‘KÖPEK giren eve melek girmez’ şeklinde ifade edilen bir görüş üzerine pek çok hayvanseverden tepkili mesajlar aldım. Tepkilerin odağındaki kişi, bu görüşünü kamuoyunun gündemine getiren bir İlahiyat profesörümüzdü.
Gelen mesajların son bölümü genellikle şu cümlelerle bitiyordu: ‘Yani, şimdi bizim eve melek girmiyor mu? Bu durumda sağ ve sol omuzumuzda günahlarımızı ve sevaplarımızı yazan melekler tatile mi çıkıyor?Azrail de bir melek olduğuna göre, köpek besleyen insanlar evlerinden çıkmadıkları sürece ölümden de mi kurtulmuş oluyorlar?’
Öncelikle şunu ifade etmeliyiz ki, Cenab-ı Hak kainatta canlı-cansız pek çok varlık yaratmıştır. Bunların her biri ‘alem’ tabir edilmektedir. Canlı varlıklar arasında insanlara en yakın olanlar hayvanlardır. Bunlardan ehlileştirilenler ve evcil olanlar, insanlara günlük hayatta pek çok hizmette yardımcı olmaktadırlar.
İnsanlara hayatlarıyla ilgili her konuda rehber olan İslam dini, hayvanlarla ilgili olarak da temel esaslar ve hükümler va’zetmiştir. Kuran-ı Kerim’de, Cenab-ı Hakk’ın varlığı, birliği ve kudreti anlatılırken, çeşitli vesilelerle insanların yakın çevresinde bulunan hayvanlardan ve bunların yaratılışlarından da bahsedilmekte ve bunlardan ibretler alınması istenmektedir. Bununla ilgili bir ayetin meali şöyledir:
‘Yerde yürüyen hayvanlar ve iki kanadıyla uçan kuşların hepsi sizin gibi bir ümmettir (yani topluluk). Biz bu kitapta hiçbir şeyi noksan bırakmadık. Sonra ancak onlar toplanıp Rablerine gelirler.’ (En’am, 38)
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) hayvanların insanlar üzerinde hakları olduğunu belirterek onlara iyi muamele yapılmasını öğütlemiştir. Hayvanların haklarına riayet olunmadığı takdirde, onların kıyamet gününde kendilerine zulmedenlerden davacı olacakları bildirilmiştir. Yüce dinimiz, hayvan sevgisini bir insanın ulaşabileceği en büyük mutluluk olan cennete girmenin bir vasıtası olarak görmektedir. Peygamberimiz, evinde kedisini hapseden ve açlıktan ölmesine sebep olan kişiyi cehennemlik, çölde susuzluktan kıvranan bir köpeği pabucuyla sulayan kimseyi de cennetlik olarak takdim etmiştir. (Buhari, Enbiya, 54, Müslim, Selam, 41)
Yazımızın başına dönecek olursak; ‘köpek giren eve meleklerin girmeyeceği’ şeklindeki görüşün, Kuran ve sahih Sünnet verileri ışığında doğru bir görüş olmadığını ifade etmek durumundayız. Evde köpek beslemenin sağlık yönünden birtakım mahzurları sıralanabilir. Ancak bunun dini referanslarla bu şekilde açıklanması, kanaatimizce zorlama bir görüştür. Rivayet olunan hadislerce, evi, tarlayı, bahçeyi beklemek, avcılık yapmak gayesiyle köpek beslemek caiz görülmüştür. Kuduz ve benzeri hastalıkları taşımasından ve ev halkına bulaştırmasından endişe edildiği için ev içinde beslenmesi o günkü şartlarda uygun görülmemiştir. Bu da hayvanları küçümsemek, onları horlamak, hayatımızın dışına atmak anlamına gelmez. Hz. Peygamber köpeklere karşı da şefkatli davranmayı emretmiş ve onları da bir ümmet saymıştır. (Tirmizi ve Ebu Davud)
Köpekle meleği karşı karşıya getirmek yanlıştır. Kuran-ı Kerim’de Ashab-ı Kehf’den (Yedi Uyurlar) söz edilirken ‘Onlar yedi kişidir, sekizincisi ise köpekleridir’ denilerek Kelp’in de (köpek) onlarla birlikte anıldığı görülmektedir.
Bu köpek meselesi, aklıma ‘Tahir Efendi’ ile ilgili bir fıkrayı getirdi. Tahir Efendi, ünlü bir şairimize ‘Kelp’ (köpek) demiş. Şair de şu dizelerle cevap vermiş:
‘Bana kelp demiş Tahir Efendi,
İltifatı bu yönde zahirdir (açıktır).
Çünkü Malikidir mezhebim,
İkitadımca kelp Tahir’dir.’
Bu mısralarda hem Tahir Efendi iğneleniyor, hem de Maliki mezhebinin köpekle ilgili görüşüne işaret ediliyor. Çünkü Tahir, Arapça temiz anlamına gelir ki, Maliki mezhebinde köpek temiz sayılmıştır.
SORALIM ÖĞRENELİM
Soru: Kurban keserken kanından alnımıza sürmenin dinde yeri var mı?
Ali Tomarzalı/İstanbul
Cevap: Kurban kanı kutsal değildir. Dolayısıyla alına sürülmesinin de hiçbir anlamı yoktur. Kutsal olan, kurban keserken taşıdığınız niyettir. Etinin dağıtılması kaynaşmaya vesile olduğu için mübarektir, bir nimetir. Bu tür hurafelerden uzak kalınız.
Soru: Hacamet sünnet midir?
Necmi Tosun/Ankara
Cevap: Hacamet, tedavi amacıyla deri altındaki bir bölgede katılaşmış, yürümeyen kanı çeşitli usullerle aldırmak demektir. Hz.Peygamber, birçok hadis-i şeriflerinde kan aldırmayı tavsiye etmiştir. Sahih-i Müslim’de geçtiğine göre, Hz. Peygamber ‘Kendisi ile en iyi tedavi gördüğünüz şey hacamettir. Hacamet sizin en iyi ilaçlarınızdır’ buyurmuştur. Hz. Peygamberimiz bizzat kendisi kan aldırmıştır. Hatta ihramlı iken başının ortasından kan aldırdığı, yukarıda adı geçen kaynakta rivayet edilmiştir. Peygamberimizin uygulaması olduğuna göre bu bir sünnettir. İhtiyaç duyulan hallerde yapılır.
Soru: Yaklaşık iki ay kadar önceki bir yazınızda en büyük ibadetin namaz olduğunu yazdınız. Doğrusu zikirdir.
Erol Aykan/Eskişehir
Cevap: Namaz, imandan sonra yerine getirmekle yükümlü olduğumuz bir ibadettir. Namazın içerisinde zikir vardır. Hatta en büyük zikir namazdır. Şüphesiz, Allah’ın adını anmak, Kuran okumak da bir zikirdir. Ancak bunlar namazın yerini tutmaz. Namazın yerine başka bir şeyi ikame etmek mümkün değildir. Ölünceye kadar namaz kılmakla emrolunmuş bulunmaktayız.
Soru: ‘Ey bağışlayanların en merhametlisi’ ifadesi sanki başka bağışlayanlar varmış gibi bir anlam kazanıyor. Tek bağışlayan Allah değil mi?
Mehmet Ali Çandar/Ankara
Cevap: Şüphesiz, insanlarda da merhamet duygusu vardır, onlar da bağışlayabilir. Ama en çok bağışlayan, rahmeti bol olan yüce Allah’tır.
Soru: İmam nikáhı kıymayanın resmi nikáhı geçerli olmaz diyorlar, doğru mu?
İsimsiz/İstanbul
Cevap: Nikáh, şahitler huzurunda kıyılan ve tescil edilen bir sözleşmedir. Dolayısıyla belediyelerde kıyılan resmi nikáh dini açıdan da en muteber nikáhtır. Çünkü eşlerin irade beyanı var, şahitler var ve resmi kayıtlara geçiriliyor. Hayırlı ve uğurlu olması açısından bir din görevlisinin dua etmesi bir gelenektir.