Paylaş
Tüm sıraladıklarımızın değeri büyük. Hatta değeri, ileriye yönelik dileklerden de büyük, çünkü bize bir harita çiziyor. Güzel dileklerin gerçekleşmesi için olayların üzerine çıkarak, daha geniş bakarak, hem kendimizdeki, hem dünyadaki dönüşümü gözlemlemek icap ediyor...
60’lı yıllarda Kanadalı iletişim kuramcısı ve filozof Marshall McLuhan “Medium is the message” demişti, yani kabaca çevirecek olursak, toplumu değiştiren güç, o olay kadar, olayın size ulaşma şekli ve kullanılan araç...
Medyadan tutun günlük yaşama sonsuz sayıda örnek sıralamak mümkün: Mesela endüstrileşme çağında, el ile hazırlanması zahmetli olan bir ürünün fabrikalarda kolaylıkla ve düşük maliyetle milyonlarca üretilmesi...
Ürünün fiziksel olarak yaygınlaşmasının toplum üzerindeki etkisi değildi esas mesele. Toplumu değiştiren güç, bireyin artık o ürüne kolayca, düşük fiyatla ve hızlıca ulaşabileceğini “bilmesi” idi...
Moda endüstrisini düşünün mesela, tüketim ürünlerine dönüşen giysileri düşünün...
Kıyafetlerin bir tüketim ürünü olmadığı çağlarda, (çok da uzak değil, bunun için 50’lere gitmek bile yeterli olur) kıyafetler “ömürlük” diktirilir veya satın alınırdı. Bozulan kıyafetler tamir edilir, sonraki nesillere kalır, bebek giysileri dahi saklanıp gelecekte doğacak çocuklar için kenarda tutulurdu.
Bir de bugüne bakalım: Artık giysileri, aynı yeme-içme gibi gerçek tüketim ürünlerine benzer şekilde tüketim ürünü olarak kabul ediyoruz. Çevremizde dönen dünya, giysilerin “tüketilmesi” üzerine kurulu; giysiler alınır, giyilir, atılır (veya artık dayanıksız üretildikleri için bozulurlar) ve yerine yenileri alınır.
Tüm bu değişimin ardında bir fabrika, düzen, sistem ve endüstrileşmenin insana verdiği mesaj ve insanın hayata dair perspektif değişimi var.
Fazlası da var, alışveriş, bir yaşam biçimi artık. İnsana, kendiyle ilgili güzel sözler fısıldayan, onu pışpışlayan, iyileştiren, iç dünyasında yeri olan bir konu. Mal edinme, insanın iç dünyasında “Ben de dünyada bir yer kaplıyorum” deme şekline dönüştü, dönüştürüldü.
“Hayır öyle değil o iş” demek kolay değil, insan psikolojisi karmaşık. En “kontrol bende” dediğiniz anda bile çalışma prensibini algı yönetimi üzerine kurmuş çarkların döndüğü bir dünya içinde yaşıyorsunuz. Patron kim, belli değil.
Her alanda, hayatınıza dokunan her konuda örnekler vermek mümkün. İsterseniz çağlar öncesine ateşin keşfine gidin, ister matbaanın keşfedildiği döneme...
Veya otomobilin/ ticari uçakların yaygınlaştığı, televizyonun hakimiyetini ilan ettiği zamanlara...
Nereye giderseniz gidin, uzun vadede toplumu değiştirenin, “olay”ın kendisinden ziyade, olayın yayılma şeklinin, yaşam üzerindeki yarattığı perspektif değişikliğinin ve bunun etkilerinin başrolde olduğunu göreceksiniz.
Kişi değişiyor, çevresine bakışı değişiyor, eylemleri değişiyor ve sonunda, uzun vadede dünya değişiyor.
Global köy ve etkileri
Yıl sonunda muhasebe yapacaksak eğer, internet ve sosyal medyanın bize ne yaptığını, nasıl insanlara dönüştürdüğünü, düşünme şeklimizi nasıl etkilediğini anlamak şart. Bunun farkına varmazsak, bugünkü toplum ve değişimi ilerideki sosyoloji çalışmalarına konu olduğunda, bugün gerçekte ne yaşadığımızı ancak torunlarımız bilecek.
Laf kalabalığından, “özel tasarım” haberlerden, yalan haberlerin yaygınlığından, medya çığırtkanlığından, popülist söylemlerden, çok izlenen lakırdılardan sıyrılıp, tüm bunları izlediğimiz, okuduğumuz aracın, yani internet ve sosyal medyanın bize ne yaptığını görmüyoruz.
McLuhan “Medium is the message” dediğinde ve Medyayı Anlamak isimli kitabında “Global Köy” kavramından bahsettiğinde daha ne internet vardı ne de sosyal medya fakat tam olarak bugünü anlatıyordu.
İnternet ve sosyal medyanın baskın varlığı ile günlük yaşamı sürerken “Bize ne oluyor” sorusunu sormak, düşünme şekillerinin değiştiğinin farkına varmak zor. Zor ama zamana yayılan ve yavaş yavaş olan kökten değişimin insanın tüylerini diken diken eden bir gücü var ve aslında bunu fark ettiğimizde ipler bizim, yani “kullanıcının” eline geçecek.
Kasıtlı kullanılan ve anksiyete yaratan haber dilinin, yalan haberlerin, “dostlar alışverişte görsün” paylaşımlarının... Algı yöneten, olmayanı var gibi gösteren veya bir şiddet haberini ve magazin haberiyle benzer biçimde veren o yeni dilin ve anlayışın bize ne yaptığını anlamak zorundayız.
Baktığımız, okuduğumuz, izlediğimiz, içinde bulunduğumuz sistem, bizi değiştiriyor, fakat nereye doğru değişeceğimiz, içinde yaşadığımız sistemin bize ne yaptığını algılamaktan geçiyor.
Paylaş