Paylaş
Dr. Murat Katoğlu’na göre...
İnsan elinden çıkma değişik eserleri toplarken müzelerin önceliği, yaratıcılığın kalıcı örnekleri olanlar ve estetik değer taşıyanlar.
Bunlar tarihi eser olsunlar diye değil, insan duyarlılığı ve aklının yüksek estetik verimleri olarak imal edilmişler.
Yani, sanat kaygısıyla yapılmışlar.
“Tarihselliği zaman onlara sonradan ekliyor” diyor Katoğlu, “Esasen bunlar, kendi dönemlerinde de estetik değer taşımasalardı ne koleksiyonlara girer ne de tarihsellik vasfı kazanırlardı.”
*
Ülkemizde müzelerin sanattan kopuk olduğunu vurgulayan Katoğlu, Kültür Bakanlığı’nın da bu açmazı ‘Müze Kartla Tarihe Yolculuk’ kampanyasıyla derinleştirdiğini söylüyor:
“Bakanlık, müzecilik anlayışını hayattan ve sanattan soyutlayıp tarihselliğe kilitledi. Müzeler ‘turistik’ kurumlar sayılmaya başlandı. Tarihe ve arkeolojiye saplanan müzecilik, çağdaş yaratıcılığı görmezden gelmek demektir.”
*
Ona sorarsanız bu zihniyet, coğrafyamızın sanat birikimini kronolojik ve bütünsellikle sergileyen bir merkez müze kuramadı, bir ‘Milli Müze’ sahibi olamadık.
Yani mesela, bir Roma heykeli ile İlhan Koman’ın eserleri aynı müze sistemi içinde buluşamıyor.
Zira Türkiye müzeciliğinin hayalinde böyle bir şey yer almıyor.
*
Biz sanatı tarihe hapsediyoruz.
Tarihimizi rakamlara indirgiyoruz.
Şunca yıldan bahsediyor, nicelikle övünüyor, niteliği umursamıyoruz.
Turistleri dünyanın bir ucundan diğer ucuna taşıyan şeyin eserlerin yaşından ziyade, sanatsal nitelikleri olduğunu görmezden geliyoruz.
Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde deniz ve balıkla ilişkimiz nasıl içler acısı haldeyse bunun bir tezahürü aslında tarihimize yönelik tavrımız.
*
Yükseköğrenim ve iş hayatına atılmada karşımıza çıkan tablo da bunu doğruluyor.
Türkiye’de sanat mezunlarının yüzde 15.9’u işsiz.
Yüksekokul ve fakülte mezunları arasında sanat mezunları yüksek işsizlik oranıyla ikinci sırada.
Üniversite ve fakültelerde 60 sanat tarihi bölümü var.
YÖK yeni bölümler açarken bu bölümlerin mezunlarının istihdam imkân ve ihtiyaçlarıyla ilgili bir değerlendirme yapıyor mu, insan merak ediyor.
Üniversite tercih formu önüne gelene kadar sanat tarihinden bihaber nesiller yetiştiriyoruz.
Sonrasında, her yıl binlerce öğrenci sanat tarihi bölümlerinden mezun oluyor. Çoğunluğu işsiz kalıyor.
Etraf diplomalı işsiz arkeologdan, sanat tarihçisinden, restoratörden geçilmiyor.
Belediyelere sanat tarihi uzmanı kadroları verilemez mi?
Ya da mesela, sayılamayacak kadar çok uygarlığa ev sahipliği yapmış, yüksek sanat birikimi olan bir ülkede ilköğretimde sanat tarihi neden zorunlu ders değil?
Bu uygarlıkların ürettiklerinin, öğrencilere ezberletilen dağların ve göllerin isimleri kadar değeri yok mu?
*
Bu sistemin çalışmadığı ve çalışmayacağı ortada.
Televizyona çıkan herkesi ‘sanatçı’ sanıyoruz! Başbakan’ın davetine giden popçunun ve topçunun ‘sanatçı’ diye anılması da...
İsrail’i protesto için konsolosluk önünde toplanan kalabalığın öfkesinin, anlaşılamaz biçimde ülkemizin en değerli heykellerinden birine yönelmesi de...
Bu eksikliğin sonucu aslında.
Kaybettiklerimiz geri gelmiyor...
Daha fazla kaybetmeden acil müdahale lazım.
Paylaş