Paylaş
Bundan tam 23 yıl önce… 1991 yılı 20 Ağustos günü…
İstanbul… Büyükada… Yıllık iznimi kullandığım için sabahları geç uyanıyorum. Hürriyet Brüksel ve Moskova temsilciliği görevlerini birlikte yürüttüğüm Gorbaçov’lu yıllar. Sovyetler Birliği bağımsızlık hareketleriyle kaynadığı için gece son haberleri izlemeden yatmıyorum. Sabah saat sekizde ev telefonunun sürekli çalan ziliyle yataktan fırladım. Telefonda Yazı İşleri Müdürü Seçkin Türesay 'Muammer acele toparlan gazeteye gel, Gorbaçov’a karşı darbe yapıldı, sınırlar kapatıldı, dışardan gazeteciler giremiyor, oturma müsaaden var Moskova'ya gidiyorsun' dedi.
Tehlikeli... Çok dikkat et
Uluslararası olayları izlediğim için her zaman hazır olan ve içinde Pasaport, kimlik, belgelerim, ses kayıt cihazı, fotoğraf makinaları ile özel eşyalarımın olduğu valizle kendimi Sirkeci Vapuruna attım. Hürriyet Cağaloğlu’ndaki efsane binasındaydı. Ertuğrul Özkök’ün Ankara temsilciliğinden Genel Yayın Yönetmenliğine yeni atandığı günlerdi. Gazeteye vardığımda Seçkin Ağabey seyahat masrafı olan zarfla uçak biletimi verirken Özkök ‘Hadi bakayım Muammer, seni havalimanına götürecek araç kapıda bekliyor, darbe durumu var, tehlikeli olabilir çok dikkat et ' dedikten sonra hemen yola koyuldum.
Kızıl ordu, KGB ve Polis işbirliğiyle darbe
Sovyetler Birliği’nde Komünist Parti’nin önde gelen isimleri, 18 Ağustos 1991 günü Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov’un “Glasnost-Açıklık ve Perestroyka-Yeniden yapılanma” sloganıyla başlattığı siyasi ve ekonomik reformları sonlandırmak için yönetime el koydu. Gorbaçov o sırada Kırım'ın Yalta kenti Foros bölgesindeki yazlık konutunda ailesi ile tatildeydi. Darbeyi yapanlar Komünist Partiden önde gelen 11 kişi ile, Gorbaçov’un yardımcısı Gennadi Yanayev, Başbakan Valentin Pavlov, SSCB gizli servisi-KGB Direktörü Vladimir Kryuçkov, İçişleri Bakanı Boris Pugo ve Savunma Bakanı Dimitri Yazov'tan başkası değildi. Sokağa çıkma yasağı ilan edildi, tutuklamalar başladı, Moskova’da şehir merkezi, cadde ve sokaklara, havalimanı ile tüm kavşaklara tanklarla zırhlı araçlar yerleştirildi, kurulan 'Olağan üstü hal Komitesi' darbeyi resmi haber ajansı TASS vasıtasıyla dünyaya duyurdu.
Yeltsin ‘Cuntayı devirin’
Ancak Darbe halktan ilgi görmedi. Başta gençler olmak üzere halk Moskova’daki Rusya Parlamento binası Beyaz Ev'in önünde toplanıp barikatlar kurarak darbeyi protesto etmeye başladı. Darbeciler şaşırmıştı. Moskova'da yüz binlerce kişi Darbecileri kınayan pankartlarla, Gorbaçov'un görevden alınma kararını protesto etti. Rusya Federasyonu Başkanı Boris Yeltsin Parlamento binası önünde bulunan tanklardan birinin üzerine çıkıp orduya seslenerek, halka karşı durmaması ve darbe komitesine uymama çağrısı yaparken 'Cuntayı devirin, adalet önüne çıkarın' dedi. Bu çağrıdan sonra sokağa çıkma yasağına rağmen halk direnişe devam edince Zırhlı araçlardaki askerlerle halk arasında çatışmalar başladı, gece üç kişi yaşamını yitirdi çok sayıda kişi yaralandı.
Tankların gölgesindeki Moskova
Bindiğim Uçak Moskova-Tokyo seferini yapıyordu ve hınca hınç doluydu. Uçak havalandıktan sonra Pasaportun içine oturma iznimi ve Sovyetler Birliği Basın kartımı yerleştirdim, zarftaki 20, 50 ve 100 lük dolarların bir kısmını gerektiğinde cebimden kolayca birer birer çekebileceğim şekilde ayırdım. Bu aniden vizesiz gidilen bazı ülkelerde sınırdan vize alma ya da vizesiz geçme ile Sovyetler Birliği döneminde zor kapıların açılmasını sağlayan bir operasyondu. Moskova Sheremetyevo Uluslararası Havalimanında uçaktan birkaç kişi ile indiğimizde bizi meydan binasına götürecek araç olmadığını görünce yürüyerek arkasında makinalı tüfekli askerlerin durduğu Pasaport polislerinin olduğu kontuarlara yöneldik. Polis Askerlerle birlikte özellikle oturma belgelerini kontrol ettikten sonra bir şey sormadan giriş damgasını vurdu. Havalimanı kapısının önünde zırhlı araç ve tanklardan başka hiçbir taksi olmadığı gibi sivil araçta yoktu. Meydanın önündeki anayola çıkıp ilerlemeğe başladım. Moskova’ya giden yolda Tank ve zırhlı araçlar bir şerit gibi göz alabildiğine dizilmişti. Yürünecek gibi değildi zira Havalimanı ile Moskova’da kalacağım otelin arası en az 30 kilometreydi. Yaklaşık üç yüz metre kadar ilerledikten sonra yolda nöbet tutan askerlere Moskova’da kalacağım otel adresinin yazılı olduğu kâğıdı gösterip nasıl gidebileceğimi sordum, ilerde duran bir subayı işaret ettiler.
Zırhlı araçla Havalimanından Moskova’ya
Gösterdikleri kişiye doğru ilerlerken hızlı bir hareketle oturma izni belgesine 100 dolar koyarak Pasaportla birlikte komutana ‘Moskova Mejdunarodnaya Otel’ diyerek uzattım. Subay Pasaporta baktıktan sonra oturma belgesini açınca parayı gördü, durakladı, bana baktı ve biraz ilerleyip sırada bekleyen zırhlı araçlardan birindeki askere bir şeyler söyledi. Araç konvoydan çıkıp yola yerleşince komutan bana döndü, pasaportu uzattı ve binmemi işaret etti. Zırhlı araca bindikten sonra büyük gürültüyle yola koyulduk, oturma belgesinin içine baktım dolar buharlaşmıştı. Zırhlı araçla otelin yakınındaki kavşağa bir saatten fazla sürede vardık, inerken askere teşekkür ederken eline 20 dolar sıkıştırdım, yüzü kıpkırmızı olurken ağzından belirli belirsiz ‘Spassiba’ sesi çıktı.
Parlamento binasının önündeki Tankın üzerinde
Acele işe koyulmam gerekiyordu otelden bir taksiyle tankların sardığı ve halkın önünde bekleyerek korumaya aldığı Rusya Parlamentosu Beyaz Ev’in yakınında indim. Rusya Federasyonu Başkan Boris Yeltsin burada Tankın üzerine çıkarak halka seslenmişti. Yazı işlerine acele haber ve fotoğraf göndermem gerekiyordu. Etrafa hızlıca göz gezdirdim. Bir tankın üzerinde ellerinde Rusya bayraklarıyla gösteri yapan bir grubun yardımıyla bende tankın üzerine çıkıp birkaç fotoğraf çektirdikten sonra inip Parlamento’nun kapısına yanaştım. Kapının önü ana baba günü gibiydi. Kalabalığın arasından Sovyet Basın kartımı göstererek zar zor kapıya ulaştım. Beni içeri alıp Parlamentonun basın servisine yönlendirdiler. İçerde Moskova’da akredite İngiliz, Fransız, Amerikan, İtalyan ve Alman gazetecileri yabancı dil bilen Rus parlamenterle konuşuyordu. Bende birkaç kişinin kısaca görüşünü alıp Fransız Haber Ajansı AFP için çalışan muhabirle bilgi değiş tokuşu yaptıktan sonra fotoğrafları göndermenin yollarını aramağa başladım.
Votka ve Havyar aşkına
Fransız gazeteci darbe nedeniyle bürolarındaki telefotonun devamlı meşgul olduğunu ancak gece yarısından sonra benim için bir-iki fotoğraf geçilebileceğini söyledi. O zamanlar fotoğraf geçmek öyle kolay değildi. Dia pozitif film çalıştığımız için önce filmlerin karanlık odada banyo edilmesi ve fotoğrafların 18X24 veya 21X28 cm ebadında karta basılıp Telefoto ile geçilmesi gerekiyordu. Bu işlem Moskova’da ya bürosu olan ajanslar ya da Sovyetler Birliği resmi ajansı TASS’ta yapılabilirdi. Hemen bir Taksi ’ye atlayıp TASS’a gittim, içerde bir kadın muhabir ve filmlerin yıkandığı karanlık odada nöbetçi bir kişi vardı. Muhabir Fransızca biliyordu. İstanbul’dan geldiğimi ve çok acil 2-3 fotoğraf geçmem gerektiğini söyleyince ‘İçinde Asker olmaması şartı ile karanlık odaya gir, filmini yıka fotoğrafını bas, telefoto da orada ne yapacaksan yap ama bir an önce bitirmeye bak zira olayları izleyen muhabirler dönerse çok beklersin. Birde unutma, daha sonra bana yukardaki Basın Bar’da Bir bardak Votka ile Havyar ısmarlayacaksın’ dedi.
Tankın üzerindeki fotoğraf
Adının Lena olduğunu söyleyen muhabirin bahsettiği yer TASS ajansının olduğu binada tüm yabancı basının buluşma yeri olan Rus gazetecilerinin de takıldığı bir Bar’dı. Tamam… tamam diyerek hemen karanlık odaya girdim, görevli genç bana film banyosu tanklarını gösterip işine devam etti, filmi yıkadım dialar pırıl pırıldı, karta basmak için yönelince karanlık odacı ‘tamam bizim fotoğraflar bitti seninkini de hemen basarım’ diyerek elimden aldı ancak karta basma işi bitince fotoğraflarda tanklar, askerler, göstericiler olduğunu görünce ters ters yüzüme baktı. Buna hazırlıklı olduğum için elindeki fotoğrafları alıp avucuna 4 adet 5 dolar koyunca ‘tamam’ manasında kafasını sallayıp telefotoyu gösterdi. Telefotolarda renkler tek tek geçiliyor ve eğer telefon hatları iyiyse her renk yaklaşık 7 dakika sürüyordu, yani bir fotoğraf telefon hattı kesilmezse en iyi şartlarda, kart takma çıkartma süreleri ile 25 ile 30 dakikada geçilebiliyordu. Hemen tankın üzerine çıktığım fotoğrafı telefotoya taktım ve haberi yazdırmak için yanındaki telefondan gazeteyi aradım.
Büyükada’da başlayan Maraton
Telefonu dönemin Yazı İşleri Müdürü Erol Türegün açtı. Aldığım notlar ve izlenimlerimle haberi yazdırırken Telefotodan ilk fotoğraf gazeteye düşmüştü. Erol Ağabey haberin manşette olduğunu ve hem haberi hem de fotoğrafı birinci sayfaya yetiştirdiğimi belirterek ‘Senden başka yurt dışından Moskova’ya gazeteci giremedi’ deyince rahat bir nefes aldım. Telefonu kapattıktan sonra üç fotoğraf daha geçip Lena’ya teşekkür ederken tokalaşma anında hazırladığım 30 Doları eline sıkıştırdım. O da ‘İstediğin zaman gel, telefoto doluysa biraz beklersin boşaldığında resimlerini geçebilirsin’ demeyi ihmal etmedi. İstanbul Büyükada’da sabahın erken saatlerinde başlayan maratonun ilk etabı bitmişti ama iş devam ediyordu zira Moskova’da olaylar gece şafak sökünceye kadar sürdü.
Darbeciler birbirine girdi.
O gece halkın orduya rağmen sokaklardan çekilmeden gösterilere devam etmesinin önlenememesi darbecileri birbirine düşürdü. Savunma Bakanı Yazov'un aniden hastalandığı ve geçici olarak yerine Genelkurmay Başkanı Mihail Moiseyev'in getirildiği açıklandı. Başbakan Valentin Pavlov'un da tansiyonunun aniden yükseldiği için yerine yardımcısı Vitaly Duguçiev'in getirildiği duyuruldu. Aynı gece darbecilerden KGB Başkanı Vladimir Kruçkov'un da istifa ettiği belirtildi. Böylece Halkın 3 gün süren direnişi karşısında ordu birlikleri cadde ve sokaklardan geri çekilmeye başladı. Darbe başarısız olmuştu ve Gorbaçov'un Yalta'daki yazlık konutundan Moskova'ya geri gelmesiyle, darbeyi düzenleyenler tutuklanarak 'vatan hainliği suçlamasıyla mahkemeye sevk edilip yargılandı. Ordu-KGB-Polis işbirliğiyle gerçekleştirilmek istenen darbede evdeki hesap çarşıya uymamış halk darbe planını bozmuştu. Gorbaçov birkaç yıl sonra yazdığı, Hürriyet’te de yayınlanan anılarında darbe gününü şu cümlelerle anlatıyordu.
"Sovyet Birlik Sözleşmesi" için her şey hazırdı ama…
“Foros Burnu, Kırım… 18 Ağustos 1991 Pazar… Karadeniz’in coşkun sularına bakan Sayfiye evinde Moskova’ya dönüş hazırlıkları yapıyorum. Ertesi gün Başkente uçulacak ve 20 sinde son kurtuluş umudu, yeni ‘Birlik Sözleşmesi’ne imza atılacak. Tatil öncesinde Cumhuriyetleri güçlükle ikna edebilmişim. Belli belirsiz bir heyecan kıpırtısı var içimde. Son dakikada bir aksilik çıkmasa , Öğleden sonra Cumhuriyet liderleriyle bir dizi telefon görüşmesi.. Yeltsin, Nazarbayev… Tamam, her şey yolunda Asistanım Şahnazarov’la imza töreninde yapacağım konuşmanın son rötuşları… Yine telefonda… Bir görüşmede Yanayev’le Başkan yardımcısı, Moskova’ya geliş saatimi bildirdiğim için teşekkür ediyor ve ‘Sizi alanda beklerim Mihail Sergeyeviç’ diyor.
Uydu, Stratejik hat, hükümet telefonu, tüm hatlar kesildi.
Saat 17.10 da Baş Muhafız benimle görüşmek isteyen bir grubun geldiğini haber veriyor. Hayır… Kimseyi beklediğim yok. Kimseyi davet etmemişim. Kimse ziyaretçiler hakkında bilgi vermemiş. Baş Muhafızın da haberi yok. ‘O halde ne diye içeri aldın? Diye soruyorum. “Plehanov da yanlarında” diyor muhafız. Plehanov KGB’nin Koruma Dairesi Başkanı. Kurallar çok sıkı. O yanlarında olmasa zaten ikametgâha adım atamazlar. İrkiliyorum. Gelenlerin kimler olduğunu öğrenmem gerek. Çalışma masamdaki telefonlardan birine uzanıyorum, hükümet hattı, normal hat, stratejik hat, uydu telefonu… Ahizlerden birini kaldırıyorum; çıt yok ikinciyi kaldırıyorum, üçüncü, dördüncü, beşinci. Hayır, hepsi susmuş. Oysa daha 20 dakika önce Moskova’yla konuştuğumu düşünüyorum. Bir şeyler dönüyor olmalı. Dışarıda bekleyen adamlar. Kesik telefon hatları… Durum ciddi. Şantaj, tutuklama, ya da her neyse. Her şey olabilir”
Gorbaçov’un başarısız darbeden sonra Moskova’ya döndüğünde basına “Ölümümden sonra bırakacağım belgeleri hazırlamıştım. İntihar edecektim. Darbecilerin silahlarına boyun eğip istediklerini yapmaktansa kendimi öldürmem çok daha iyi olurdu” açıklaması, yıllar sonra yazdığı bu anılarla daha iyi anlaşılıyordu. Bende 20 Ağustos günleri her zaman hatırladığım bu tarihi anı sizlerle paylaşmak istedim.
Paylaş