Posta kutusundaki mızıka!

Bu mızıkayı çalan kim derseniz…

Haberin Devamı

Aynı zamanda onbeş yıldır yazarlık eğitimi veren, şair - yazar Ali Ural.

Denemeleri, şiirleri, romanları var.

O ki;

Şiir dilinin büyüsüyle anlattıklarının; yazılarının ritmiyle, nasıl sese, nasıl müziğe dönüştüğüne de tanık oluyorsunuz.

Yazılarında önce bir şaşırtan…

Cümleleriyle adeta resimler çizen…

Düşündüren…

Okuyanın ruhundan kavrayıp, anlattığı konuların içine çeken…

Sonra ortadan kaybolarak yarım bıraktığı resmi sizin tamamlamanızı bekleyen…

Gülümseten…

Zaman zaman ters köşe yapan…

Üslubu şimdiye kadar okuduğum yazarlardan çok farklı.

Gerek denemelerinde gerek romanlarında; çizdiği resmi yarım bırakarak ortadan kayboluyor.

Cümleleriyle çizdiği resmin takip edilmesiyle yetinmeyerek okuru da dahil ediyor kendinin ve hayatın renkli dünyasına.

Başladığı resmi, okurun tamamlamasını istiyor.

Yazdıkları, anlattıkları…

Görsel ve edebiyat şöleni…

Haberin Devamı

Descartes’in Batı rasyonalizmin kurucu elementi olan ‘Düşünüyorum, öyleyse varım!’ sözünü bu kez Ali Ural’ın yazdıklarını okuduğumda ‘Okuyorum, öyleyse yaşıyorum’ diyerek…

Önce ruhu silkeleyip, sonra da sıkı sıkı kavrayıp, yazdıklarına ve hayata dahil ettiği için.

İyi bir yazarın eserlerini okuduğumda ‘Ben yazı yazmıyorum. Yazar değilim’ diyorum. Bu kez, Ali Ural’ı okuduğumda da öyle oldu, bu cümleleri fısıldadı ruhum kalbime ve kendime.

Kuş sesleriyle uyanmak dediğimizde cıvıl cıvıl kuş sesleri belirir kulağımızda değil mi? Bunun bir karga sesi olabileceği hiç mi hiç aklımıza gelmez mesela. Karganın ötmediğinden değil güzel ötüşten bir mahrum kaldığı gerçeğinin, biz insanların, türünün özelliklerini taşıyıp taşımadığımıza bağlayan bir bakış açısıyla yaklaşan bir yazarla karşılaşmış mıydınız hiç?

“… Bu sabah kuş sesleriyle uyandım. Ne güzel değil mi? Hayır, güzel değil! Açık penceremden ok gibi dalıp yastığıma saplanan karga sesleriydi. Kuş sesleri dediğimde aklına asla karganın gelmediğini biliyorum. Bu, karganın bir kuş türü olduğunu bilmeyişinden değil, karganın türünün en önemli özelliği olan güzel bir ötüşten mahrum oluşundan elbette. Yüzümü yıkarken, acaba diyordum; acaba türümüzün en önemli özelliklerini taşıyor muyuz? Hareketlerimiz ve sözlerimiz nerelere saplanıyor? Acaba ‘İnsan’ denince hatırlanmıyor muyuz?’ diye düşündüren biri Ali Ural.

Haberin Devamı

Yeni bitirdiğim ‘Posta Kutusundaki Mızıka’dan sonra şimdi sırada, Şule Yayınları’ndan çıkan, diğer deneme kitabı olan ‘Makyaj Yapan Ölüler’ ve şiir kitabı ‘Körün Parmak Uçları’ adlı şiir kitabı okunmak için başucumda bekliyor.
Hayat maçında birlikte oynamanın değil son dakika golünün önemli sanıldığı, marifetle iltifatın küs olduğu, ayaklarımızın üstünde durmanın değil duvara çekiçle çakılmanın hüner sayıldığı, at, fil, vezir ve piyonları hesaba katmadan şaha kul köle olunduğu, teknolojinin başa oturtulduğu, sevmek - özlemek gibi insani duyguların unutulduğu, insanların birbirlerinin gözlerini oyduğu günümüzde, ‘Posta Kutusundaki Mızıka’ ince ve derin nağmelerle, usuldan dokunduğu ruha ve kalbe o kadar iyi geliyor ki…
Kitabı okuduktan sonra…
‘Ali Ural’ı iyi ki tanımışım, iyi ki okumuşum’ dememin paralelinde, değer bilen sevdiğinin kalbinde ve hayatın içinde böyle güzel nağmeler sunan, sevgimiz, davranışlarımız özümüz ve sözümüzün ahenkli tınılarını çalan bir mızıka olası geliyor insanın!
Bu kez posta kutusunda değil de;
Ruhun dünyasındaki büyülü gülümseme ve insanı insan yapan duyguların ezgilerinden oluşan en güzel hayat şarkılarını çalan kalp kutusundaki sevgi mızıkası…
Anlayanların ve hissedenlerin içinde, ince, güzel ve özel tınılarla yaşayabilmek ve karşısındakine de yaşatabilmek için!



Yazarın Tüm Yazıları