M. Rauf Ateş

Dünyadaki sorunlar 2011’e kadar sürecek mi?

7 Ekim 2008
Global dalganın yeniden kabardığı pazartesi günü Doğuş Holding’in başkanı Ferit Şahenk ile birlikte idik. ‘Görüşmek için kötü bir gün değil’ galiba diye söze girdim. ‘

Hayır, aksine güzel bir pazartesi… Moralimiz yerinde’ yanıtını verdi. Gerçekten de büyük bir bankanın, önemli grubun patronu küresel krizin köpürdüğü bir günde oldukça moralli buldum. 

Ancak, morallerin yerinde olması, her şeyin iyi gittiği, gideceği anlamına da gelmiyor. CEO’su Hüsnü Akhan ile birlikte sohbet ettiğimiz Ferit Şahenk’in, dünya ekonomisi ve Türkiye konusunda endişeleri var. 2008 yılının son 3 ayına yönelik tahmin yapmak, 2009 yılını öngörmek isteyenler için önemli değerlendirmeleri olduğunu düşünüyorum.

Çok önemli değerlendirmeler  

-Çok önemli bir dönemden geçiyoruz. Dünya ekonomisinde çok büyük sorunlar var. Bunun çok kısa süreceğini de düşünmüyoruz.

-Piyasalardaki kriz 2006’da başladı. Bu bir döngü… Dünya ekonomisi zaman zaman benzer döngülere giriyor. Ancak, şimdiki sorunlar çok büyük. O nedenle daha uzun süreceğini tahmin ediyoruz. 5 yıl sürer ve 2011 yılında sona erer.
-Şimdi sorunlar ‘sub prime’ kredilerde yaşanıyor. Ardından ‘prime’ pazara gelecek. Onun ardından da ‘ticari’ konutlar alanında sıkıntı olabileceği endişesi var.
-En büyük tehlike ise sorunun reel sektöre sıçramasında. Bunun da işaretleri alınıyor. Çözüm, emlak fiyatlarının yükselmeye başlamasında…

Türkiye’nin riskleri ve fırsatları

Yazının Devamını Oku

Şirketleri zora sokan CEO’ların 4 kritik hatası

26 Eylül 2008
Türkiye’de pek rastlamıyoruz. Şirketlerde büyüme sıkıntısı yaşansa bile, genelde CEO’lar hedef tahtasına konulmuyor.

Çok ender olarak istifa edip, ortadan bir süre yok olan CEO’lara rastlıyoruz. Ancak, ‘Şirketi iyi yönetmedin’ yaklaşımı ile bir CEO’nun koltuğundan olduğunu pek duymadım.

Fakat ABD’deki gelişmeleri izleyenler, son aylarda CEO’ların koltukta oturma süresinin aylarla ölçüldüğünü görüyorlar.

Geçen hafta içinde sohbet ettiğim, dünyanın önde gelen ‘beyin avcısı’ şirketlerinden Egon Zehnder’in CEO’su John Grumbar’a bu yaşananların nedenlerini sordum.

Grumbar, sohbetten önce benimle ilgili bilgi almış olacak ki, ‘Şirket Doktoru olarak sen de bilirsin’ diye takıldı ve 4 hayati hataya dikkat çekti:

Yazının Devamını Oku

Başbakan 1 hafta sonunu mutlaka KOBİ’lere ayırmalı

18 Eylül 2008
Önce belirteyim. Bu çağrı bana ait değil. Global KOBİ Platformu için konuştuğum bir iş örgütünün başkanından geldi.

‘Başbakan hafta sonu konuşmalarını tartışmalar yerine, KOBİ’lerin sorunlarına ayırmalı. Gerçekten çok zor durumdayız’ diyen işadamı, ardından da eklemişti: ‘Böyle giderse batan çok olur.’

Bu görüşmeden sonra sohbet ettiğim bankacının anlattıklarını dinleyince, özellikle KOBİ’ler arasında işlerin iyice kötüye gittiğine yönelik inancım arttı. Zaten bir süredir Anadolu’dan olumsuz haberler geliyordu. Bankacı dostumun anlattıkları, deyim yerindeyse, ‘ipin ucunun kaçmakta olabileceği’ düşüncesini uyandırdı.

Burada birkaç defa yazdım. Karşılıksız çek ve senet protestolarından kötü kokular geliyor. Sayı ve hacim olarak artışlar yaşanıyor. Bunu İstanbul Sanayi Odası (İSO) Başkanı Tanıl Küçük de ortaya koymuş ve ‘Piyasayı karşılıksız çek sardı’ demişti. Bu görüşünü de ‘Karşılıksız çekle karşılaşan işletme oranının yüzde 61’e dayanmış’ olmasına bağlamıştı.

‘Çekten men talebi patladı’

Merkez Bankası’nın verilerine göre karşılıksız çek rakamları son 4 yıldır artıyor. Bu artışta ekonomik aktivitenin de payı var. Ancak, benim dikkat çekmek istediğim bu değil. Daha da ötesi var. Son 6-7 aydır yaşanan sıkıntılar nedeniyle piyasada para döngüsü azaldı, şirketlerin borçluluk düzeyi arttı. Bu da beraberinde ‘çeke dayalı’ yeni çözümü getirdi.

‘Çekten men talebi.’

Konuştuğum bankacı, ‘Eskiden bunun payı yüzde 1 iken, şimdi yüzde 3-4’lere yaklaştı’ diyerek, gelişmenin önemine dikkat çektiği sistem şöyle işliyor: Borcunu çek yazarak ödeyen işadamı, vade yaklaştığında bankasına noter aracılığıyla başvuruyor ve ‘Bu çek isteğim dışında elimden çıktı,  çekimi ödemeden men etmek istiyorum’ diyor.

Yazının Devamını Oku

1 milyar YTL’lik şirket sayısı 58’e ulaştı

11 Eylül 2008
Ünlü yönetim gurusu Arie de Geus, geçen ayın sonunda tatil için Türkiye’ye gelmişti.

Bir kahveye davet ettiğinde kırmadım, kitabı (Yaşayan Şirket) ve yeni çalışmaları üzerine konuştuk. Şirketlerin ömürlerinin giderek kısaldığına dikkat çekti, yapılması gerekenler üzerinde durdu…  

Kitabı çok satanlar arasına giren Arie’nin dikkat çektiği konulardan biri, küçük şirketlerin giderek daha fazla oranda, büyüklerin hedefi haline geldiği yolunda idi. Ona göre, ayakta kalmak isteyen şirketlerin daha büyük boyutlara ulaşması gerekiyor. De Gues, “Global düzeyde iş yapanların 100 milyar dolarlık geliri de aşmaları, onlara yaşam garantisi verir” diyordu.

Büyüklük gerçekten önemli

Türkiye’de iki önemli sıkıntı var. Birincisi, “yeni şirket” yaratmıyoruz. Özellikle de yeni ortaya çıkan sektörlerden büyük şirketler gelmiyor. İkincisi, “çok büyük” şirket sayısı fazla değil. Oysa, milyar dolarlık, milyar YTL’lik daha fazla şirket ortaya çıkarmamız gerekiyor.

Bu nedenle “1 milyar YTL” sınırını geçen şirket sayısını önemsiyorum. Aslında işin doğrusu ‘1 milyar dolar’ düzeyidir. Ancak, artık YTL ve dolar arasında çok fazla fark olmadığı için, o hedefi bir yana bırakıyorum.

Türkiye’de çok değil 2001 yılında 1 milyar YTL düzeyini aşan, özel sektöre ait şirket 1şiret varmış.  Kamular da dahil edildiğinde rakam 4’e ulaşıyor.

Sıra 5 milyarlık şirketlerde

Türkiye’nin en büyük 500 özel şirketini ortaya koyan Capital500’e giren 1 milyar YTL’lik şirket sayısı 2007 yılında 55’e ulaşmış. Kamu şirketlerini de aldığımızda, ‘1 milyarlıklar kulübüne’ girenlerin sayısı 58’i buluyor. Çok önemli gelişme.

Yazının Devamını Oku

3 yılda 732 bin esnaf işini niye kapattı?

8 Eylül 2008
Türkiye’nin ekonomisini büyük şirket, banka ve holdingler kadar aile işletmeleri ile esnaflar da taşıyor.

Sadece Türkiye’de değil, Amerika’da, İngiltere’de bu kesimin ekonomiler üzerindeki etkisi büyüktür. O nedenle ekonomiyi yönetenlerin aile işletmelerini, esnafı ve KOBİ’leri ihmal etmemeleri gerekiyor.

Okurlardan gelen mesajlardan esnaf cephesinde işlerin iyi gitmediğini anlıyorum. Aslında bunu anlamak için okurun mesajını beklememek de gerekiyor. Anadolu’yu dolaşmak, hatta büyük şehirlerdeki önemli alışveriş merkezlerinde vakit geçirmek bile yeterli.

Rakamların dile olsa konuşsa

Ben Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu’nun (TESK) yalancısıyım.
TESK’in rakamlarına göre Türkiye’nin 81 ilinde 1.9 milyon adete yakın esnaf faaliyet gösteriyor. Bunun yaklaşık 450 bini İstanbul, İzmir ve Ankara’da bulunuyor. 

Bu, esnafın Türkiye’deki gücünü ve bölgesel yapısını gösteriyor. Bir de son 3 yıla ilişkin rakamlar var. Şimdi onlara dikkat çekmek istiyorum. TESK’e göre, 2005, 2006 ve 2007 yıllarında 732 binin üzerinde esnaf işini terk etmiş.  Neredeyse bugün faaliyette olan esnaf sayısının yarısına yakın bir oran… Aynı dönemde 616 bine yakın esnaf da ‘tescil’ yaptırmış, yani iş hayatına adım atmış. Sözünü ettiğimiz 3 yılda işini tadil edenlerin sayısı ise 83 binin biraz üzerine çıkmış.

Bu mesajlara dikkat etmeli 

TESK’in rakamlarından öne çıkan mesajlar bence şöyle:

Yazının Devamını Oku

Konut kredisinde euro mu, YTL mi doğru?

5 Eylül 2008
Konut kredisi kullanırken ABD Doları’nı tercih ettiğimi, kurlardaki düşüşten ciddi şekilde yararlandığımı yazmıştım.

Kredi kullanmaya hazırlanan okurlardan gelen mesajlar nedeniyle bu konuya bir daha değinmek istiyorum. Çünkü, konut alacaklar için para biriminin cinsi bazı durumlarda hayati önem taşıyabiliyor.

Açıkçası ben konut kullanımlarında dövizin payının biraz daha yüksek olduğunu tahmin ediyordum. Ancak, hafta içinde konuştuğum Yapı Kredi Bankası Genel Müdürü Tayfun Bayazıt, “Mortgage kredilerinde yabancı para biriminin payı yüzde 1’ler düzeyindedir” değerlendirmesini yaptı ve ekledi: “1994 yılında yaşanan krizde dövizin patlaması sırasında çok sayıda insan evini kaybetti. O nedenle kolay kolay kimse dövize yaklaşmıyor.”

Konut kredisi 37,2 milyar dolar

Bayazıt’ın belirttiği eğilim sektör genelini yansıtıyor. Dolayısıyla oranlar bankadan bankaya değişebiliyor. Ancak, bir büyük bankanın rakamları, sektör geneli hakkında bilgi verebiliyor. O nedenle Garanti Mortgage Genel Müdürü Cemal Onaran’ın bilgilerinden yararlandım.

Onaran’a göre, 15 Ağustos itibariyle sektörünün konut kredisi tutarı 37.2 milyar YTL’ye ulaşmış. Ancak, bunun YTL ve döviz ayrımını yapmak mümkün değil, çünkü böyle bir veri tutulmuyor. Onaran, “Bilançolardan bazı veriler çıkararak tahmin yapmak mümkün” diyor ve ekliyor:
“İlk 6 aylık bilançolara göre toplam kredi büyüklüğü 36,3 milyar YTL. Bunun yüzde 93’ü YTL, yüzde 7’i dövize endeksli kredilerden oluşuyor. Ama bunun ne kadarı euro, ne kadarı dolar tahmin etmek zor.

Garanti’den gelen mesajlar  

Sektör geneliyle ilgili ayrıntılı bilgi almak zor. Ancak, mortgage pazarında yüzde 26 paya sahip Garanti’nin verileri önemli mesajlar içeriyor. Buna göre, bankanın kredilerinin yüzde 87’si YTL, yüzde 13’ü de döviz olarak kullandırılıyor. Dövizde liderlik yüzde 63 ile dolarda, onu yüzde 18 ile euro izliyor. 

Yazının Devamını Oku

Şirketlerin ayakta kalması zorlaşıyor

2 Eylül 2008
Türkiye istatistik Kurumu (TUİK), 2008 yılının ilk 7 ayına ilişkin şirket kurulma ve kapanma rakamlarını yayınladı.

Her şeye rağmen Ocak-Temmuz döneminde 33 bin 149 şirket kurulmuş, buna karşılık 5 bin 941 şirket de kapanmış. Yani her kurulan 5.5 şirkete karşılık 1 şirket ortadan kaybolmuş. Oran iyi gibi görünüyor. Ancak, Türkiye’deki son 7-8 yıllık rakamlar bu konuda ciddi mesajlar geldiğini, rekabetin keskinleştiğini, şirketlerin ayakta kalmasının zorlaştığını gösteriyor.

Girişimcilik geç başladı

Evet, Türkiye’de girişimcilik geç başladı. Daha 1960’ların ortasında Türkiye’de yılda 1000’in altında şirket kuruluyordu. Örneğin, 1964 yılında sadece 277 şirket kurulmuş. 1000 şirket sınırı 1965 yılında aşılmış. 1 yılda kurulan şirket sayısı açısından 10 bini aşmak için ise tam 20 yıl beklemişiz.

Böyle olunca Türkiye’de ciddi bir girişimcilik kültürü, rekabet ve her sektörde çok sayıda şirket oluşması gibi bir tablo ortaya çıkmamış. Şirketler, Batı’ya göre daha kolay ve uzun süre ayakta kalmayı başarmış. Şimdi ise tablo değişiyor, yerli ve yabancı yeni şirket girişleri, artan ithalat baskısı ‘uzun ömrü’ zorluyor.

Bunu rakamlar da açıkça ortaya koyuyor. 1960’larda ‘kapanan şirket kurulan şirket’ oranı yüzde 31’ler düzeyinde seyrediyordu. 1980’lerde, ‘girişimciliğin’ patladığı yıllarda oran geriledi, yüzde 5.7’ye düştü. 1990’larda ise çok daha aşağılara, yüzde 1.7’ye düştü. Örneğin 1990 yılında 19 bine yakın şirket kurulurken, kapanan sayısı 644’de kaldı.

Zor günlere doğru

2001 yılından sonra şirket kurma istatistiklerinde değişiklikler gözlenmeye başlandı. Birincisi, kurulan şirket sayısında düşüş oldu. 1990’ların sonunda 60 bini zorlayan rakamlar, sonraki yıllarda 30 binlerde kaldı. 2006 yılında tekrar 52 bini yakaladı, ancak 2007 yılında yeniden 48 bin 673’e düştü.

Bütün bunlar olurken, tarihte ilk defa kapan şirket sayısı 1 yılda 20 bini geçti. Üstelik 2006 ve 2007 yıllarında iki defa üst üste… Şimdi ilk 7 ayın rakamları düşük görünüyor. Ancak, geçen yıl da bu dönemde rakamlar düşüktü, son 5 ayda hızlanmış 20 binleri geçmişti. ‘kapanma/açılma’ oranı da bu rakamlar sonrasında yüzde 50’ler düzeyini yakalamıştı. Bakalım, bu zor yıl nasıl sonuçlanacak?

Yazının Devamını Oku

Tekstildeki düşüş ne zaman sona erecek?

28 Ağustos 2008
İçinde yaşayanlar zaten derinden hissediyorlar. Ancak, tekstil ve konfeksiyon sektöründeki sıkıntıyı, son aylarda her türlü rakamdan, istatistikten görmek mümkün.

Yılın ilk 6 ayına ait bilançolara bakıyorum, zarar açıklayanların tamamına yakını bu sektöre ait. 3 aylık bilançosunu açıklayan 22 şirketten sadece 2’si kara ulaşabilmiş.

Aslında tekstil ve konfeksiyon sektöründen olumsuz işaretler bir süredir geliyordu. İstanbul Sanayi Odası’nın yaptığı 500 Büyük Sanayi şirketi içinde tekstilin üretimdeki payı yüzde 6’dan yüzde 5.28’e gerilemiş. Bu sektörün istihdamdan aldığı pay ise yüzde 19.39’dan yüzde 16.63’e gerilemiş. Yeni açıklanan listeden 16 tekstil ve konfeksiyon şirketi düşmüş.

500 içindeki sayıları azalıyor

Capital500 araştırmasına başından beri hep tekstil ve konfeksiyon sektörü damgasını vurdu. En çok şirket katılım bu sektörden gerçekleşti. Ancak, tabloya dikkatinizi çekiyorum. 2001 yılındaki araştırmadan bu yana sektörün 500 büyük arasına katılımında ciddi düşüş var.

2001’deki araştırmaya 107 şirket dahil olmuş. Bunların 25’i ya zarar açıklamış ya da kar rakamlarını paylaşmamış. Sonraki yıllarda 500 Büyük arasına giren tekstil ve konfeksiyon şirketi sayısı sürekli gerilemiş. Son listeye ise sadece 55 şirket girebilmiş. Bunların önemli bölümü büyük ve iş modeli sağlam şirketler olduğu için, zarar eden sayısı 11’de kalmış. 2001-2008 arasında şirket sayısı tam yarı yarıya azalmış.

Kredi cephesinden kötü haber

Sektörle ilgili kötü haberler ‘takipteki kredilerden’ de geliyor. Toplam sorunlu alacaklar içinde sektörlerin payını ortaya koyan araştırmaya dikkat çekmek istiyorum.

Tekstilin payı 3 ayda yüzde 14.45’den yüzde 13.52’ye gerilemiş. Ancak, kredi kartlarını dışarıda bıraktığınızda, tekstil sektörünün liderliği elinde tuttuğu da dikkatlerden kaçmıyor.

Yazının Devamını Oku