Melis Alphan

Erkek adalet değil gerçek adalet istiyoruz

24 Mart 2018
KADINA yönelik suçlarda yargının ne durumda olduğu artık hepimizin malumu. Hâkime, “Efendim” dedi diye, kravat taktı diye erkeklere kepçeyle dağıtılan ceza indirimleri, hatta hiç ceza vermeme, ceza erteleme vs...

Çocuğa cinsel istismarda bile, istismarcının ‘saygın tutum’u ödüllendiriliyor ve bu pisliklere bile iyi hal indirimi uygulanabiliyor.

Bir kadın katilinin haksız tahrik indiriminden yararlanabilmesi için “Kadın bana küfretti, erkekliğime dokundu” demesi ya da namus konulu bir bahane bulması yeterli oluyor.

Bin tane örnek verilebilir. Buyurun bir tanesi: Geçtiğimiz yaz Diyarbakır’da karısını tabancayla öldüren adama, karısının kendisini aldattığını iddia ettiği için haksız tahrik indirimi uygulanmıştı. Adamın yargılama sürecindeki olumlu hal ve davranışları da dikkate alınmış, ömür boyu hapis cezası 15 yıla inmişti.

Savcı iddianameyi adamın eşinin kendisini aldattığı iddiasını doğru kabul ederek hazırlamıştı.

Velev ki aldatmış olsun, ne fark eder?

Ama bu indirimden anladığımız erkek yargımıza göre, aldatan kadın kocasına kendini öldürmesi için bir miktar ‘haklı’ neden verir.

Adaletin tesisini beklediğimiz mahkemeler ne yazık ki, konu kadına karşı işlenen suçlar olduğunda çok büyük ölçüde erkeğin yanında. Yargıda kafalar erkek, zihniyet erkek, her şeye hakkı olduğu düşünülen kişi erkek. O kadar erkek ki, önündeki kanunu bile uygulamaya eli gitmiyor hâkimin. Savcılar deseniz, kaçı CEDAW’ı, İstanbul Sözleşmesi’ni hatmetmiş bilinmez.

CİNSEL SALDIRIYA

Yazının Devamını Oku

Bu kızların öyküsünü kaçırmayın

24 Mart 2018
Begüm Cana Özgür 28 yaşında, dokuma kültürü üzerine yoğunlaşan bir tasarımcı.

Endüstriyle
çalışması pek mümkün değil, çünkü tasarımları makinelerde üretilmeye çok uygun değil.

Ama o yine de, desenlerini ve numunelerini hazırlayıp adetleri belirledi ve bir üreticinin kapısını çaldı.

Anlattı etti, sergiye yetişeceğini söyledi.

Ama desenler zordu, miktar azdı, üretici Cana ile uğraşmak istemedi ve onu yolladı.

O noktada Cana ya vazgeçecekti ya da başka bir yol bulacaktı.

Arabasına atladı, şehir şehir, köy köy gezerek önüne çıkan herkesle sohbet etti. En sonunda bir köyde dokuyucu kadınlardan bir ağ oluşturmayı başardı.

Çalıştığı kadınlar arasında okuma yazma bilmeyen de vardı, evinin içinde tuvaleti olmayan yoksul bir aileye gelin gitmiş, oraya uyum sağlamaya çalışan, kimsenin elinden tutmadığı, dört duvar içine hapsedilmiş kadınlar da.

Yazının Devamını Oku

Hakiki kadınlar gerçek deneyimler

22 Mart 2018
Kadın filmleri festivallerine ihtiyacımız var.

Onların varlığı önemli, zira kadınlar her alanda kendilerini ispatlamış olsalar ve varlık gösterseler de, hâlâ yok sayılıyor, görmezden geliniyor ve hafife alınıyorlar.
Geçtiğimiz hafta İstanbul’da düzenlenen 16. Filmmor Kadın Filmleri Festivali’nin koordinatörü Melek Özman, 2017’de Türkiye’de vizyona giren 151 yerli filmden sadece 12’sinin yönetmeninin kadın olduğuna dikkat çekiyor ve diyor ki:
“Sinemadaki, film endüstrisindeki cinsiyetçiliği dert eden, kadınların sinemaya da eşit-özgür katılımını düşleyen, kadınların üretimlerini gönençle paylaşan, buluşturan, çoğaltan alanlara, kadın filmleri festivallerine ihtiyaç var.”
Filmmor Kadın Filmleri Festivali sadece günümüz film endüstrisindeki kadınların değil, geçmişin sinemacı kadınlarının da sesini duyuruyor.
Bu festival yoluyla Maya Deren’den Füruğ Ferruhzad’a yüzlerce kadının eserleri ile kadınların sinema tarihinin kayıp parçaları tamamlandı. Bu sayede bugüne, yeni filmlere, festivallere ilham veren bir sinema tarihimiz oldu.
“Biz uzunca bir zaman Alice Guy-Blache izleyemedik. Eril sinema tarihi Alice’i dipnotlarla geçiştirdi; kadınlar ikinci dalga feminist hareketle onu keşfetti de izleyebildik” diyor Özman:
“Cahide Sonku’nun yönetmenliğini eril jüriye tescil ettirmek için de feminist harekete, kadın film festivallerine bir hayli iş düştü. Sinemayla sinemada geçmişimize bakmak, bugünün kaydını tutmak ve geleceğe bir yol açmak bu yüzden önemli.”

Yazının Devamını Oku

‘Artık 18 yaşındasın. Beni çocuk istismarından şikâyet edemezsin’

17 Mart 2018
A.G. 2016’da 16 yaşındaydı. Ailesiyle beraber İstanbul’dan Kocaeli’ne taşınmıştı.

Bir akşam A., siteden kız arkadaşları ve onlardan birinin 34 yaşındaki erkek kuzeni S.Y. ile yemeğe gitti. Arkadaşı A.’ya S.’yi tanıştırırken, “Sana göz kulak olur” demişti.

A. hayatında ilk kez o gece içki içti. Eve dönüşte A. içki yüzünden baygındı. Adam arabasını sahilde tenha bir yere çekti ve A.’ya tecavüz etti. Ertesi sabah A. uyandığında bacaklarında kan izleri vardı.

Adam bu arada kuzenini çağırıp, “A. ile birlikte oldum. Bilinci yerinde değildi. Söylemezseniz anlamaz” dedi.

A. aptal değildi, her şeyin farkındaydı.

A. adamın evli, karısının da hamile olduğunu öğrendi. Adamın A.’nın yaşadığı sitede bir ‘bekâr evi’ vardı ve siteden pek çok kadınla birlikte olmuştu.

A. olacakları babası duyacak diye çok korktu. “Tutucu, namusu her şeyin üstünde tutan insanlar” diye tanımladığı ailesi onu öldürür diye düşündü.

Ertesi gün adam, A.’ya “Bakire olduğunu bilmiyordum. Dışarıdan rahat bir kız gibi görünüyorsun. Benim hayatımda bir sürü kadın olur. Karım da senin gibi bakireydi, üstüme kaldı. Sen de benimle devam edeceksin, yoksa baban öğrenir” dedi.

Adamın kirli işlerle uğraştığı, kaçakçılık yaptığı, bıçaklandığı, kurşunlandığı, hapse girip çıktığı rivayet ediliyordu. Korkusundan adamın isteklerine boyun eğdi. Adam A.’yı sürekli yanında dolaştırıyor,

Yazının Devamını Oku

Lefkoşa’da kültür rotası

15 Mart 2018
Geçtiğimiz yıl Hürriyet Keşfet vesilesiyle hayatımda ilk kez Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne gittim.

Açıkçası o güne kadar Kıbrıs denince aklıma kumarhane turizmi ile deniz kum güneş turizminden başka bir şey gelmiyordu. Gidip gezince gördüm ki, burayı ziyaret etmek için hepsinden öte bir neden var: Adanın tarihi mirası.
Vakıflar Genel Müdürlüğü tam da Kıbrıs’ın bu zenginliğinden hareketle, adada bir alternatif rota tasarlamış. “Vakıf Şehir Lefkoşa” isimli rota, bir hareket çağrısı aslında.
Vakıflar 2014’ten beri, vakıf eserlerin gizli kalmış öykülerinin anlatılması için Türkiye Rehberler Birliği ile çalışmalar yapıyor. İstanbul, Ankara, Trabzon, Antalya, Bursa Rehberler Odaları ile arşivlerindeki bilgileri paylaşıyor, bunları anlatarak kitlelere ulaşmaya çalışıyor.
Kıbrıs Vakıflar İdaresi Genel Müdürlüğü ile benzer bir eğitim sırasında fark edildi ki, Kıbrıs bir “Vakıf Ada”.
Kıbrıs Türk Seyahat Acentaları Birliği, Kıbrıs Türk Rehberler Birliği ve Türkiye Seyahat Acentaları Birliği ile görüşmeler yapıldı. Bu görüşmelerden, Kuzey Kıbrıs’ta nitelikli bir kültür turu ihtiyacını karşılayabilecek alternatif bir rota oluşturulabileceği anlaşıldı.
“Vakıf Şehir: Lefkoşa” adlı bu rota, Kıbrıs adasının altyapısını oluşturan tüm medeniyetlere ait lokasyonları kapsıyor. Rotada sadece Osmanlı yok, Venedik, Lüzinyan, Bizans da var. Katedralden camiye çevrilen Kıbrıs’ın Ayasofyası Selimiye Camii de var, hanlar hamamlar, tarihi Vakıflar İdaresi binası da, Venedik sütunu da var, Lüzinyan yapısı evler de.
26 lokasyondan oluşan rota, vakıfların kendine özgü zenginliğini ve tarihini tüm örnekleriyle anlatabilmeyi amaçlıyor.

Yazının Devamını Oku

Polis bu kadının ölmesini mi bekliyor?

10 Mart 2018
İSTANBUL’da H.İ.G. isimli erkek, 3 yıl önce, müşteri olarak geldiği markette çalışan 30 yaşındaki E.U.’yu gördü, kadının telefon numarasını buldu ve bir ay mesajlaştılar. Bir gün E. adamın evine gitti. Adam orada E.’yi kaba kuvvet kullanarak soydu, çıplak fotoğraflarını çekti.

Bu olaydan sonra adam E.’yi zorla çektiği fotoğraflarla tehdit etti, “Elimde artık bunlar var. Beni bırakırsan fotoğrafları ailene, akrabalarına gönderir, seni rezil ederim” dedi.

E. kimse duymasın diye, bir süre adamın istediği her şeye, “Tamam” demek zorunda kaldı. Adam, elindekilerle yetinmiyor, E.’den çıplak fotoğraflarını çekip yollamasını istiyordu. Yollamazsa tehdit ediyordu.

E., adamın 4-5 Facebook hesabından birisinin şifresini tahmin edip hesaba girdi. Gördü ki, adam sadece E.’ninkileri değil, daha pek çok kadının çıplak fotoğraflarını hesapları arasındaki mesajlarda saklıyor.

ARABAYI YAKTI, MOLOTOF ATTI

E., “Ne olacaksa olsun” diyerek adamla görüşmeyi kesti.

Bunun üzerine adam, E. adına Facebook’ta hesap açarak, yakınlarına kadının çıplak fotoğraflarını yolladı.

1 Mart 2016’da E. adamı şikâyet etti. Özel hayatın gizliliğini ihlal, tehdit, hakaret suçlarından adama dava açıldı. Adam ilk duruşmaya gelip avukat talep etti, sonraki duruşmalara katılmadı.

5-6 ay ses çıkmadı. Sonra adam E.’nin işyerine geldi. Uzaklaştırma kararı olmasına rağmen buraya geldiği için yeni bir dava açıldı. Adam,

Yazının Devamını Oku

Güzellik rakamların ötesinde

8 Mart 2018
Kadınlara fiziksel standartlara göre değer biçen düzende, müzik kliplerinden tutun da televizyon dizilerine, sokaklardaki billboard’lardan sanal aleme kadar hayatın her alanında, her saniyesinde kadınlar bir güzellik baskısıyla karşı karşıya.


Nazlı Malatyalı - Özgür Bolat

Bu baskı hep vardı. Ama medya araçlarının yaygınlaşmasıyla geçmişe oranla bugün çok daha fazla insan buna maruz kalıyor.

Popüler kültürün bize her taraftan pompaladığı ulaşılamaz güzellik ideali yetişkinleri bile hırpalarken, çocukları da esir almış durumda.

O yüzden, bu güzellik baskısıyla mücadeleye çocuklardan başlamak en doğrusu.

Dove bunu yapıyor.

Kadının Gücü Konferansı’nda yönettiğim panelde, Dove Ürün Müdürü Nazlı Malatyalı, dayatılan ‘tek tip’ ve ‘kusursuz’ güzellik anlayı-şının zamana, coğrafyaya ve kültüre göre değişen bir algı olduğunu şu örnekle anlattı:

“1960 ve 70’lerde balık etli kadınlar makbuldü. Yeşilçam’da başroldeki kadın figürlerde bugünün güzellik ölçülerinde bir kadın göremezsiniz. Bu örnekler çok daha eskiye gidebilir. Eskiden tarlada, bahçede çalışmayan, güneşe maruz kalmayan beyaz tenli kadınlar makbuldü. Şimdi ise solaryum çağındayız.”

Yazının Devamını Oku

Çocukları suçtan uzaklaştıracağımıza hapse atıp duruyoruz

3 Mart 2018
GÜVENLİK birimlerine gelen çocuk sayısı durmadan artıyor. 2012’te 245 bin iken, 2016’da bu sayı 333 bine ulaştı. (TÜİK)

Bunların neredeyse yarısı mağdur. 100 binden fazla çocuk ise suça sürüklenmiş. 65 bini güvenlik birimlerince adli birimlere sevk edilmiş. Suçları genelde, yaralama, hırsızlık, uyuşturucu kullanmak, satmak, satın almak vb... Bu çocukların en az 10 bini madde bağımlısı.

Peki biz bu çocukları suçtan uzaklaştırmaya mı çalışıyoruz, yoksa durmadan hapse atmakla mı yetiniyoruz?

Örneğin, önümde iki çocuğun dosyaları var.

16 yaşındaki P.G. yağma, 15 yaşındaki S.Ç. ise hırsızlık suçuna karışmış. 

S.Ç. son 5 yıl içinde 100 kez hırsızlık olayına karışmış ve hakkında işlem yapılmış. İkisi de cezaevinde. Hapiste olmalarına rağmen geçtiğimiz aylarda başka suçlardan ötürü sulh ceza hâkimliği haklarında tutuklama kararı verdi.

Türkiye’de adalet sistemine bir kere giren çocuk çıkamıyor. Pek çok çocuk hakkında yüzlerce dosya ve bu dosyalardan ayrı ayrı verilmiş cezalar var. Bunlar birleşiyor, dağ oluyor ve çocukların onlarca yıl hapis yatması bekleniyor.

Diyelim bir çocuk 1 yılda 20 suça karıştı... Çocuk her bir suçtan ayrı ayrı yargılanıp ayrı ceza alıyor. Her birinden 5 yıl hapis cezası alsa, bu cezalar toplanıp 100 yılı buluyor, çocuğun hayatına mal oluyor.

Bu çocuklar durmadan hapse girip çıkıyor, kimisi firar ediyor. Mutlaka suç işlemeye devam ediyor, yine hapse giriyor, topluma geri kazandırılmıyorlar.

Yazının Devamını Oku