Paylaş
Çocukluğu 1990’lı yıllarda geçen hemen hemen herkes bu nakaratla beraber ekran karşısına geçip Minik Kuş’u, Kırpık’ı, Edi ile Büdü’yü, Kurabiye Canavarı’nı, Kurbağacık’ı, Açıkgöz’ü, Tahsin Usta’yı, Zehra Teyze’yi, Nihat Amca’yı, Hakan Abi’yi, Sabiha Teyze’yi ve Zeynep Abla’yı izlemek için can atardı.
Dünyada, Sesame Street adıyla bilinen çocuk programı, Türkiye’de, Susam Sokağı olarak hayat buldu. 1989’da TRT’nin Ankara Kavaklıdere’deki Sefaretler Stüdyosu’nda çekimleri başlayan Susam Sokağı, 1990’a kadar iki sezon boyunca yaklaşık 250 bölüm olarak kaydedildi.
Çocukların büyük ilgisini toplayan program, biri sabah biri akşam olmak üzere günde iki kez yayınlanıyordu. Maalesef sadece iki sezon çekilen Susam Sokağı’nın daha sonraki yıllarda eski bölümleri yayınlandı.
Sadece bir sokak değil, çocukların hayallerinin yaşadığı bir dünyaydı Susam Sokağı. Herkesin kendinden ve çevresinden bir parça bulduğu bu sokak sayesinde bazı çocuklar okula bile başlamadan saymayı ve harfleri öğrenmişti. Çocuklara sevgiyi, paylaşmayı, hoşgörüyü, arkadaşlığı öğreten bu programda gerçek karakterlerin yanı sıra, kuklalarla canlandırılan hayali karakterler de vardı.
Susam Sokağı’nın sevilen karakterlerinden Minik Kuş’a hayat veren Hakan Odabaşı, küfesinde yaşayan Kırpık’ı canlandıran Erdinç Doğan ve gitarıyla çaldığı şarkılar ile çocukların sevgilisi olan sokağın Hakan Abi’si Tolga Tecer, 90’ların en sevilen çocuk programı Susam Sokağı’yla nasıl tanıştıklarını ve bilinmeyenleri anlattı.
30 yıllık meslek hayatında yüzlerce eserde sahneye çıkan Hakan Odabaşı, şimdilerde Ankara Devlet Opera ve Balesi’nde ‘Baş Koreograf’ olarak görev yapıyor.
MİNİK KUŞ-HAKAN ODABAŞI
MİNİK KUŞ OLDUĞUMU ÖĞRENDİKLERİ ZAMAN 'BİZ SİZİNLE BÜYÜDÜK DİYE ÇOK ŞAŞIRIYORLAR'
Ankara Devlet Konservatuvarı’ndan mezun olan Hakan Odabaşı’nın kariyeri, 1988’de Ankara Devlet Opera ve Balesi’nde başladı. Operadaki ilk yılında, 21 yaşındayken yolu Susam Sokağı’na çıkan Odabaşı, o renkli günleri ve anılarını şöyle anlattı:
“Opera’ya yeni girmiştim. Orkut Stüdyosu’nda Minik Kuş’un seçmeleri varmış ama benim bundan haberim yoktu. Abim Can Odabaşı da dansçı ve o da seçmelerdeymiş. Ben de evdeydim o sırada, bir telefon geldi. Abim ‘Hakan taksiye bin stüdyoya gel çabuk’ diyerek beni çağırdı. Stüdyonun kapısında beni bekleyen abime, ‘niye çağırdın, ne oldu’ derken, sahneye doğru ilerledik ve ‘sana söyleneni yap’ dedi. Bir anda sahneye çıktım. Elime yarım karga kuklası verdiler. ‘Bunu al elini kaldır, sahnede dolaş ve konuşmaya başla’ dediler. ‘Ne konuşayım’ diye sorduğumda, alfabeyi saymamı istediler. Heyecandan bir anda alfabeyi de unuttum. Aşağıda 5-6 kişilik jüri beni seyrediyor. A, b, c, nasılsın iyi misin gibi şeyler yaptım. İki dakika sonra aşağıya geldim. ‘Hayırlı olsun, Minik Kuş’u seçtik işte bu adam’ dediler.
KOSTÜMÜN İÇİNDE MONİTÖR VARDI
Minik Kuş kıyafetini getirdiler. Kıyafet üç parçadan oluşuyor; başı, gövdesi ve ayakları. Çok büyük ve ağırdı. Hiçbir şey görmüyordum. Kostümün içinde, göğüs bölgemde bir monitör vardı. Bütün her şeyim monitördeydi. Kiminle konuşacağım, karşımda kim var oradan takip ediyordum. Sağ elle oynatıyordum ve hep yukarıdaydı. Kostümün içinde sol elimde de misina vardı, misina onun karşılığı olarak yön veriyordu. Ama çok zordu ve bir süre sonra kolum davul gibi şişiyordu.
EKRAN ÖNÜNDE OLMAM YASAKTI
Dışarıda kimse Minik Kuş olduğumu bilmiyordu ve benim ekran önünde olmam, konuşmam yasaktı. Bir bölüm dışarıda oynamak için zar zor ikna ettim. Hakan abi ve etrafındakiler origami yaparken bir bölümde gözlük taktım, saçlar dağınıktı ama hiç konuşmadım. Çünkü konuşursam Minik Kuş olduğum da anlaşılacaktı. Dışarıda kimse bilmiyordu ama bütün TRT çok iyi biliyordu Minik Kuş’u. Halen birileriyle tanıştığımda Minik Kuş olduğumu öğrendikleri zaman ‘Biz sizinle büyüdük’ diye çok şaşırıyorlar, şok oluyorlar.”
Şu anda Ankara Devlet Tiyatroları’nda görev yapan Tolga Tecer, 28 yıllık meslek hayatında Deniz Yıldızı ve Beni Affet gibi dizilerin yanı sıra birçok tiyatro oyununda da sahne aldı.
HAKAN ABİ-TOLGA TECEL
SERBEST GİTAR YERİNE RUSH VE CAMEL GİBİ GRUPLARDAN ÇALDIM
Tolga Tecer, Susam Sokağı’nın merdivenlere oturup gitar çalan Hakan Abi’si olarak hafızalara kazındı. 22 yaşında Ankara Devlet Konservatuvarı’ndan mezun olur olmaz Susam Sokağı ile yolları kesişen Tecer, bizi o yıllara şöyle götürdü:
MİNİ MİNİ BİR KUŞ DONMUŞTU
“Susam Sokağı’nın yapımcıları konservatuvarda ‘genç birisini arıyoruz, hem sesi güzel olacak hem de gitar çalacak’ demişler. Arkadaşım Cem Emüler ‘tam seni tarif ettiler, onlara ismini verdim, seni arayacaklar’ dedi. Daha sonra TRT’den arayıp ‘Deneme çekimi yapacağız. Gitarını da al gel’ dediler. ‘Mini mini bir kuş donmuştu, pencereme konmuştu’ şarkısını hem çaldırdılar hem de söylettiler. ‘Tamamdır, bu işte siz varsınız’ dediler. Hayatımdaki ilk işti. Konservatuvardan mezun oldum ve kendimi Sefaretler Stüdyosu’nda buldum. Çok büyük ustalarla çalışma fırsatı yakaladım. Çok şanslı bir dönemdi.
ÇOCUKLAR İÇİN ROCK MÜZİK ESİNTİSİ
Sokakta ya da trafikte ya da başka bir yerde beni gören birisi mutlaka Susam Sokağı’nda bizleri izlemiştir. Hakan Abi olarak çocuklara serbest gitar çalacağım dönemde Rush, Camel gibi gruplardan bir şeyler çalıyordum. Kırpık’ta oradan bana ‘ay ne kötü bir şey çalıyorsun’ diye laf atıyordu. Ama çocukların kafalarına biraz rock esintileri girsin diye öyle bir hile yapmıştım. Bıcır bıcır çocuk şarkıları çalmadım, genelde klasik rock motifleriydi. Belki de benim o çaldıklarımı dinleyen çocuklardan bazıları şu anda Türkiye’nin ünlü rock müzisyenlerinden olmuştur. Bunu gururla söylüyorum.”
Erdinç Doğan, Susam Sokağı’ndan sonra birçok televizyon programında sunuculuk yaptı. Kuklacılık eğitimi de veren Doğan, 2004’ten bu yana da Ankara Devlet Tiyatrosu’na mesleğine devam ediyor.
KIRPIK-ERDİNÇ DOĞAN
SUSAM SOKAĞI ÇOCUKLARA SOSYAL, ZİHİNSEL VE SANATSAL HEDEFLER BELİRLİYORDU
Susam Sokağı’nın ortasındaki küfede yaşayan Kırpık’ı canlandıran Erdinç Doğan, Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Oyunculuk Bölümü’nde 3’üncü sınıf öğrencisiyken 22 yaşında Susam Sokağı ile tanıştı. Doğan, o yılları şöyle anlattı:
“Susam Sokağı’ndan önce 14-15 yaşındayken TRT’de robot seslendirmesi yapıyordum. Oradan tanıştığım yönetmen bana Susam Sokağı ile ilgili seçmeler olduğunu haber verdi. Biz orada hem bedensel hem de ses değişimi hakkında sınava girdik. Seçmeler yapıldı ve kayıtlar ABD’ye gönderildi. Önce beni Minik Kuş’a seçmişlerdi ancak daha sonra Kırpık’a geçtim.
KIRPIK’IN SAĞ KOLUNDA BAŞKASI VARDI
Kırpık için üç aylık bir eğitim aldım. Büyük bir bedensel performans gerektiriyordu. Küfenin altı kesilmiş bir şekildeydi ve aşağıda taban kısmı sünger kaplıydı. Sağ kolumu sınıf arkadaşım Özgen Eldek oynatıyordu. Sağ ve sol elin farklı olmasına rağmen, onunla da uyumumuz çok iyiydi. Birlikte bir gazeteyi açıp okuyup öbür sayfayı çevirebiliyor ya da bardağı tutup su koyabiliyorduk. Ben sol eli ve kafayı oynatıyordum, aynı zaman da Kırkıp’ı seslendiriyordum. Dizlerimizin üstüne çöküp, kollarımız bir saat boyunca havada çekim yapıyorduk. İşin en zor kısmı ellerimizi uzun süre havada tutmak ve aynı anda o bulduğum sesi korumak durumumda olmamdı.
ÇOCUKLARA HEDEFLER BELİRLİYORDU
Yorucu ama çok eğlenceliydi. Güzel bir aileydi. Çok değerli isimlerle çalıştık, çok keyifliydi. Susam Sokağı çocuklara sosyal, zihinsel ve sanatsal hedefler belirliyordu. Hoşgörü, dostluk, arkadaşlık, harf ve okuma yazma öğretme gibi. Her bölümde tek bir şey öğretiliyordu. Kısa reklam spotları halinde hazırlanıyordu. Bu da çocukların bayağı ilgisini çekmişti.”
Paylaş