Paylaş
Dön dolaş...
Vardığımız yer kocaman bir klişe.
Hepimiz, kainat güzeline döndük.
“2017’den ne bekliyorsunuz?” diye soruyorlar...
“Dünya barışı” diye yanıtlıyoruz. “Yurtta barış, cihanda barış.”
Gerçi, klişeler boşuna klişe olmuyor, şairin dediği gibi, “klişeler iletişimin alet çantasındaki çekiç ve tornavidalar”.
Galiba takvim olalı beri, insan barış diliyor. Görünen o ki böyle de sürecek.
Her şey tezatıyla var.
Bir yandan gezegene karanlık çöker, çakallar borusunu öttürürken...
Diğer yandan naif sesler karanlığı aydınlatıyor.
Rus büyükelçinin suikastında, olayın tanığı ‘sağdaki adam’a o sırada aklından geçenin ne olduğu sorulduğunda “İnanın bu olayı bir an önce unutmak istiyorum. Ama şunu söyleyebilirim, hiç korkmadım. O ifademde korku yok. ‘Güzel şeyler olacakken kötü şeyler neden olur? Bunu neden yaparlar’ diye düşünüyorumdur. Zaten her zaman düşündüğüm ve hiç çözemediğim bir şeydir. Sevgi ve barış ile yaşamak varken neden hayatı cehenneme çevirirler?”
Çocuksu ama bir o kadar doğru.
Neyse, bırakın dünyadaki savaşları falan da, kendi dünyamızda herkesle ve her şeyle ne kadar barışığız?
İnternetten sokağa durmadan kavga halindeyiz.
Giderek kabusa dönen bir iklimde yaşamak zor, bir yandan da haklıyız.
Yılbaşı öncesinde birkaç arkadaş sohbet ederken adettendir, birimiz “2017’den ne bekliyorsunuz?” diye sordu.
Herkes memlekete dair iyi dileklerini sıralarken aklına kendi için bir şey dilemek gelmedi. Ya da belki bunun bencilce olduğunu düşündük.
Zira, ülke bu haldeyken, her ay insanlar 10’ar 10’ar ölürken kendimiz için bir şey istemenin suçlu hissettirdiği bir dönemde yaşıyoruz.
Artık bireysel isteklerimiz rafa kalktı; memleketin hali ahvali ilk sıraya oturdu. Kendimizi unuttuk.
O nedenle, yine kabus gibi başlayan 2017’den benim dileğim kendimizi hatırlamamız.
Paylaş