdürüldüğünü fark etmemek de olanaksız. Soru şudur: Danıştay'daki temyiz sürecinin rektörlükten yana sonuç verme olasılığı düşünülse bile, bu durum şu andaki mahkeme kararlarına uymayışı haklı kılar mı?
Yoksa, çoğunluğun gücüyle hukukun ağırlığı arasında ülkenin her yerinde sürüp giden, ama itiraf edilmeyen bir kavga mı var? Hukuksuz çoğunluk neyin nesidir?
Paylaş