Paylaş
Türkiye’den ayrılarak yurtdışında yeni bir hayat kurmak isteyenler bir yanda, “Defolun gidin vatan hainleri” diyenler bir yanda.
Yurtdışı planları yapan veya halihazırda başka ülkelere yerleşmiş ve uzaklardan kendi hayatını anlatanlar, burada ya “Ne güzel yapmışlar, keşke biz de yapsak” iç geçirmeleriyle. “Hiçbir yere gitmiyoruz kardeşim!” naralarıyla karşılaşıyor.
İki uçta bulunmama imkanı da var ama kimse bu seçeneği kullanmıyor. Bunun da sebebi açık: Zamanın ruhu.
Türkiye’de zamanın ruhunda “efelenme” var. Orta yolu bulmacılık, uzlaşmacılık, anlayışla birbirinin halinden anlamacılık yok.
Her iki türlü düşüneni de anlamak lazım oysa.
Önce “Buradan gitmek isteyen”in vaziyetini düşünelim.
Haklı mı, haksız mı siz karar verin...
Güzel okullarda okumuş, iyi işler yapmak istiyor ama belirli bir siyasi eğilimi veya gruba bağlantısı olmadığı için sınavlarda “soruların cevapları verilen” kitleden olamamış.
Çalışkan, akıllı ama liyakat ile çalışması gereken bir sistemde nereye baksa “bizim adamları doğru pozisyonlara yerleştirelim”cilik gördüğü için geleceğe dair bir umut hissedemiyor. “Olduğu kadar” diyor, üç kuruşa çalışmaya devam ediyor.
Şimdi de çalışkanlığını, dürüstlüğünü bir değer olarak gören bir ülkede, bir şirkette hem kendine, hem ailesine hem de dünyaya daha faydalı olabileceğini düşünüyor.
Gitmek istiyor.
Kızabilir misiniz?
Ensesi kalın adamın oğlu/kızı değil, orta halli bir ailenin çocuğu imiş, devlet okullarında okumuş, kendi kendini idame ettirmeyi öğrenmiş...
Üniversiteden sonra çalışmaya başlamış, kısıtlı imkanlarla evlenip aile kurmuş, şimdi çocuk büyütüyor...
Özel okula gönderecek bir durumu yok, maaşlar belli, elindeki tek seçenek devlet okulları.
Genel olarak eğitim konusunda dünyanın gerisinde olduğumuzu PISA sonuçları ortaya koymuşken, Türkiye 72 ülke arasında 50. sırada iken...
Ebeveynler, nitelikli eğitimden ziyade öğrencilerin ideoloji ve inanç temelli bir sisteme mahkum olduğunu, üstelik bu sistemin çocuğu “okuduğunu anlama” seviyesinde bile bir yere götürmeyeceğini gördüğünde...
Bu koşullarda çocuk yetiştirmek istemiyor.
Kızabilir misiniz?
Diyelim adam yaratıcı... Yaratıcı bir iş yapabilmesi için siyasi gündemden uzak durmalı, eleştiri yapmaktan, birilerini rahatsız etmekten kaçınmalı...
Diyelim bir beyaz yakalı. Her gün şehrin göbeğinden geçerek işine gidiyor. Bir bomba patlayacak diye ödü kopuyor, patlamayacağının bir garantisi yok artık, periyodik olarak gerçekleşen bir saldırı, bu sefer onu “vuracak” diye korkuyor...
Gitmek isteyene kızabilir misiniz?
İNSANCA HAYAT YAŞAMAK
Gelelim diğer “kamp”a. Yani “Biz hiçbir yere gitmiyoruz, buradayız kardeşim”cilere...
İnsanın büyüdüğü, hücrelerine kadar sinmiş ülkesinden kopup gitmesi kolay mı?
İnsan böyle bir cümle kurduğu anda bile özlüyor ülkesini. Bir arkadaşım demişti, “Uzun bir yurtdışı seyahatine çıktığımda, yolda küfürler sallayan minibüs şoförünü bile özlüyorum” diye.
Yani insan bir yere aidiyet hissettiğinde, esasında onu “öldürebilecek” potansiyelde kaosu bile özlüyor.
Buranın kokusunu, kirini, karmaşasını, haksızlığını, çirkinliğini bile özlüyor, bırakın cennet koylarını, güzel şehirlerini, güzel insanlarını... Mutsuzluk yaratan faktörleri bile özler hale geliyor.
“Biz bir yere gitmiyoruz kardeşim” sözleri buradan çıkıyor işte. Burada kalıp, güzellikleri artırıp memleketi daha yaşanabilir ve adaletli görmek isteyenlerin “narası” bir bakıma.
Öte yandan vatan sevgisi üzerinden gitmek isteyenleri oturduğu yerden “vuran” bir topluluk da var.
Burada patates çuvalı gibi yaşarken, kıraathane analizleriyle Twitter’da “memleket kurtaran” adam, yurtdışına taşınarak bir isim yapmış, bilimde, sanatta Türkiye’yi gururlandırmış insanları vatanını sevmemekle suçluyor mesela... Buyurun sohbete...
Diyeceğim o ki, pek çok insandaki yurtdışına taşınma arzusu ile burada kalıp yaşamak isteyenlerin esasında derdi aynı: İnsanca yaşamak. Barış, dostluk içinde, hep birlikte, farklılıklarımız ve aynılıklarımızla birlikte insanca yaşamak.
Kavgaya lüzum yok aslında, amaç aynı. O yüzden bırakın kim nerede insanca hayat bulacağına veya yaratacağına inanıyorsa, orada yaşasın...
Paylaş