Zamanla da demir atölyelerini idare eder hale gelir. Hüseyin Beydemir, 29 yaşında ise ‘bir şeyler yapabilir miyim’ diyerek ustalarından izin ister. Kumlama işine başlayan Hüseyin Beydemir, zamanla kumlama makineleri de üretir. 1985’te İzmir’de kurduğu Beydemir’in ürün portföyüne taşıma ve istifleme amaçlı sac kasa, palet ve rafı ekler. Çocukluğundan itibaren hep işin içinde olan, ama hayallerinin peşinden giden Seçil Beydemir Kaynak ise babasının rahatsızlığıyla birlikte öğretmenlikten sanayiciliğe geçer. Daha sonra ikinci kuşaktan Melih Beydemir de takıma katılır. Bugün kurucu Hüseyin Beydemir ile ikinci kuşaktan Seçil Beydemir Kaynak ve Melih Beydemir yönetiminde üretim serüvenine devam eden Beydemir A.Ş.’nin hedefi dünya markası olmak.
BEYDEMİR A.Ş... Temelleri küçük bir sanayi sitesinde atılan ve kurucusunun özverili çalışmasıyla yavaş, ama emin adımlarla büyüyen bir sanayi kuruluşu. Kendi alanında ilklere imza atan şirketin başarısındaki sır ise kuşaklar arası uyum. Beydemir Sac Profil A.Ş.’nin kuruluş hikayesini ve gelecek planlarını ikinci kuşaktan Seçil Beydemir Kaynak’tan dinledik. İşin kahramanı Hüseyin Beydemir’in 1952 İzmir Bayraklı doğumlu ve 5 çocuklu bir ailenin iki numarası olduğunu aktaran Seçil Beydemir Kaynak, hikayenin devamını şöyle aktardı:
SENDEN NASIL DEMİRCİ OLACAK
“Dedem, büyük kiremit ve yağ fabrikalarının yüksek baca ile fırınlarını ören inşaat ustasıymış. Babam Hüseyin Beydemir ise çok başarılı olmasına rağmen ortaokul yıllarında aile bütçesine destek amacıyla okulu yarıda bırakır. Demir ustalarının yanında çırak olarak çalışmaya başlar. O kadar zayıf bir çocukmuş ki, ustaları ‘senden nasıl demirci olacak’ derler. Zamanla Türkiye’de en büyük sac satan ve sac kesen demir atölyesini idare eder noktaya gelir. Babam, 29 yaşında radikal bir karar alır. ‘Biz de bir şeyler yapabilir miyiz’ heyecanıyla kendi işini kurmak için ustalarından izin ister. 1981’de bir arkadaşıyla birlikte İzmir’de 2. Sanayi Sitesi’nde 400 metrekare bir alanda kumlama işine başlar. 1983’te ise kumlama makinelerinin imalatı ve sac işine de girme kararı alır. 1985’te ortağından ayrılan babam, Beydemir markasıyla kendi işine yalnız olarak devam eder.”
GİTTERBOX’UN İLK ÜRETİCİSİ
Bu, Ege Üniversitesi Buca Mimarlık Mühendislik Okulu Makine Bölümü’nü bitirdikten sonra da aynı tempoyla devam eder. İsmail Kazcıoğlu, süreç içinde ‘Niye okudum? Zaten biz bu işi yapıyorduk, başka bir şeyler de yapmam lazım’ der. Ve Kütahya Simav’daki aile işinde boru ve hortum takımları üretimine başlar. 1998’de ise Simav’dan İzmir’e gelen ve kardeşleriyle yollarını ayıran İsmail Kazcıoğlu, üretime yeni ürün ve markalar ilave eder. Bugün üçüncü kuşakla birlikte birçok sektör için rekorlu hortum ve boru üretimi yapan İsmail Kazcıoğlu’nun hedefleri arasında ise BAYOSB’de yeni bir fabrika kurmak var.
İSMAİL Kazcıoğlu... Çekirdekten yetişse de bunu üniversite eğitimiyle taçlandıran bir iş insanı. ‘Hazır alıp satmakla sadece günü kurtarırsın’ diyerek kendini üretime adayan bir sanayici. Üreterek kalkınmayı kendine misyon edinen Kazcıoğlu Hidrolik’in kurucusu 1952 Kütahya Simav doğumlu İsmail Kazcıoğlu ile girişimcilik öyküsünden gelecek planlarına kadar birçok konuyu konuştuk. İsmail Kazcıoğlu, babasının Simav’da BMC kamyon servisi ve oto tamir atölyesi olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
TULUMU GİYİP ÇALIŞTI
“Babam, önce kamyon şoförlüğü, ardından da 60’lı yıllarda ise kamyonların kırılan-bozulan parçalarının tamirine yönelir. Biz beş erkek kardeşiz. Ben ise üç numarayım. Kariyer yolculuğum da babamın kamyon servisi ve oto tamir atölyesinde başladı. Daha sonra ise Ege Üniversitesi Buca Mimarlık Mühendislik Okulu Makine Bölümü’nü kazandım. O zaman Simav’da mühendislik olanağı da yoktu, yaz tatillerinde tamirhanede tulum giyip çalıştım. Ağır vasıta tamiri yapardık.”
Bu hisle de başarılı ve mutlu olabilecekleri tek mesleğin mimarlık olduğuna karar verdiler. Ayşe Vatansever, Aşkıbirce Uzkurt ve Cemre Şahin Kazıcı... Aslında her birinin farklı yaşam hikayesi olsa da ortak noktaları mimarlık. Üniversitenin ardından da büyük bir cesaret örneği göstererek genç yaşta kendi mimarlık ofislerini kurmaları. Bugün her biri kendi şirketinde fark yaratan işlere imza atan üç mimar, ‘çok genç ve yenisiniz’ söylemlerine kulak asmayıp, aldıkları projeleri başarıyla teslim ederek en güzel yanıtı veriyor. İşte, mesleği birlikte büyüyecekleri bir bebek gibi gören Cemre Şahin Kazıcı, Ayşe Vatansever ve Aşkıbirce Uzkurt’un ilham veren hikayeleri.
SANATLA MATEMATİĞİN
KESİŞTİĞİ NOKTA
AYŞE Vatansever... 30İKİ60 Mimarlık’ın kurucusu 1993 İzmir doğumlu olan Vatansever, fen lisesinde okuduğu yıllarda sayısal alanda kendisine en uygun mesleğin mimarlık olduğuna karar verir. “Bunun nedeni matematik ve sanatın kesiştiği tek nokta bana göre mimarlık” diyen Ayşe Vatansever, “Çocukluğumdan beri müzik, resim ve tiyatro odağında sanat hep hayatımın içindeydi. Buna fen lisesinde okuduğum yıllarda matematik de eklenince tercihim şekillendi ve 2011’de Yaşar Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nü kazandım. Ben sanatın hangi alanına girersem gireyim kendimi kaybediyorum. Dünyayla bağım kopuyor. Bu mimarlıkta da böyle oldu. İkinci sınıftan sonra zorunlu şantiye stajım vardı. O dönem İstanbul merkezli bir firmanın İzmir’de karma projesi bulunuyordu. Orada staj yapmak için çok uğraş verdim ve en sonunda amacıma ulaştım. Stajın ikinci haftasında da projede 3260 kodu olarak nitelendirilen bir alanda hata tespit ettim” diyerek bu süreçteki performansı nedeniyle staj sonrası da işe devam etme teklifi alarak kariyer yolculuğuna devam ettiğini aktardı.
Ayşe Vatansever
Bu merak Bilkent Üniversitesi Elektronik Mühendisliği’ni kazanmasıyla da taçlanır. Armağan Ergün, yüksek lisansın ardından kariyerine Amerika’da Silikon Vadisi’nde devam eder. 2002’de Amerika’daki kriz nedeniyle çalıştığı şirketin kapanmasıyla Armağan Ergün, kendi hikayesini yazmak adına ortaklı bir yapıyla ilk girişimcilik adımını atar. TV teknolojileri alanında önemli ilkelere imza atan Ergün, eşinin görevi nedeniyle İzmir’e döner. Uzay teknolojileri alanında girişimlerine devam eden Armağan Ergün, babasının kalp krizinden vefatıyla odağını sağlık sektörüne çevirir. Bu alanda kalp sorunlarına karşı erken uyarı veren mobil tabanlı bir teknoloji geliştirir. Bugün bir yandan uzay ve sağlık sektörüne yönelik ürünler için koşuşturan Armağan Ergün, diğer tarafta ise koronovirüs salgınına karşı evde kullanım için ekonomik solunumuz cihazı geliştirdi.
ARMAĞAN Ergün... Yaklaşık 8 yıl yaşadığı Amerika’da ortaklarıyla birlikte hayata geçirdiği farkındalık geleneğini Türkiye’ye taşıyarak katma değer yaratmak için mücadele veren bir mühendis. Teknolojinin ulaşılabilir olması adına ürünler geliştiren bir girişimci. DVLX ARGE Mühendislik ve Mobil Med’in kurucularından Armağan Ergün ile girişimcilik serüveninden gelecek planlarına kadar birçok konuyu konuştuk. 1972 İzmir doğumlu olan Armağan Ergün, macerasının küçük yaşlarda radyo gibi elektronik aletleri bozarak başladığını belirterek, şöyle devam etti:
KIRILMA ALMANYA’DA
“Elektroniğe karşı bir merakım vardı. Ama asıl kırılma, öğretmen olan annemin Almanya’ya gitmesiyle oldu. Türklere eğitim vermek için Almanya’ya giden annemle birlikte biz de gittik. Ortaokul ve lise eğitimimi burada aldım. Almanya’daki sistem farklı olduğu için ben de mesleğimi seçmiş oldum. Bilgisayar ve elektronikle çok haşır neşirdim. Ve elektronik mühendisi olmaya karar verdim. Bilkent Üniversitesi Elektronik Mühendisliği’ni kazanarak da bu alandaki ilk adımımı attım. 1994’te üniversiteden mezun olduktan sonra yine aynı bölümde yüksek lisans eğitimi aldım. Bu süreçte de savunma alanında roketler üzerine faaliyet gösteren TÜBİTAK SAGE’da çalıştım.”
İLK ADIM AMERİKA’DA
Çeşitli makineler geliştiren Nazmi Tutkun, 1969’da Almanya’ya gider. Daha sonra yurda dönen Tutkun, 15 yıllık kazancıyla İzmir’de 60 metrekarelik atölyede kendi işini kurar. Tarım sektörü için yedek parçalar üretir. Nazmi Tutkun, tam otomatik zeytin çekirdeği çıkarma makinesi üretimiyle de önemli bir ilke imza atar. Zamanla odağını sofralık zeytin işleme makinelerine çeviren Nazmi Tutkun, bugün Tutkun Makina ile 30 ülkeye ihracat yapıyor. İkinci kuşaktan aldığı güçle Nazmi Tutkun’un gündeminde ise yeni ürünler var.
NAZMİ Tutkun... İlkokul mezunu olmasına karşı kendi imkanlarıyla öğrendiği teknik resim çizebilme kabiliyetini makinelere aktaran bir sanayici. Umudunu hiç bir zaman yitirmeyen ve sektöründe ilklere imza atan azimli bir iş insanı. Tutkun Makina’nın kurucusu Nazmi Tutkun ile girişimcilik hikayesinden gelecek planlarına birçok konuyu konuştuk. 1945 Bulgaristan Kırcaali doğumlu olan Nazmi Tutkun, 1951 yılında göçmen olarak Türkiye’ye gelir. Tutkun, hikayenin devamını şöyle aktardı:
ÇAKIYLA PULLUK YAPTI
“Ben 5 yaşında iken Bulgaristan’dan İzmir’e geldik. Çocukluğumdan itibaren de makinelere karşı bir merakım vardı. Gördüğüm bir ürünü yapmaya çalışırdım. İlkokulda ödev yapmaz, ama tahta ve metal parçalarını çakıyla şekle sokarak pulluk yapar, öğretmenime ‘dersimi yapmadım, ama pulluk yaptım’ derdim. İlkokulun ardından da okula devam etmedim. Çırak olarak çalışma hayatına adım attım. 1969’da askerden geldikten sonra ise bir müddet sanayide torna ustası olarak çalıştım. İzmir Karabağlar’da marangoz makineleri imalatı yapan bir firmada kendimi geliştirme imkanı buldum.”
Süreç içinde tezgahta sakız da satar jilet de. Küçüklüğünden beri elektrik-elektronik merakı ise Raşit Dursunoğlu’nu üniversite için 2008’de Erzurum’dan İzmir’e getirir. Dokuz Eylül Elektrik Elektronik Mühendisliği’nde okur. Raşit Dursunoğlu, üniversitenin ardından özel bir şirkette mühendis olarak kariyerine yön verir, 2018’de ise kendi hikayesini yazmak için yollara düşer. Mesleğinden ziyade ticarete odaklanır ve gülyağı, haşhaş gibi ürünlerin ihracatına başlar. Hayatındaki en büyük dersi kadınları dinleyerek alan Raşit Dursunoğlu, kadınlar için adil ücret ve haklar noktasına odaklanır. Ve İzmir’de Moncvas doğar. Bugün Hindistan’daki dul kadınların yaptığı etnik çantaları global pazarlara sunmak için mücadele veren Dursunoğlu’nun gündeminde üretimin bir ayağını Türkiye’ye de taşıyarak üreten kadınların eşit haklara kavuşması var.
RAŞİT Dursunoğlu... Üniversite yıllarında hibe alamayan birçok projesi olsa da mücadele etmekten vazgeçmeyen bir isim. Üç yıllık profesyonel hayatın ardından kendi hikayesini yazma noktasında ise üreten kadınların adil ücret ve haklar elde etmesi için koşturan sosyal bir girişimci. Pialer’in kurucusu ve Moncvas markasının yaratıcısı Raşit Dursunoğlu ile hem girişimcilik serüvenini hem de gelecek planlarını konuştuk. Erzurumlu esnaf bir babanın 5 çocuğunun 2 numarası olan 1991 doğumlu Raşit Dursunoğlu, kariyer yolculuğuna çok küçük yaşta başladığını söyleyerek, şunları paylaştı:
SAKIZ DA SATAR JİLET DE
“6 yaşında inşaatın temel betonunu suladım. Arada tezgahta sakız, jilet sattım. Bir şeyler öğrenmek adına tüm bunları kendi isteğimle yaptım. Farklı şehirler ve insanlar tanımak isteğiyle de liseyi üç ayrı kentte okudum. Küçüklüğümden beri, elektrik ve elektroniğe karşı büyük bir merakım vardı. Bu uğurda kumandalı araba, hırsız alarmı gibi çalışmalarım oldu. Bu merakla da üniversite için yaptığım 7 tercihin hepsi elektrik-elektronik mühendisliğiydi. Ve bu tercihle 2008’de Erzurum’dan İzmir’e geldim. Dokuz Eylül Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği’ni kazandım.”
PROJELERİ DESTEK ALAMADI
Avukat olmak istese de yanlış yönlendirmelerle kendini Marmara Üniversitesi Çalışma Ekonomisi’nde bulur. Esra Ulaşan, üniversite sürecinde finans dünyasına merak salar ve harçlığını fonlarda değerlendirmeye başlar. İktisat üzerine yüksek lisans yapan Esra Ulaşan, doktora için ise Ege Üniversitesi’ne gelir. Robo danışmanlık yazılımları üzerinde çalışmak için ABD’ye giden Ulaşan, North Carolina State University’deki eğitimi sırasında bir algoritma geliştirir. Finans sektöründe kullanımı hızla yaygınlaşan yapay zeka teknolojisine odaklanan Esra Ulaşan, İzmir’de 2018’de 4 ortaklı bir yapıyla kendi şirketini kurar. Bugün yapay zeka tabanlı portföy optimizasyon ve robo danışmanlık platformu ‘Akıllıfon’ ile yoluna devam eden Ulaşan, yeni işbirlikleriyle finans sektörüne imzasını atmayı hedefliyor.
ESRA Ulaşan... Hayallerinin peşinden koşan ve bunun gerçekleşmesi adına da yoğun bir mücadele veren bir isim. Köy pazarında başlayan paraya yön verme serüvenine geliştirdiği algoritmayla farkındalık katan genç bir girişimci. Smart Capital Yazılım ve Danışmanlık’ın kurucu ortaklarından Esra Ulaşan ile hem girişimcilik hikayesini hem de gelecek planlarını konuştuk. Annesinin ev hanımı, babasının ise sebze-meyve komisyonculuğu yaptığını paylaşan 1985 Uşak Karahanlı doğumlu Esra Ulaşan, hikayesinin devamını şöyle anlattı:
İLKOKULDA TEZGAH AÇTI
“Karahanlı’nın bir köyünde babam bildim bileli ticaretin içindeydi. O da bunu babasından öğrenmiş ve çekirdekten yetişmiş biri. İlkokula gittiğimiz yıllarda kabzımallık yapan babam, aramızda bir yaş olan ağabeyim ile bana da köy pazarında tezgah açtı. Toptan ticaretini yaptığı sebze ve meyvelerden arta
Bir yanda üniversite eğitimleri devam eder, öte tarafta ise dağcılık ve doğa sporuyla ilgilenirler. Üniversitenin ardından da her biri kariyerine farklı alanlarda yön verir. Dağcılık ise hem hayatlarının, hem de işlerinin bir parçası olur. Endüstriyel dağcılık, yani iple erişim alanında eksik ve fırsatlar yeni bir girişimin fitilini ateşler. Ve 7 arkadaş 2013’te İzmir’de Mira İple Erişim’i kurar. Süreçte 4 ortağın ayrılmasıyla yola Barış Ateş, Haldun Ülkenli ve Yıldıray Çınar devam eder. Bugün üç ortak Mira ile petrokimya endüstrisinden rüzgar türbinlerine kadar birçok sektöre iskele, vinç gibi geleneksel yöntemlerle ulaşılması mümkün olmayan yüksek ya da derin noktalarda yapılacak çalışmalar için farklı çözümler üretiyor. Bu yıl grup şirketine dönüşmenin ilk adımın atan 3 girişimci, belirli alanlarda uzmanlaşmak adına kurdukları 6 şirketle de hikayelerine yeni ortaklar ekleyerek büyüyor.
MİRA... Yaptığı iş itibariyle farkındalık yaratan bir kurum. İple erişimle yüksekte çalışma becerisini, mühendislik ve teknisyenlik eğitimiyle birleştirerek profesyonel çözümler sunan bir şirket. MİRA’nın kurucularından Yıldıray Çınar ile firmanın kuruluş öyküsünden yaptıkları işlere ve gelecek planlarına kadar birçok konuyu konuştuk. Hikayenin asıl başlangıç yerinin Hacettepe Üniversitesi Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü olduğunu paylaşan Yıldıray Çınar, o dönemi şöyle anlattı:
YOLLAR O KULÜPTE KESİŞTİ
“Ben 1985 Sivas, Haldun Ülkenli 1970 Almanya, Barış Ateş ise 1982 Ankara doğumlu. Hacettepe Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nde okuduğum dönem Hacettepe Üniversitesi Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü’ne üye oldum. Burada Fizik Mühendisliği okuyan Barış Ateş ile tanıştım. Kendisi benim eğitmenimdi. ODTÜ’de Makine Mühendisliği okuyan Haldun Ülkenli’nin dağcılık serüveni ise ODTÜ Dağcılık ve Kış Sporları Kulübü’nde başlamıştı. Ortak nokta dağcılık olunca onunla da yollarımız çeşitli organizasyon ve etkinliklerde kesişti. Zaman içerisinde bu çevre genişledi. Yeni arkadaşlar eklendi.”
TABELA ASARAK BAŞLADILAR