Paylaş
Yurtdışında eğitim gören genç bir mühendis ve girişimci olan Cenap And, 1929’da Türkiye’nin ilk özel şarap üretim tesisini kurar. TBMM’nin ilk milletvekillerinden Tunalı Hilmi Bey’in kızı olan eşi Sevda And ise döneminin önde gelen kültür insanlarındandır. 1952’de bağlarının bulunduğu Kavaklıdere’de ev yaptırmaya karar verirler.
Anıtkabir’i de tasarlayan ünlü Türk mimar Prof. Emin Halid Onat proje çalışmalarına başlar, geleneksel Türk evi ile İsviçre dağ evi tarzını harmanlayan yapı 1955’te tamamlanır.
Ve ortaya erken Cumhuriyet dönemi Ankara’sının önemli sivil mimarlık örneklerinden biri çıkar.
Cenap ve Sevda And evlerinde sık sık klasik müzik buluşmaları düzenler.
Ancak Sevda And 1958’de geçirdiği bir trafik kazasıyla erken yaşta yaşama veda eder. Cenap And 10 yıl sonra ikinci evliliğini ilk Demokrat Parti hükümetinde Milli Eğitim Bakanlığı yapan Avni Başman’ın kızı, Fransa’da matematik ve İstanbul’da Fransız Filolojisi eğitimi gören Ayşe Cevza Başman ile yapar.
1973’te Cenap And, Sevda Hanım’ın anısını yaşatmak ve ülkemizde evrensel çok sesli müziğin yaygınlaşması, benimsenmesi ve geliştirilmesi amacıyla Cevza Başman And ile birlikte Sevda–Cenap And Müzik Vakfı’nı kurar.
Cenap ve Cevza And’in vefatları sonrasında Kavaklıdere Şaraplarının sorumluluğunu Cevza Başman’nin erkek kardeşi Mehmet Başman ve eşi Sevgi Başman üstlenir.
Günümüzde ise Kavaklıdere Şaraplarının ve Sevda-Cenap And Vakfı’nın başında Mehmet Bey’in büyük oğlu Ali Başman var.
Kardeşi Murat Başman ve dördüncü kuşak kızlarıyla birlikte yolculuğu başarıyla sürdürüyorlar.
Başman ailesinin özel günlerde bir araya geldiği And Evi aynı zamanda Vakıf tarafından düzenlenen müzik etkinlikleri ve ödül törenleri için kullanılıyor.
Tam bir geçmişe yolculuk yağtığımız mekanda Ali Başman evsahipliğinde verilen öğle yemeğinin menüsü annesi Sevgi Hanım’ın aile buluşmalarında yaptığı yemeklerden oluşuyordu. Müzikten gastronomi kültürüne bir geleneğin kesintisiz yaşatılması çok değerli ve önemli...
ANKARA MÜZİK FESTİVALİ
Sevda ve Cenap And Vakfı tarafından 39 yıldır düzenlenen 30 Nisan’a dek sürecek olan Uluslararası Ankara Müzik Festivali Türkiye, Hollanda, İngiltere, İspanya, İtalya, Brezilya, Çekya, Rusya, Makedonya, Macaristan, Japonya ve Yunanistan gibi ülkelerden gelen yaklaşık 250 sanatçı ve topluluğu ağırlıyormuş.
Dans, müzik ve tiyatroyu harmanlayan, Bengaldeş asıllı ünlü İngiliz dansçı ve koreograf Akhram Khan’ın dünyaca ünlü performanslarını uzun süredir merak ediyordum; Ankara’da izlemek kısmet oldu.
Küçük Ülke anlamına gelen Chotto Desh adlı gösteride hikayelerin iç içe geçen klasik Hint ve modern danslarla, ışık gölge oyunlarıyla anlatılması çok etkileyiciydi.
15 Nisan Salı günü Katya Apekisheva - Charles Owen Bilkent Konser Salonu’nda 19 Nisan Cumartesi günü de Piero Odorici & Roberto Rossi Quintet’i CSO Tarihi Salon’da sahne alıyormuş.
ORADA BİR MÜZE VAR UZAKTA
2010 yılında çağdaş resmin önde gelen isimlerinden Prof. Dr. Hüsamettin Koçan’ın memleketi Bayburt’un en uzak dağ köyü Bayraktar’da hayata geçirdiği Baksı Müzesi sadece Türkiye’nin değil dünyanın en önemli sanat projelerinden biri oldu.
Uçakla Erzurum’a ve ardından üç saatlik araba yolculuğuyla Çoruh’a kuşbakışı bakan müzeye ilk gidişimde hissettiklerimi anlatmam çok zor. Bir başka gezegene yolculuk yapsam bu kadar heyecanlanmazdım. Kendimi başka bir boyuta geçmiş gibi hissetmiştim.
Hüsamettin Koçan ve yanyana birlikte duruşlarına hayran olduğum Oya Koçan bugüne dek olmaz denileni başardılar, tüm mütevazılıklarıyla. Önce Baksı/ Bayraktar Köyü’ndeki sonra da bölge kadınlarının ekonomik bağımsızlıklarını kazanmaları için onları geleneksel el sanatlarına yönlendirdiler.
8 Nisan’da Merkür Galeri’deki Hüsamettin Hoca’nın ‘Gölgenin Arkasındaki’ sergisinin açılışında Baksı Kültür Sanat Vakfı Hüsame Köklü Kadın Eğitim Merkezi’nin Bayburt‘taki atölyesinde çalışmalarını sürdüren kadınlarda bir araya geldik. Mintaha Kardeş, Şeyma Özbek, Ayşenur Karadeniz, Serpil Yanık, Elif Gül Öztürk, Gönül Ayengin, Leyla Yanık ve Mine Yanık sergide yer alan Hüsamettin Koçan’ın yaptığı resimlerin üzerine tığla boncuk işleyerek kendi güneşlerini, daha doğrusu güneşi nasıl gördüklerini anlatmışlar.
Güneşin Anlatıcıları olarak tarihe geçen kadınların mutlulukları gözlerinden okunuyordu. Bazıları kendi dokudukları geleneksel giysileri ehramla gelmişti ki, dokuma sanatının en güzel örnekleri ise bir başka yazı konusu olacak denli önemli, dünyanın en ünlü modacıları nasıl hâlâ keşfedemedi, biz nasıl tanıtamadık anlamak mümkün değil.
‘Gölgenin Arkasındaki’ sergisi 19 Nisan tarihine dek MERKÜR’de ziyaret edilebilir. Kaçırmayın derim...
Paylaş