5 Aralık 2009
Evde ne zaman arıza çıkarsam kocam (Sarhan), Carl Gustav Jung havalarında, beni irdelemeye başlar. Ben klasik Türk usulü kavga taraftarıyım sevgili okur. Arada kadın dellenmeli, göğsünü yumruklaya yumruklaya bağırmalı, tabaklar uçuşmalı. Kavga ettiğini hissetmelisin. Ama karşında buzdan bir heykel varken bu dediğim pek mümkün değil. Bir de adam sana derinlik psikolojisi üzerinden göndermeler yaparak çözüm falan üretmeye çalışıyorsa kendini kesmek istiyorsun inan. Misal:
Ben: Höörgheeah-pamazssıııınnnn!
Sarhan: Şu an kendini kötü hissediyorsun.
Ben: Ehörgaaaahhh de-diiimmm!
Sarhan: Ne zamandır böyle hissediyorsun, neden daha önce paylaşmadın?
Ben: .....
Ben Cumartesi ekinden gazetelerin üçüncü sayfasına cinayet haberi olarak geçersem gözüme bant takmayın, istemem. Sorumlusu kocamdır bu böyle bilinsin. Az buçuk da annem elbette. Sevgili okur şimdi çocuklara severken bile sert yapamıyoruz ya. Altlarını bile pedagoglar eşliğinde değiştiriyoruz falan...
Benim bu hallere düşmemde annemden yediğim terliklerin etkisi nedir? Şudur: Kaba motor süper gelişti. Misal koridorun ucunda Ceyo’yu havada gördüğüm an öyle bir vücut çalımı atıyordum ki annem anında ters köşe. Hadi geç onu, ya sevgili okur eşek kadar kızdım. Yani misafirliğe giderken bir Borcam dolusu böreği bana taşıttığı zamanlar. Ben diyeyim lise iki sen de lise son.
Annem: Bana bak cen cen büyüklere laf yetiştirme, kıvrıl bi kenara otur.
Ben: Anne benimle konuşurken gözlerini pörtletiyorsun ya böyle. İnan kesin kurbağalardan gelmişiz diyorum ben. Annem: Hep baban tarafına çektin ondan böyle oldun sen. Pabuç kadar dil, orda da bir densizlik etme.
Ben: Tamam sen gözlerini içeri al, hava soğuk üşümesinler, ehihehe...
Annem: Bana baksana sen!
Ben: Bakıyorum ama senin aksine benim gözlerim hâlâ yuvalarında, eheh...
Annem: Seni, bu şemsiyeyle tepelerim şimdi. Yolun ortası demem, el demem.
Ben: Yok deve.
Annem: Çtonk!
Ben: Anne ayıp ya, kaç yaşına geldim.
Annem: Çtonk, çtonk!
Ben: Aahhhh!
Sevgili okur, annem bir gün olsun çanta şemsiyesi kullanmamıştır, hep İngiliz tipi şemsiye taşırdı inan. O zamanki bizim mahallenin bakkalı Atalay Amca şahit. Yolda can havliyle kendimi dükkânına atıp sığınma istediğim çok olmuştur. Şimdi bu anne modeli -annem yani- ben oğlumun (Atahan) kolundan azıcık sert tutsam kıyametleri koparıyor. Ee, artık benim yaş da ilerledi (36), doğum falan yaptım, refleksler yavaşladı. Yine Ceyo’yu havada görüyorum ama ben içimden “Yok artık” diyene kadar terlik alnımın çatına iniyor. Malum deformasyon yüzünden kocamla tartışırken de bir şeyler uçsun istiyor olabilirim ama hayatında terlik yememiş bir adamla olmuyor. Olamıyor...
‘Sen kimsin yahu?’ diyen okur için: Ben Mehtap. Aslında mizah yazarıyım. Yazmaya başladığı günden beri anne-çocuk yazanlarla dalga geçen, hatta ilk kitabının tanıtım yazısında “Anne çocuk yazarlarından böğhk dedim” diyen bir mizah yazarına anne-çocuk yazıları yazdıran Emre İskeçeli’yi de burada, huzurlarınızda tüm kalbimle kutluyorum. Bana da bundan fena çakılamazdı. Bu bilgiyi aklınızda tutun ve ilerleyen haftalarda da ne dediğimi ne de yaptığımı yapın. Sadece arkanıza yaslanın, rahatlayın ve mümkünse eğlenin beni okurken. Yazılarımı konuşma diliyle yazıcam, araya diyaloglar sıkıştırıcam, size akıl vermiycem, ahkâm kesmiycem, sevgi böceği olmıycam, ağlak bir
köşe olmayacak burası. Her şeyden bahsedicez ve çok eğlenicez birlikte. Siz ne kadar çok gülümserseniz ben işimi o kadar iyi yapmış olucam. Özetle; yazar olan ama arkadaşları tarafından yazarlığı kabul görmeyen, anne olan ama kayınvalidesi tarafından anneliği beğenilmeyen, veli olan ama okul tarafından sürekli kocasına şikâyet edilen, biraz arıza, biraz zor ama yaşamla ve kendisiyle dalga geçebilen neşeli bir kadının hayatına hoş geldiniz.
Yazının Devamını Oku