Paylaş
İŞBU başlık, ‘‘center’’lerde ‘‘shopping’’ yapan Türkler için değil. Dersaadetli Osmanlıların Arapça'yla Farsça karışımı bir lisan tekellüm etmeleri gibi kentli Türklerin çoğunluğu da artık ‘‘Turkingish’’ denebilecek dili konuştuklarından, böyle başlıkları herkes anlıyor. Magazin dergileri bu dilde yazılmakta, televizyon kanallarının çoğunda bu dil konuşulmakta.
Aslında konu, dille değil, bir başka sorunla ilgili: Yabancı marka düşkünlüğünün, öbür sonuçlar bir yana, insan karakteri üzerindeki etkisi.
Herhalde dikkat etmişsiniz: Yerli sanayicilerimiz, o düşkünlük yüzünden burada üretip yine burada sattıkları mallara bile uyduruk yabancı marka koymadan edemezler. Yabancı pazar bulmak için de aynı şey yapıldığından, bazı Türkler pahalı dış alışveriş gezilerinde o malları alıp dönüyorlar. Evirip çevirirken ‘‘Türk Malı’’ olduğunu görünce nasıl üzüldüklerini herhalde biliyorsunuzdur.
Peki, içinde bulunduğumuz haftanın, yani aralık ayındaki ikinci haftasının ‘‘Yerli Mallar ve Tutum Haftası’’ olduğunu biliyor muydunuz?
İkinci Dünya Savaşı öncesinin coşkulu cumhuriyet yıllarında ilkokula gitmiş olanlar anımsayacaktır: Öğretmen, o hafta için ‘‘Evinizden yerli malı ürün getirin’’ der, anneler kuru incirle fındık fıstığın yanına güçbela birazcık Nazilli basması ve metresine 15 kuruş verildiği için ‘‘Onbeşlik’’ denen kurşuni renkli okul önlüğü bezinden koyar, bunlar da okuldaki masaya dizilip çevresinde ‘‘ulusal endüstri’’ konuşulurdu.
Böyle bir cumhuriyetin doğurduğu kamusal ve özel sanayiin yeni bir Düyun-u Umumiye batağına sürüklenmekte olduğunu görmek kadar hüzün verici şey olamaz.
Hele, Teletaş adlı kamu şirketinde olduğu gibi, bu sanayiin tam yepyeni teknoloji yaratma aşamasındayken yabancıya kaptırılışını ya da Telekom ve THY türünden kárlı ulusal işletmelerin bütçe açığı ve borsa batığı uğruna birkaç milyar dolara satılışını görmek.
Sonra da, o paralar borç ödemeye ve banka kurtarmaya gidince, hem parasız, hem gurursuz kalmak.
Bu yazının başlığı, Amerikalı sanayicilerce başlatılan büyük bir kampanyanın adıdır. Onlar, elektrik, otomobil ve makine malzemesindeki üstünlüğün yabancı ülkelere kaptırılmış olmasına üzgünler. ‘‘Ürettiğimiz ürünlerin ülkedeki satış grafiğini ve kalitesini yükselterek bunları dış ülkelere satmak, Amerika'nın sağlıklı ekonomik döngüsünü sağlamamız için en temel şarttır’’ diyorlar.
Bildirileri şöyle sona ermekte: ‘‘Amerika, çalışmaktan vazgeçmeye başladı. Hızla, hiçbir şey satamayan ülke konumuna gelmekteyiz. Yakında, dışardan bir şeyler almak için satabileceğimiz tek şey, ülkemizin toprakları olacak!’’
Biz, satıp savmalar sonucu satacak şeyimiz kalmayınca, işletme gelirleri başka ellere geçmiş, yatırımsız ve üretimsiz bir Türkiye'de, zaten göz dikilmiş olan ülke topraklarını da satmaya razı olabilir miyiz?
Paylaş