Melike Karakartal

Ego ve alkol: Birlikte iyi olmuyor

18 Mart 2016
Başrol oyuncularının setteki herkesi çileden çıkaran davranışları, iyi giden, reytingi yüksek dizilerin lokomotifi oldukları için, hoş görülüyor.Hangi davranışlar bunlar?

Setteki diğer çalışanların emeğini yok sayma, sadece yapımda onlar varmış ve gerisi boş kalabalık gibi davranma, ekibi saatlerce bekletme, sete içkili veya akşamdan kalma gelme...
Zaten şöhretli insanlarda egolar yüksek... Herhangi bir konuyu alttan alma, anlayış gösterme, kendini merkezden çıkararak düşünme becerileri, karakterlerinin doğası gereği düşük...
Bir de işin içine alkol girdiğinde iyice şiraze kayıyor.
Set ortamında, iyi giden bir dizide, ne olursa olsun bir tane kural olmalı: Kadın başrol, erkek başrol, dizi lokomotifi, fark etmez. Kimse sete içkili gelmemeli!
Hatta içkili gelmeyi bırakın, iş yaptıkları süre boyunca, eğer “sağlam içici” insanlarsa, bir süre paydos demeliler.
İnsanlar, bazen kendilerine, bazen hayata, bazen bulundukları konuma, bazen de karşılarında rol paylaştıkları insana tahammül edebilmek için içki içiyorlar kimi zaman, bunu biliyoruz.
Bu tür “sağlam içici” türü alkol tüketimi bir işe yarıyor ama o da hızlı yaşlanma, çökme, ruhsal dayanıklılığın zayıflaması, muhakeme becerisinin düşmesi ve sinirlerine hakim olamama konusunda!

Yazının Devamını Oku

Kızmalı mı Survivor izleyenlere?

17 Mart 2016
İnsanlar gerçek duyguların, gerçek mutluluğun, gerçek huzurun olmadığı yerde bunu bulabilecekleri hayallere kaçarlar.

Televizyon da bir kaçış.
Kaçtıkça uyuyor, uyudukça kaçıyoruz.
Kaçtıkça rahatlıyor, rahatladıkça alışıyoruz.
Mekanizma bu.
İyi bir şey mi?
Elbette değil.
Halimiz ortada.

Yazının Devamını Oku

Alışmıyorum!

14 Mart 2016
Deprem bölgesinde depreme dayanıksız binalarda oturmak zorunda kaldık senelerce. Oturmaya da devam ediyoruz.

“Depremle yaşamaya alışmamız lazım” dediler. 

Oysa deprem değil, insan hatası öldürüyordu.
Dere yatağına site yapmışlar, ilk yağmurda su basmış. “Sel felaketiyle yaşamaya alışmamız lazım” dediler.
Oysa dere yatağına ev yapmak bir insan tercihiydi ve önlenebilirdi.
Sel değil, insan hatası öldürüyordu.
Soma’da 301 kişi hayatını kaybetti, hesabı da sorulamadı. Öyle, öldüler gittiler güzel insanlar. “Madenciliğin fıtratında var, alışmamız lazım” dediler.
Oysa yaşam odaları ve modern madencilik uygulamaları ile bu kazalar günümüzde minimuma indirilmişti. Ölümlerin sebebi insan ihmaliydi, önlenebilirdi.

Yazının Devamını Oku

4 ayda 10 kilo vereceksiniz!

9 Mart 2016
İnsanlar yaş aldıkça fikirleri daha zor değişen insanlar haline dönüşüyorlar. Bir konu hakkında ikna edilmeleri imkansızlaşıyor, “Bu yaptığın yanlış” denildiğinde saptıkları yoldan geri dönme ihtimalleri neredeyse sıfıra iniyor.

Bahar geliyor ya şimdi, klasik “1 haftada 8 kilo zayıflayın” ilaçları, iksirleri dolanıyor etrafta. Besin destekleri, haplar, çaylar...
Genellikle ergenlik yaşındaki gençlerin en büyük tehlike altında oldukları söyleniyor fakat ergenlerden daha zorlu bir grup var: Plaza kadınları!
Üstelik yaşları 30’un üzerinde, kendi kararlarını kendileri veren yetişkin ve donanımlı insanlar oldukları için verdikleri kararlar akıl dışı olsa da fikirlerini değiştirmeniz çok zor. “Yalvarırım şu iğrenç çayı/hapı/iksiri kullanma” diye ayaklarına kapandığım, ilaç satan sahtekarın ofisine gitmesin diye arabasının önüne yattığım plaza kadını sayısı her geçen yıl artıyor.
En “masum” olanı bile “Bir hafta sürecek detoksa başladım, sırf yeşil sebze suyu içip badem yiyeceğim” diyor ve iyi bir iş yaptığını sanıyor. Pek çok kadın bu hızlı başlangıçları yaza kadar sürecek olan “esas” diyetinin motive edici başlangıç noktası olarak görüyor ve son derece kararlı olarak başlıyorlar.
Tabii hiç karbonhidrat almadıkları, vücutları için gerekli besinlerden yoksun kaldıkları için kısa zamanda Angry Birds karakterine benzeyen, sağa sola bağıran solgun ve bıkkın insanlara dönüşüyorlar, asla “esas” diyete geçemiyorlar.
Burada anahtar konu sanırım şu: Çalışmaktan kendine vakit ayıramayan plaza kadını, kendine iyi geleceğini düşündüğü bir konuya para harcayınca “kendime bakıyorum” diyor, konfor hissi yayılıyor damarlarına. Bu yüzden “Detoks menüsü” kapsamında ara öğün diye bakkaldan da alınabilecek 12 adet badem ayağına gelsin diye binlerce lira ödeyebiliyorlar. (Bari badem yerine az bulunan bir yemiş gönder, a insafsız detoksçu...)
Senelerdir “Kilo vermenin bir kısa yolu yok” diye kendimi paralıyorum, en büyük savaşı ergenlerden ziyade yaşı 30’u geçmiş kadınlara karşı veriyorum. Tekrar ve tekrar söylüyorum, kilo vermenin bir kısa yolu yok.

Yazının Devamını Oku

Değişime kimler sebep oluyor?

8 Mart 2016
Türümüzün şahane bir becerisi var: Farklı sosyopolitik sistemlere adapte olabilmek. 

Yuval Noah Harari’nin Sapiens’inde yazıyordu, “Arkaik insanların davranış modelleri onbinlerce yıl sabit kalırken, Sapiens bunu 10-20 yıl arasında değiştirebiliyor. 80 yıl yaşayan biri pek çok farklı sosyopolitik sistemde yaşayabilir.”

Hani anne babalarımız “Bunlar da geçer” diyor ya hep, esasında tam olarak bu becerimizden bahsediyorlar. “Bunlar da” geçiyor ama insan her koşula adapte olmayı becerdiği için yaşamayı sürdürüyor...
Bugün değerli olan, el üzerinde tutulan veya sonuna kadar karşı çıkılan ne varsa tersine dönebilir. Döndü de.
Sadece kendi ülkemizde bile bugüne dek olup bitenleri düşünmek yeterli, ancak farklı alanlarda bugüne kadar neler olduğunu düşününce insan delirecek gibi hissediyor.
Farklı zamanları, farklı ülke ve olayları düşünün...
İkinci Dünya Savaşı yıllarında milyonlarca insan, bir delinin akıl dışı plan ve hesapları yüzünden can verdi.
Siyahiler, beyazların kullandığın tuvaletleri kullanamaz, onlarla aynı yerden alışveriş yapamaz, otobüste en arka sıralarda oturmak zorunda kalırlardı.

Yazının Devamını Oku

Camdan duvarlar

1 Mart 2016
Camdan duvarlar neye benzer bilir misiniz?

Bir defa, varlığını gözünüzle göremezsiniz.
Adım attığınızda çarparsınız, canınızı acıtırsınız, ancak öyle anlarsınız önünüzde durduğunu.
Sizi olduğunuz yerde saymaya mecbur eden bir “güç” vardır, ancak kafanızı vurduğunuz anda hissedersiniz.
“Otur oturduğun yerde! Bir yere gitmiyorsun!” der o camdan duvar...
Camdan duvar, camdan tavan... Camdan engel...
Adını siz koyun.
Sizi bastırmak, istek ve arzularınızı törpülemek, hedeflerinizi köreltmek için vardır.

Yazının Devamını Oku

Ne olacak bu sinemaların hali?

25 Şubat 2016
Yurdumuzda bir markanın, sizin sorularınızı cevaplamak için görevlendirilmiş elemanı ile iletişim kurduğunuzda alacağınız cevabı artık biliyorsunuz:

“Konu hakkında bir bilgim yok.”
“Bir fikrim yok.”
“Bilemiyorum.”
“İnanın hiç bilmiyorum.”
Peki şu sorulara yanıtlar ne olacak...
Bunun bir beden küçüğü var mı?
“Bir beden küçük derken?”

Yazının Devamını Oku

Serenay’ın kararı doğru

24 Şubat 2016
Serenay Sarıkaya, Nejat İşler’le beraber oynayacağı yeni filmiyle ilgili olarak, sözleşmesine “Soyunmam, sevişmem, sadece öpüşürüm” kuralı koydurmuş.

“Oyuncu rol ayırmaz, işi elindeki karaktere hayat vermektir, gerekirse öpüşür de, sevişir de” diyebilirim...
“Serenay Sarıkaya, gerçekle kurguyu karıştırıyor mu acaba?” diye sorabilirdim.
Fakat Türkiye koşullarını düşünecek olursak, bunun tam tersi söz konusu.
Dolayısıyla başarılı oyuncu herhalde hayatının en doğru, en stratejik kararlarından birini vermiş.
Hatta öpüşmese bile yeridir!
Bu dönemin en başarılı, en parlak ismi Serenay Sarıkaya.
Herhangi bir “yanış manevra” yapsa, başına geleceği biliyor.

Yazının Devamını Oku