Paylaş
Öyle öpüşme sahneleri ekrana geliyor ki, insan cinsellikten soğuyor.
Alın size en tazesinden bir örnek: “Ah Kalbim” dizisinde Tamer Karadağlı, rol arkadaşı Sezin Akbaşoğulları’na öyle bir yapışmış ki, sanki öpmüyor suni teneffüs yapıyor. Sezin kollarını iki yana açmış sanki dokunsa elektrik çarpacak. Aslında daha dikkatli bakarsanız ortada öpüşme de yok. İki dudak birbirine sürtüyor.
Peki, dünya sinema tarihinin en kötü öpüşme sahnesi kime ait?
Böyle bir liste var mı bilmiyorum ama eğer olsaydı 1984 yapımı “Ayşem” filmindeki İbrahim Tatlıses ile Hülya Avşar’ın öpüşmesini tek geçerdim.
Fotoğrafta da gördüğünüz gibi İbo, önce iki eliyle Hülya’yı başından yakalıyor, sonra bıyığıyla kurbanının burun deliklerini tıkayıp onu iyice savunmasız bırakıyor. Daha sonra alt dudak, Alien misali harekete geçip vantuz gibi yapışıyor ve Hülya’nın zavallı üst dudağı İbo’nun bıyığıyla alt dudağı arasında sıkışıp kalıyor.
Bu noktada oksijensiz kalan Hülya’nın çırpınışı internetten bulup izleyin derim. Hülya gerçekten İbo’nun bıyıklarından kurtulmaya çalışıyor.
Yağmur anne, Pınar baba olursa
İngiltere’nin en ünlü hukuk bürolarından birinde çalışan avukat Catherine Bailey, Thames nehrine atlayıp intihar ettiğinde geride kocasına şu notu bırakmıştı: “Richmond, o kadar üzgünüm ki. Bütün sevgim sen ve kızlar için. Onları asla bırakma.”
Uzmanlar, üçüncü çocuğunu geçen yılın sonunda doğurduktan sonra kariyerine devam etmek için işine geri dönen Catherine’nin “kariyer mi” yoksa “annelik mi” ikilemine düştüğünü ve yaşadığı ağır depresyonun onu intihara sürüklediğini açıklamışlardı.
Sıra geldi bizden bir örneğe... Yağmur Atacan ne zaman kameralara yansısa kucağında kızı Su var. Anne nerede? Dizi çekimlerinde...
Çok yazıldı çizildi. Türkiye’deki dizi setleri, bırakın süt vermesi gereken bir anneyi, normal, sağlıklı insanları bile hasta edecek derecede kötü şartlara sahip. Çekimler haftanın beş günü en az 12 saat sürer, altıncı günde de dublaj yapılır.
Pınar bir de “Bir Şarkısın Sen” yarışmasını sunuyor, arada da yemek kitapları yazıyor.
Su’nun mutlaka bakıcıları vardır ama bence çok erken sütten kesilmiştir.
Eminim birçoğunuz beni geri kafalılıkla suçlayacaksınız ama “Çocuk da yaparım kariyer de” sloganı bence büyük bir palavra. Evet, ikisini de yaparsınız ama ikisi birden yürümüyor. Mutlaka biri eksik kalıyor. Çocuklar, anne ve babanın değil ya bakıcıların ya da nine ve dedelerinin kişilik özelliklerini kazanıyorlar.
Ailelerine ekonomik katkı yapmak zorunda kalan annelere lafım yok ama para kazanma sorunu olmayanların, çocuklarını en az üç yaşına kadar yanlarından ayırmamaları gerektiğini uzmanlar söylüyor. Bir de Pınar Altuğ örneğinde olduğu gibi kadın ve erkek arasındaki rol değişimi sorunu var. Aslında bunların hepsi modern toplumun karın ağrıları...
Kadın dergilerinin yücelttiği kariyer manyağı anne figürü üzerine daha yazılacak çok şey var ama yerim kısa. Şimdilik bu kadar...
Yılmaz’ın hatası
Nuri Bilge Ceylan filmlerinin oyuncu kadrosunu çekimler bitene kadar kimse bilmez. Bırakın oyuncu kadrosunu, filmin öyküsü bile basına sızmaz. Ancak Ceylan’ın yakında çekimlerine başlayacağı filmin öyküsünü de, oyuncu kadrosunu da çok önceden öğrendik.
Yılmaz Erdoğan, Ceylan’ın filminde oynayacak olmanın coşkusuna herhalde kendini fazla kaptırmış olacak ki, bunu basınla paylaştı. Filmin konusunun açıklanması bence başlı başına fiyasko. Benim tanıdığım Ceylan belli etmese de basına sızan haberlerden kesin rahatsızlık duymuştur.
Cinsel obje pazarı
FOX’ta “Yaş 15” diye yeni bir yarışma başladı. Güya yetenek yarışması... Dekolteli elbise ve mini etek giydirdikleri 15’lik kızları, 40 yaşındaki kadınların yapmayacağı makyaja boğup salmışlar sahneye. Kızlarımız kendilerinden yaşça epeyce büyük ağabeyleriyle dans ediyorlar. Arkada da anne ve babaları alkış tutuyor.
Kim ne derse desin bu yarışmaya katılan genç kızlar cinsel obje olarak kullanılıyor.
Paylaş