Kötülükten nefretten sadeleşmek

Birkaç gün önce “Sahip olduğumuz eşyaların zamanla bize sahip olduğu” üzerine yazmıştım, az ve öz yaşamayı yücelten Amerikalı ikili “The Minimalists” üzerinden...

Haberin Devamı

Sahip olduklarımızın bize sahip olması kavramı ilk defa hayatımıza Chuck Palahniuk’un “Dövüş Kulübü”yle girmiş gibi görünse de, bir sevgili okurumuzun da haklı hatırlatmasıyla, aslında bu konu iki bin beş yüz yıllık Zen öğretisi kadar eski.
Öyle tabii, ancak Zen öğretisini bir “app” gibi düşünecek olursak, her çağda yeni güncellemelerin geldiğini ve sadeleşmeye bu açıdan bakmak gerektiğini düşünmek işlevli olur.
Farklı zamanlarda, farklı kültürlerde, farklı ailelerde, farklı ülkelerde farklı şekilde yer açıyor kendine sadeleşme ihtiyacı.
Bizim “sade yaşam”dan anladığımız ve uygulayabileceğimizle -mesela- bir Japon’unki farklı olsa gerek. Veya son derece bireyci yetiştirilen ve anne-babasıyla göbek bağı üniversite dedin mi kesilen batı kültürü için farklı olsa gerek...
Hepimiz okuduklarımızı, izlediklerimizi, gördüklerimizi, kendimizde fayda görebileceğimiz şekilde filtreliyoruz. Bir başkasının yazdığını kendi yaşanmışlıklarımızla okuyoruz ve her kavramın, her konunun, herkeste farklı yansımaları oluyor.
Sade yaşamanın bizim kültürümüzü ve içinde yaşadığımız dönemi ilgilendiren önemli kısımları var. Neyi dikkate alacağımız veya hayatımızın dışında bırakacağımızı belirleyen, önemli bir filtre.
Evrensel bir gerçek olan “Kötü haber daha çok dikkat çeker”in, “Kötü haber daha çok tıklanır”a dönüştüğü günümüzde, kötülüğün hayatımızda gereğinden fazla alan kapladığını söyleyebiliriz.
Her gün düzenli olarak olumsuzluğa maruz kalınca psikolojik açıdan ayakta kalabilmek, ruhun inceliğini koruyabilmek, bilimi rehber edinerek yaşamak gibi konularda düz bir çizgide yürümek zor.
Haliyle Chuck Palahniuk’un, The Minimalists’in veya daha geniş olarak Zen öğretisinin bize söylediği “sadeleşme” kavramı, bir başka deyişle hayattaki öncelikleri belirleyebilme becerisi, hayatımızın bir George Orwell romanı hissi verdiği son yıllarda çok daha hayati.
Kötülüğü, sürekli önünüze gelen “üretilmiş” haberleri, insanın umudunu kıran ne varsa tüm bunlardan “sadeleşmek” zorundasınız.
Bakın gözlerinizi yumun, “Duymuyorum işte”cilik oynayın, böyle şeyler olmuyormuş gibi davranın, kendinize bir alan oluşturun ve yaşadığınız ülkenin gerçeklerinden uzak bir hayat yaratın demiyorum. Sadece bunları “içselleştirmeyin” diyorum.
Hayat gözümüzün gördüğünden çok daha büyük.
Hayat, zorlama kültür dönüşümüyle daralan görüş açımızın algıladığından çok daha büyük.

 

Haberin Devamı

İzin vermeyin, vermeyelim...

Haberin Devamı

Okuduklarınızın, gördüğünüz adaletsizliklerin sizi değiştirmesine, ümitsiz ve çözümsüz hissettirmesine izin vermeyin.
Güzel, insancıl, eşitlikçi, sevgi temelli ilişkilerin kurulduğu bir hayata dair umutlarınızı söndürmesine izin vermeyin.
Hiçbir politikacının sizi, sizin gibi olmayanlara karşı bilemesine izin vermeyin. Sizin gibi olmayanı da sevin, anlayın, anlamasanız da herkesin kendi tercihlerini yaşadığını düşünün...
Nefret tohumlarını kimse ekmesin, ekemesin, reddedin. Hayatını, inancını, inançsızlığını, giyimini kuşamını, örtünmesini veya örtünmemesini anlayamadığınız insanları türlü sıfatlarla etiketlemeyin.
Dilinize dikkat edin, o dil sizin ruhunuzun yansıması... Sözünüzde haklı da olsanız, güzel ifade edin derdinizi, güzel yazın, güzel konuşun...
Birine kızdığınızda, biri size haksızlık ettiğinde ve kontrolsüzce sinirlendiğinizde, biri size kötülük ettiğinde karşınızdakinden ölesiye nefret etmek yerine bir düşünün:
1- Bu adam bunu neden yapıyor?
2- Ben kendimi bu duruma düşürmek için ne yapmış olabilirim?
Bu soruları daha geniş ölçeğe de yayabiliriz: Farklı değerlere sahip insanlar birbirinden neden nefret ediyor? Neden birbirlerine bileniyor ve birbirlerinin ihtiyaçlarını neden anlamazlıktan geliyorlar?
1- Bu insanlar bunu neden yapıyor?
2- Biz kendimizi bu duruma düşürmek için ne yapmış olabiliriz?
Herkes tüm kötü düşüncelerinden sıyrıldığında, sadeleştiğinde, sadece bu iki soruyu sorsa kendine...
Belki o gün güzel bir geleceğe dair umut besleyebilirim.

 

 

Yazarın Tüm Yazıları