Mehmet Öz

Yemekten bulaşma riski ve gıda güvenliği

6 Nisan 2020
Restoranda yemeyi hayatımızdan çıkardık ancak hâlâ hazır yemek yiyenler var. Mehmet Öz, yiyeceklerden virüs bulaşma riskini yazdı. Peki, herkesin beklediği sıcaklar, salgına çare olacak mı?

1- Gıdalardan bulaşır mı?
Hayır. İrlanda Gıda Güvenliği Kurumu’na göre COVID-19’un yaşayabilmek için bir taşıyıcıya (insana) ihtiyacı var, yiyecekler üzerinde tutunamıyor. Hastalık Kontrol Merkezi’ne (CDC) göreyse bugüne kadar COVID-19’un -çiğ gıdalar dahil olmak üzere- yiyecekler üzerinden bulaştığına dair bir kanıt bulunmuyor. Ayrıca SARS virüsünü öldürmek için 30 dakika 60 derece ısıya maruz bırakmak yeterli. Bu şekilde pişirmenin COVID-19’u da öldüreceğine inanılıyor. Yiyecekleri gıda güvenliği kurallarına uygun olarak temizlemek, pişirmek, düzgün bir şekilde soğutmak ve dondurmak önemli.


2- Eve siparişte nelere dikkat etmeliyim?
Gıda ambalajı konusunda endişeliyseniz evinize sokmadan önce doğru bir şekilde silmenizin bir zararı yok. Önemli olan kullandığınız dezenfektanların direkt yiyeceklerin ve cildinizin üzerine tatbik edilmemesidir.

 Nasıl teslim almalı, nasıl sofraya götürmeliyim?

Yazının Devamını Oku

Salgın sırasında gıda siparişi güvenli mi?

29 Mart 2020
Bar ve restoranlar kapatıldı, sosyal mesafe kavramı hayatımızın her alanında uygulamaya konuldu. Peki, ya gıda siparişi bu yeni koronavirüs salgını esnasında güvenli mi? Yemeğimizin geldiği poşet veya kaplardan enfekte olma ihtimalimiz var mı? Ya da yiyeceğin kendisinden? Eldeki bilgilere bakalım...

COVID-19 ile beraber buralarda yeni bir terim dolaşmaya başladı; sosyal mesafe. WHO (Dünya Sağlık Örgütü) tarafından pandemi (virüs insanlar arasında devamlı olarak bulaşabilir) olarak sınıflandırılan yeni tür koronavirüs salgınıyla beraber, insanlara diğer insanlardan uzak durmaları öneriliyor. Amerika’da birçok eyalet yetkilisi, evlere servis opsiyonu dışındaki tüm restoran ve barların kapatılmasını sağladı.
Sosyal mesafenin asıl amacı bu bulaşıcı virüsün yayılmasını minimuma indirmek için enfekte olan kişinin, enfekte olmayan kişilerle olan etkileşim ihtimalini düşürmek. Konu gıda siparişi olduğunda sipariş verebilir ve güvenli bir şekilde teslim alabilirsiniz.
COVID-19 yiyeceklerden bulaşır mı?
Uzun lafın kısası: Hayır. Nasıl mı biliyoruz? COVID-19 hakkında bildiklerimizin çoğu, koronavirüsün diğer türleri üzerinde yapılan araştırmalardan geliyor. Bunlar arasında en bilineni olan SARS koronavirüsü üzerinde çok derin çalışmalar yapıldı. Bu yeni tür olan SARS-CoV-2 üzerinde derinlemesine araştırmaların yapılması için yeterince zaman olmamasından dolayı virüs hakkındaki birçok gözlem, ancak görülmüş olan diğer türleri üzerinden yapılabilir. Diğer türleri üzerindeki tecrübeye göre insanlar yiyecekler aracılığıyla enfekte olmuyor. İrlanda Gıda Güvenliği Kurumu’na göre COVID-19’un yaşayabilmek için bir taşıyıcıya (insana) ihtiyacı var ve yiyecekler üzerinde tutunamıyor.
COVID-19’un, çiğ olanlar dahil olmak üzere, yiyecekler üzerinden bulaştığına dair herhangi bir kanıt yok. Ayrıca SARS virüsünü öldürmek için 30 dakika boyunca 60 derece ısıya maruz bırakmanın yeterli olduğu biliniyor, bu nedenle bunun COVID-19’u da öldüreceğine inanılıyor.
Yüzeylerde yaşar mı?
CDC ek olarak “Genel olarak bu tür koronavirüslerin yüzeyde yaşayabilme oranları çok düşük olduğu için nakliyat yapılacak yiyeceklerde birkaç gün veya hafta boyunca dondurulmuş, soğutulmuş ya da oda ısısında bırakılmış yiyecek ürünlerinden veya paketlerinden bulaşma riski çok düşüktür” şeklinde bilgilendiriyor. Tabii her zaman olduğu gibi gıda güvenliği kurallarına uygun olarak elleri, kapları, yüzeyleri, meyve ve sebzeleri yıkamak, çapraz bulaşmadan kaçınmak, yiyecekleri doğru ısıda pişirmek ve düzgün bir şekilde soğutmak ve dondurmak oldukça önemli.

Yazının Devamını Oku

Aralıklı oruçla yaşam kaliteniz artabilir

1 Mart 2020
Araştırmalar aralıklı oruç diyetinin faydalarını ortaya koyuyor. Bu diyet hem sağlığınızı destekleyebilir hem ömrünüzü uzatabilir; üstelik yaşam kaliteniz de artabilir!



Haftalık tıp dergisi New England Journal of Medicine’da yeni yayımlanan çalışma, zaman sınırlamalı yeme düzenine (kalori alımının günde 6-8 saat arasında sınırlandırılıp kalan 14-16 saat boyunca oruç tutmak) ve ‘5:2 orucu’ olarak bilinen ve haftada iki gün oruç tutarak oruç günlerinde alınan kalorinin 

500 olarak belirlendiği bir yönteme odaklanıyor. Bu araştırmaya göre, her iki oruç yönteminin benzer yararları var. Araştırma aralıklı oruç diyetinin kan basıncını düşürme ve kilo verme konularında da faydalı olduğu hipotezini destekliyor. Hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalar, aralıklı oruç diyetinin dejeneratif beyin rahatsızlıkları üzerinde de etkili olduğunu gösteriyor. 

Akıl sağlığına da faydaları olabilir

Başka çalışmalara göre aralıklı oruç diyeti, ‘metabolik aktarma’ olarak adlandırılan bir şekilde genel hücre sağlığını da arttırıyor. Metabolik aktarma, hücrelerin karaciğerden gelen şekeri enerjiye dönüştürmesi yerine yağ hücrelerinden gelen ketonları enerjiye dönüştürmesi sürecine verilen isim. En ilgi çekici bulgulardan biri de aralıklı oruç diyetinin insülin direncine ve kan şekerinin dengelenmesine iyi gelmesi. Metabolik problemler yaşayan ve Tip 2 diyabeti olan kişiler için oldukça faydalı.

2018 yılına ait bir vaka raporuna göre Tip 2 diyabete sahip erkekler her hafta birkaç gün oruç tuttuklarında insüline duydukları ihtiyaçta düşüş yaşanıyor. Ancak bu çalışma yalnızca üç erkek üzerinde yapıldı.

 

Yazının Devamını Oku

Her mevsime göre cilt bakımı

23 Şubat 2020
Cildiniz mevsimsel değişikliklerden de hava durumunun ani değişimlerinden de etkilenir. Dondurucu ve rüzgârlı bir havadan bayıltan bir sıcağa geçince deriniz bozguna uğruyor! Ekolojik değişiklikler cildinizde hasara, kuruluğa ve yaşlılık belirtilerine neden olabilir. Açık havanın tadını her mevsimde çıkarmak için bu cilt bakım rutinlerini uygulayın.

Kış Ayları: Hava kirliliği ve çatlamış cilt

Kış mevsimi, cildinize zarar verebilecek iç ve dış hava kirliliğinden korunmanız için ideal bir mevsim. Kışın iç mekanlarda daha çok zaman geçiririz. İçerideki hava her zaman temiz olmayabilir ve kuru olmaya meyillidir. Araştırmalara göre hava kirliliğiyle erken cilt yaşlanması birbiriyle bağlantılı. Özellikle sigara içmenin, cilt yaşlanmasını hızlandırmakta büyük rolü var. Dışarı çıkmadan önce çatlamış, kuru bir cilde neden olabilecek soğuk ve rüzgâr gibi tahriş edici ve sert etkilerden cildinizi korumak için nemlendirici kullanmak konusunda tedbirli olmalısınız. Bilhassa vazelin hem etkili hem de uygun fiyatlı bir ürün. Bu tip bir nemlendirici cildinizin yüzeyini kaplar ve koruyucu bir bariyer oluşturur. Ayrıca bol su içtiğinizden emin olun.

İlkbahar Ayları: Soyulma ve dökülme

İlkbahar mevsiminde cildin yenilenme ve soyulmasına önem verin. Soyulma için tanecikli ürünler kullanmak ölü derinin ciltten atılmasına ve yeni hücrelerin oluşmasına yardımcı olur. Öğütülmüş kahve, şeker veya tuzla beraber biraz zeytinyağı veya hindistancevizi yağı kullanarak kendi ürününüzü yapabilirsiniz. Cildinizin soyulması, gözeneklerin açılmasına ve kuruyup dökülmelerin sayısını düşürmeye yardımcı olarak cildinizin daha parlak görünmesine yol açar. Ayrıca soyulma, cilt bakım ürünlerinin daha hızlı emilmesini sağlar. Soyulma için ovma rutininizden sonra cilt koruyucu bir nemlendirici uygulamayı unutmayın.

Yaz Ayları: Su kaybı, yağlı görünüm, böcekler ve güneş koruması

Sıcak günler bolca güneş ışığı ve terle beraber gelir. Dışarıda hava sıcaklığı arttıkça cildiniz kuruma eğilimi gösterebilir çünkü cilt yüzeyindeki su sıcak havalarda buharlaşır. Cildiniz kurudukça yüzünüzün yağlandığını fark edebilirsiniz. Bunun sebebi yağ bezlerinizin cilt gözeneklerinden yüzeyine ‘sebum’ salgılamasıdır. Sebum ölü deri hücreleri ve lipidlerden (yağlardan) oluşan bir karışımdır. Bu lipidler cildinizin yağlanmasına ve sıvı kaybıyla çevresel faktörlerden korunmasına yardımcı olur. Ancak bazı şeylerin azı karar ama çoğu zarardır. Yüzünüzdeki en yağlı bölge ‘T Bölgesi’dir ve yağ bezlerinin büyük çoğunluğu burada bulunur. Günde iki kez hassas bir temizleyici kullanın ve yüzünüzü nemli tutun. Kulağa mantıksız gelebilir ancak yüz bölgeniz kuruduğunda yağ bezleriniz daha çok çalışır.

 Sonbahar Ayları: Sert rüzgarlar ve kuru dudaklar

Yazının Devamını Oku

Sabah daha iyi uyanmanız için 11 ipucu

9 Şubat 2020
Bütün gece yatakta dönüp durmaktan ve ertesi sabah sersem gibi hissederek uyanmaktan daha kötüsü yoktur herhalde. Eğer gününüzü alt üst edecek bu durum başınıza çok sık geliyorsa, hem gün içindeki hem de gece saatlerindeki alışkanlıklarınıza yakından bakıp rutininizde bazı değişiklikler yapmanız gerekebilir.

Uyku; fiziksel ve mental sağlığınız yanında, beyin fonksiyonlarınızın düzenli çalışması açısından da çok önemlidir. 8 saatlik deliksiz bir uyku, konsantrasyonunuzdan metabolizmanıza ve kardiyovasküler sağlığınıza kadar pek çok açıdan hayatınızı düzenler. Türk halkının yüzde 30’unun uyumakta zorluk çektiğini düşünürsek, bu konuyu kesinlikle ciddiye almak ve çözüm için bir şeyler yapmak gerekiyor. Çünkü eğer uyku kronik bir sorun haline gelirse tedavisi de oldukça zorlaşır. İhtiyacınız olan uykuyu alabilmeniz için aşağıdaki bazı yolları inceleyin:


**Teknoloji kullanımını sınırlandırın
Yatağa girmeden en az bir saat önce cep telefonunuzu, tabletinizi, bilgisayarınızı ve televizyonunuzu kapatın. Akşam saatlerinde mavi ışık yayan herhangi bir ekrana maruz kalmak, uykudan yaklaşık bir saat önce uykunuzun gelmesini sağlayan melatonin hormonu salınımını aksatır. Araştırmalara göre kişilerin gece saatlerinde teknolojik aletlerle çok fazla zaman geçirmesi, daha kısa süreli uykularla sonuçlanıyor.
**Kafeinden uzak durun
Yatağa girmeden en az 6 saat öncesi itibariyle kafeinden uzak durmak uykuya dalmanızı hızlandırıyor. Kafein bir uyarıcı olduğu için uykuya dalmadan önceki 6 saat içinde alındığında sizi ayık tutmaya devam edebilir ve bu kesinlikle iyi bir uyku çekmenizi önleyecektir.

Yazının Devamını Oku

Bütün diyetleri unutun, ‘System 20’ ile yaşam tarzımızı değiştiriyoruz!

2 Şubat 2020
“Kahvaltıyı yasaklıyorum” dedim; ABD’de de Türkiye’de de bir anda ‘trend topic’ oldum. Sosyal medyada, TV programlarında, gazete haberlerinde konu hâlâ gündemde. Aslında kastettiğim, kahvaltının atlanması değil, sadece ilk yemeğin saat 11.00’den önce yenmemesi gerektiğiydi.

Yemek yemeyi çok seviyorum ve işim gereği yıllar içinde sağlıklı beslenmeyle ilgili birçok şey öğrendim. Konu uzun ve sağlıklı bir ömür sürmekse zamanlama artık yediğiniz şeyin ne olduğundan da miktarından da daha önemli. Üstelik sıkı durun, diyet yapmak da artık tarih oluyor. Sağlık için yeni önerim, bir diyet ve beslenme planı uygulamaktansa yaşam tarzı değişikliği yapmak. Sürekli diyet yapmak mümkün değil, üstelik çok da sıkıcı! Kendim de uyguladığım beslenme düzenini ‘zaman planlı beslenme’ olarak tanımlıyorum, aralıklı oruç düzeninin tekrarlanması olarak da düşünülebilir. Bu düzen aynı zamanda yeni yaşam tarzı planım olan System 20’nin de büyük bir parçası.

Kemirgenlerden ilham alan sistem

Uygulamak düşünüldüğünden çok daha kolay. System 20, kilo kaybından ziyade genel bir yaşam tarzı değişikliğine odaklanıyor. Bu sayede 2020’de 10 kilo vererek kalp krizi, diyabet ve inme gibi sağlık risklerinizi de yüzde 20 azaltabilirsiniz.
Gün içinde yemek yenilen saatleri kısıtlama fikri ilk olarak 1930’larda bir araştırmacının, az kalori alan kemirgenlerin daha uzun yaşadıklarını keşfetmesiyle ortaya atıldı. Aralıklı oruç yönteminin dayandığı anafikir, belirli bir zaman aralığında yemek yemek ve oruç tutmak üzerine kurulu.

Yazının Devamını Oku

Çirkin kolesterol ile tanışın

26 Ocak 2020
Bugüne kadar kolesterolün sadece iyi ve kötü türlerini biliyorduk ama işler maalesef giderek çirkinleşiyor. Son zamanlarda haber başlıklarında araştırmacıların farklı bir türden, yani ‘çirkin’ kolesterolden bahsettiklerini de görüyoruz. Aslında doktorlar onun varlığını hep biliyorlardı ancak yapılan son araştırmalar, vücuttaki rolünün düşünüldüğünden daha önemli olabileceğini gösteriyor. Sağlığımızı koruyabilmek için bu konuda hepimizin dikkat etmesi gereken şeyler var.

Kolesterol seviyenizi hayat boyu kontrol altında tutmak yaşamsal öneme sahiptir; çünkü yüksek kolesterol seviyesi göğüs ağrısı, kalp hastalığı hatta felç gibi bir dolu sağlık problemine yol açabilir. Yeni bir araştırmaya göre ülkemizdeki 3.4 milyon yetişkin, kardiyovasküler rahatsızlıklardan mustarip. Aynı araştırma bu sayının 2035 yılına kadar yaklaşık 5.4 milyona çıkacağını öngörüyor. Bu gerçekten de tehlikeli bir artış hızı. Çalışmalar Türkiye’deki erkeklerin yüzde 5.8’inin, kadınların da yüzde 5’inin kalp hastalığı geçmişi olduğunu gösteriyor.
Şimdi isterseniz bu konuda bilmeniz gereken her şeyi özetleyelim ve sayıları daha iyi anlamanıza yardımcı olalım...

Hangisi doğru, bilelim
Çirkin kolesterolün ne olduğunu açıklamadan önce, kolesterolün ne olduğuna bakmamız gerek. Çoğunlukla kolesterol iyi bir şey; tüm hücrelerimizin zarını oluşturan bir molekül olduğundan yaşamak için gerekli. Kolesterol yoksa, hücre de yoktur. Hücre yoksa biz de yokuz. Kolesterol, vücudumuzu kan dolaşımı yolu ile dolaşır. İyi kolesterol (HDL / high-density lipoprotein) yani yüksek yoğunluklu lipoproteindir. Kötü kolesterolse (LDL / low-density lipoprotein) düşük yoğunluklu lipoproteindir. Ancak lipoproteinlerin HDL ve LDL dışında da çeşitleri var. Kanımızdaki yağlar anlamına gelen trigliseridler de lipoproteinlerin içinde vücudumuzu dolaşabilir ve bunlara da trigliserid zengini lipoproteinler adı verilir. Kolesterol yalnızca HDL ve LDL içinde de bulunmuyor. Trigliserid zengini lipoproteinlerin içinde de bir miktar kolesterol mevcut ve bunlara ‘artık kolesterol’ deniyor. Bu aynı zamanda çirkin kolesterolün bilimsel adı. Basitçe ifade etmek gerekirse, lipoproteinlerin içindeki HDL veya LDL olmayan kolesterol tipine çirkin kolesterol adını veriyoruz.

Benim de çirkin kolesterolüm var mı?
Herkeste iyi (HDL) ve kötü (LDL) kolesterol olduğu gibi, çirkin kolesterol de vardır. Yüksek çirkin kolesterole sahip olma risk faktörleri ile yüksek kötü kolesterol ve trigliseride sahip olma risk faktörleri çok benzer; sağlıksız beslenme, yüksek kiloda olma, aktif olmayan bir yaşam tarzına sahip olma gibi. Genetik faktörlerin de rolü büyük elbette.

Bu değerleri nasıl takip edebiliriz?

Yazının Devamını Oku

Her göğüs ağrısı kalp krizi değildir

19 Ocak 2020
Göğüs bölgenizde bir rahatsızlık hissedince endişelenmeniz normal. Aklınıza hemen kalp krizi ihtimalinin gelmesi de... Ancak neden her zaman bu olmayabilir. Aynı semptoma yol açabilecek başka sorunlar da var.

Göğüs ağrısı genellikle kardiyak ve kardiyak olmayan başlıklarıyla ikiye ayrılır. Kardiyak göğüs ağrısı, kalp krizi demektir. Diğeriyse genellikle zararsızdır veya tedavi edilebilir. İşte bu endişe verici semptoma sebep olabilecek diğer rahatsızlıklar...

Mide ekşimesi (reflü)
Bir araştırmaya göre kardiyak olmayan göğüs ağrısından mustarip kişilerin yüzde 60’ının reflüsü var. İnsanlar reflü ağrısını kalp ağrısına benzetir çünkü yemek borusu ve kalp, göğüs kafesinin içinde birbirine çok yakındır. Reflü yiyecekleri sindirme esnasında midedeki asidin yemek borusuna geri gelmesidir. Bu durumda kalp yanması (göğüs bölgesinde yanma hissi) yaşayabilirsiniz. Ağzınızda ekşi bir tat varsa, yutkunmakta zorluk yaşıyorsanız veya kusma ihtiyacı duyuyorsanız gastroözofajeal veya asit reflünüz olabilir.

*** Anksiyete ve stres
Bu iki durum panik atağa, bu ataklar da genellikle göğüs ağrısına neden olur. Kişinin panik atağı varsa hiperventilasyon (nefes alıp vermede hızlanma) yaşanır. Bu durum göğüs duvarını oluşturan kaslarda kasılma ve spazmlara neden olabilir. Bu ağrı ve baskı da genellikle kardiyak kökenli göğüs ağrısıyla karıştırılır. Araştırmalara göre göğüs ağrısı şikâyeti olan kişilerin yüzde 30’unun anksiyetesi var. Anksiyete bozukluğu olan tahmini 40 milyon yetişkinin üçte ikisiniyse kadınlar oluşturuyor.

*** Enflamasyon (iltihaplanma)

Yazının Devamını Oku