Paylaş
Biz her seferinde olduğu gibi yine büyük
ve öfkeli tepkilerle karşıladık bu gelişmeyi.
Aslında alıştığımız ve her seferinde
unuttuğumuz bir sürecin parçası oldu bu.
İlter Türkmen, Hürriyet’teki yazısında
bu gerçeği şöyle hatırlatmıştı:
-…Unutmamak gerekir ki bugüne kadar 20 kadar ülkenin parlamentosu “soykırım” kararını kabul etmiştir.… Geçen yıllarda ABD’de 35 Eyalet Meclisi “soykırım” kararını kabul etti. Temsilciler Meclisi de ilk defa “soykırım” demiş olmayacak. 1975’te kabul ettiği bir kararda, 24 Nisan’ı bütün soykırım kurbanlarını ve özellikle “soykırım”da
ölen Ermenileri anma günü olarak ilan etmesini
Başkan’dan talep ediyordu. 1981 yılında Başkan Reagan, Kamboçya’daki soykırımı kınarken Yahudi ve “Ermeni” soykırımlarına da atıfta bulunmuştu. 1984’te Temsilciler Meclisi, 1975 kararının bir benzerini kabul etmişti.
İpleri kopartmak...
Anlaşılıyor ki, bu olay bizi her yıl ABD ile ipleri kopartmanın eşiğine getirecek.
Durumu gerçekçi açıdan ele alırsak, ABD ile ipleri kopartmak için daha pek çok nedenin bulunduğunu ve bulunacağını görebiliriz. Kıbrıs yüzünden “Johnson Mektubu” geldiğinde de ABD’nin olmadığı yeni bir dünyanın kurulmasından söz edilmişti, Irak’ta üslenen PKK nedeniyle de “ABD ile ipler koparsa kopar” deniliyor şimdi.
Bütün bu durumların temelinde ise
“Osmanlı geçmişimiz” bulunmakta aslında.
Irak da, Kıbrıs da, Ermeni soykırımı iddiaları da,
bizim Osmanlı geçmişimizin parçaları değil mi?
Acaba bu geçmişin hangi bölümlerini
kabul, hangi bölümlerini reddedebiliriz?
Cumhuriyet’in resmi tarih yazımının oluşturulduğu ilk dönemlerde, Osmanlı’dan çok Hititlerde kendi geçmişimizi aramayı tercih etmiştik. Yıllar önce okuduğum bir kitapta bir yabancı yazarın “Ankara’da tarih anlayışı bilim-kurgu romanlarındaki gibi... Hititlerden Cumhuriyet’e atlıyorsunuz, arada ne Roma, ne Bizans, ne Selçuk, ne Osmanlı var” diye gözlemlerini seslendirdiğini hatırlıyorum.
Ne var ki tarihi sadece bir bölümü
ile var saymak pek mümkün değil.
Yahudiler ve Ermeniler
Kıbrıs’ın fethini kabul, Kıbrıs’ın
İngiltere’ye verilmesini reddedemezsiniz ki…
“Osmanlı 1492’de İspanya’da tehcir edilen Yahudileri kabul ettiği için, aynı Osmanlı’nın 1915’te Anadolu’daki Ermenileri tehcir etmesi görmezden gelinebilir” denilebilir mi?
Veya şöyle diyebilir misiniz?
-Osmanlı’nın sanat ve kültür mirasını kabul ediyorum ama siyasi mirasını kabul edemem. 1923’te Cumhuriyet’in kurulması ile tüm siyasal yaşamımız sıfırdan başlamıştır. Her şeye sıfırdan başlamak için alfabemizi bile değiştirdik.
Keşke böyle bir durumu gerçekleştirmek
mümkün olabilseydi.
Tüm dünyanın arşivlerinde bulunan belgeler ve kitaplıklardaki kitaplar da, yeni kuşaklar tarafından okunamaz hale getirilebilseydi.
Tanzimat’tan Meşrutiyet’e taşınan “Batılılaşma”
hedefinin Cumhuriyet’e nasıl aktarıldığını
bilmeseydik… İttihatçı kadroların iç hesaplaşmalarının Cumhuriyet’te devam ettiğini görmezden
gelseydik. “Ankara”yı kuran İstanbulluların
aslında Ankara doğumlu olduklarını düşünseydik.
Son Osmanlı askeri
Yıllar önce Çavuşesku ile söyleşi yapmak için Bükreş’e gittiğimde, Romanya tarihini yansıtan bir müze görmek istemiştim. İki katlı bir villa büyüklüğündeki bir mekanda, örme yün çoraplar, tahta kaşıklar falan teşhir ediliyordu. “Romen krallarının taçları, kılıçları nerede” diye sorduğumda, rehber bana “Hepsi İstanbul’da Topkapı Sarayı’nda” diye cevap vermişti.
Ne dersiniz?
Preveze zaferini kabul edip, İnebahtı için
“Bu bize ait değil” diyebilir miyiz?
Acaba Enver Paşa mı, İsmet Paşa mı
“Son Osmanlı askeri”ydi?
Münir Nurettin, Saray’ın “Mızıka-i
Hümayun”unda mı yoksa “Riyaset-i
Cumhur Musiki Heyeti”nde mi parladı acaba?
ŞAKA
Bir ihtimal daha var...
Kuzey Irak’a askeri müdahalenin sonuçlarını
Star’da irdeleyen Mehmet Altan,
“Iraklaşmak” ihtimaline dayamıştı yorumunu.
Aslında tabii bu da bir tercih meselesi.
-Acaba Iraklaşmak mı, yoksa
Malezyalaşmak mı öncelikle ele alınmalı?
Bu gibi sorulara cevap aramak yerine kendimiz
gibi olmayı denemek daha doğru olmaz mıydı?
Paylaş