Paylaş
28 yaşındaki Zafer Açıkgöz taşeron sağlık işçisiydi. Geçen yıl İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi’nde çöp boşaltırken eline enjektör battı. Buna rağmen çıplak elle kanalizasyon temizlemeye zorlandı. Enfeksiyon kaptı. Hepatit B teşhisi kondu. Bir mektup yazdı:
“Biliyorum, arkamdan iki gün ağlayıp üçüncü gün unutacaksınız. Hayatınıza hiçbir şey olmamış gibi devam edeceksiniz.
Benden önce her sene ölen 1500 işçi gibi.
Soma’da ölen 301 maden işçisi gibi.
İş buldum, ekmek buldum diye sevinirken, güvenlik önlemlerinin alınmamasından, gerekli eğitimin verilmemesinden, altyapı eksikliğinden canımdan oldum.
Sevdiklerinizle mutlu bir yaşam sürmek, evlenmek, çocuk sahibi olmak istiyorsanız; var olan şartların, eğitimlerin tamamlanmasını isteyin.
Çalışma Bakanlığı başta olmak üzere tüm sorumluların yasalarca cezalandırılması en büyük dileğimdir. Ceza alsınlar ki aynı hatalar yaşanmasın.
Güle güle...”
Bu satırları yazdıktan birkaç gün sonra karaciğer yetmezliğinden öldü.
Adalet Arayana Destek Grubu’nun çıkardığı İş Cinayetleri Almanağı 2014 onun mektubuyla açılıyor.
Almanakta bu yıl, tedbirsizlik nedeniyle meslek hastalığına yakalanıp kaderine terk edilmiş işçilere kulak verilmiş.
Onlardan birinin başından geçenler bu ülkede işçilerin yaşadığı adaletsizliği gözler önüne seriyor.
*
72 yaşındaki Hatice Karakuş lupus hastası.
Bir büro malzemeleri firmasının imalathanesinde kimyasala maruz kalarak 7 yıl çalışmış. Binada havalandırma yokmuş, pencereler tiner uçar diye açılmıyormuş.
Çalışma arkadaşlarının çoğu ölmüş, diğerleri onun gibi yarım kalmış. Elleri ve dudakları morarmaya başlayınca haftada 3-4 kez hastaneye gider olmuş.
Dava açmış, malulen ve iş göremezlik maaşı bağlanmış.
19 yıl ömür biçmişler, 19 yıl bitince maaşı kesmişler. Bir yıl fazla ödediler diye de icra takibine başlamışlar. Faizle birlikte 20 bin lira istemişler.
Maaşı kesildikten sonra yine hastane hastane dolaşmış.
Çapa’da önceden de gittiği doktor “Hastalığı devam ediyor” yazıp “Malullüğü devam edecek” yazmadığı için raporu kabul etmemişler. Doktora niye böyle yazdığını sorunca, “Devletin parasını yediğin yeter, şimdiden sonra yeme” yanıtını almış.
Başhekime gitmiş. Başhekim “Çalışabilir raporu verilir mi bu teyzeye?” diye sormuş. Meslek hastalığı doktorunun cevabı ise “Önceden bizim raporlarımızla malulen kabul ediyorlardı, şimdi bizi de saymıyorlar. Son 10 yılda artık rapor verdik mi bizi sürgün ediyorlar” olmuş.
Karakuş şimdi Adli Tıp raporunu bekliyor. Adli Tıp karar verecek meslek hastalığı olup olmadığına. Onaylarsa maaş tekrar bağlanacak.
Firma deseniz, çoktan kapanmış.
Dava 20 yıl sürmüş. Başlangıçtaki avukatı meğer karşı tarafın avukatıymış, Karakuş’u kandırmış. Sonrasında karşı taraf duruşmalara gelmemiş. Her seferinde duruşma ileri bir tarihe atılmış.
Firmada ciğerlerinden hasta Ramazan diye bir çocuk varmış. “Ben hasta oldum, diğerleri olmasın” diye sendikayla uğraşmış durmuş. Ama işçiler nerede toplansa, orası basılmış. Ramazan’ı ve diğerlerini işten atmışlar, sonra okuma-yazması olmayanlara kâğıt imzalatıp onları zorla sendikadan istifa ettirmiş, işe geri almışlar.
*
Karakuş şimdi malulen emeklilik için açtığı davayla uğraşıyor. Adli Tıp’tan raporun gelmesi iki yılı bulacak.
Hayatına dönüp baktığında ise gördüğü şu...
“Hep hastanede geçti günlerim. Evlatlarımı koklaya koklaya büyütemedim, ablalarıma bıraktım. Kızımı zorla uyuturken ‘Kaçacaksın’ derdi, oysa hastaneye gidecektim. Şimdi torunlarımı yüreğime basıp hiç ayırmamak istiyorum. Çok zor, çok. Çalıştığımı, hak ettiğimi niye vermediler?”
Paylaş