Terör ve “İşini yapma” baskısı

Pazartesi günü yayınladığımız Magazin Konseyi sayfasının konularını cumartesi günü bitiriyoruz.

Haberin Devamı

İki cumartesi büyük iki acıyla sarsıldık, bir cumartesi İstanbul’da, geçen hafta ise Kayseri’de bir terör saldırısı gerçekleşti ve yine şiddetin ortasına, şehit haberlerinin acısına gömüldük.
Hayat duruyor ya öyle zamanlarda...
Bırak yazı yazacak, nefes alacak gücün kalmıyor. “Kollektif bunalım” haline geçiyoruz hep birlikte... Sektör ayrımı yapmaksızın hepimiz, hayatlarını idame ettirebilmek için zorla işlerini yapmaya çalışan milyonlara dönüşüyoruz.
Zor uyanıyoruz, sokağa çıktığımızda neyle karşılaşacağımızın belirsizliği yoruyor. Elimize telefon almaya korkuyoruz, oradan okuyacağımız kötü haberlerin endişesi bünyeyi henüz okumadan sarıyor.
İşte böyle zamanlarda, işi siyaset ve ülke gündemiyle doğrudan bağlantılı olmayan insanlar için “iş sürdürmek” hem mecburi hem de çok zor.
İki cumartesidir, haliyle “Ne yapsak?” diye düşündük.
Şehit haberleri gelirken magazin yorumlarıyla gündemi “işgal etmek” doğru mu? Memleket yanıyor, bizim “derdimiz” Google’da en çok yapılan arama “Slime” üzerine konuşmak mı olmalı mesela? Veya Burcu Esmersoy’un sevgilisiyle evlenmemesi üzerine ahkam mı kesmeliyiz memleket yanarken?
Siyaset ve gündem dışı konuşulacak tüm konular, yapılacak tüm işler “Sizin derdiniz ne” dedirtebilir.
Bir ölçüde doğrudur da bu eleştiri.
Mesleğimiz, “toplum önünde yapılan işler” kategorisinde olduğu için dengeyi korumak zor.
Magazin gazeteciliği, insanların ekmeklerini kazandığı bir meslek olan “gazetecilik” çatısının bir kolu. Bir otobüs şoförü nasıl sabah uyanıp direksiyonun başına geçiyorsa, bir fabrika, her ne koşulda olursa olsun üretimini sürdürüyorsa, bir market nasıl saat 9 dedin mi kapılarını açıyorsa, biz de kapılarımızı açmak zorundayız.
Çalışmak, kendi alanımızdaki işimizi sürdürmek, insanlara nefes alanı yaratmak, hayatın renginin sadece gri olmadığını anlatmak zorundayız.
Siyaset ve gündem dışı konularda kalem oynatanlar dışında, olağanüstü koşullar yaşanan, toplumsal olarak acı çekilen dönemlerde “İşini yapmayacaksın!” baskısıyla karşılaşan ikinci meslek grubu ise müzisyenler.

Haberin Devamı

Eğlence durur. Ama müzik?

Haberin Devamı

Acı olaylar söz konusu olduğunda eğlence durur. Durmalıdır. Bir şehrin ortasında bomba patlarken iki mahalle ötesinde eller havaya yapamazsınız.
Bakın “eğlence” durmalıdır diyorum. Müzik değil. Ama müzik de duruyor. Hayatın bir ifadesi olan “müzik”, suret değiştirmiş, sadece eğlenceyi hatırlatır durumda. Haliyle, “duruyor”.
Konserler, dinletiler iptal ediliyor.
Eğlence vaat eden etkinliklerin durması, bir saygı göstergesi ve isabetli bir yaklaşım.
Fakat bir klasik müzik dinletisi, tek maksadı dinleyenlerine müzik sunmak, ruhuna şifa vermek olan bir etkinlik neden iptal edilir?
İşte burada başka bir dinamik devreye giriyor, o da “linç korkusu”. Bir grup “Siz şehit haberleri varken burada içki içip eğlence mi düzenliyorsunuz?” diye saldırır mı endişesinden.
Konserin, dinletinin eğlence ile uzaktan yakından ilgisi olmamasına rağmen, böyle bir olay çıkmasından.
İşin özeti: Herkes böyle dönemlerde acı içinde, isteksizce, kendini zorla o depresif ruh halinden çıkararak işini yapmaya çalışıyor.
Bir müzisyenin, bir magazin gazetecisinin veya sanat icra ederek para kazanan herhangi birinden terör saldırısı olduğu zamanlarda “işini yapmamasını” isterken, bu istek sahiplerinin kendi hayatlarını düşünerek empati kurması gerekir.
Mesela bir terör eylemi olduğunda, mesela bir IT firmasında çalışan dostumuza, birileri “Memleket yanıyor, senin derdin bilgisayarlar” demiyorsa...
Bir boşanma avukatına, “Memleket yanıyor, senin derdin boşanma davaları” demiyorsa...
Her nasıl bir bankacıya “Memleket yanıyor, senin derdin para saymak” demiyorsa...
Toplum önünde yapılan işlere de benzer biçimde yaklaşmak gerekmez mi?
Böyle zamanlarda, bu mesleklere sahip insanların da ekmek yediğini, hayatlarını işlerini yaparak kazandığını hatırlamak gerekiyor galiba.
Neticede terör eylemi olunca kurumlar “Bu ay acımız büyük, fatura ödemeseniz de olur” demiyor. Hayat “fatura tahsil eden” tarafında her türlü devam ederken, faturayı ödeyecek olanın tarafında durması bekleniyor ve isteniyor. Mantıklı geliyor mu kulağa?
Büyük acıların yaşanmadığı, ölüm kelimesinin uzaklaştığı bir gelecek istiyoruz hepimiz.
Tam da bu yüzden işlerimize daha fazla sarılıyoruz. Siz de sarılın. İşlerinizi daha çok sevin, iştah ve sevgiyle yapın.
İnanın profil karartmaktan, kınama sözlerinden daha büyük bir cevap bu teröre. 

Yazarın Tüm Yazıları